Etiket arşivi: suvla nerede

Gelibolu Yarımadası

Yazımızın başında hemen belirtelim ki, bu yazı Gelibolu Yarımadası’nın şanlı tarihi ve şehitlikleri hakkında çok az bilgi içermektedir. Biz bu konuları anlatabilecek bilgi birikimine sahip olduğumuzu düşünmüyoruz. Bu yazı basitçe Gelibolu Yarımadası’nda nerede denize girilebilir onu anlatmaktadır. Turistik bir gezi notudur, haddimiz olmadığından yarımadanın tarihi hakkında bilgi vermediğimiz için şehitlerimize saygısızlık yaptığımızın düşünülmesini istemeyiz. Milli park hakkında detaylı bilgiyi Gelibolu Yarımadası Tarihi Milli Parkı‘nın web sitesinden alabilirsiniz.

Sıcak bir hafta sonunu İstanbul’da geçirmek istemediğimizden, en yakın Ege Denizi olan ve daha önce bir çok kez gitmiş olduğumuz Saros Körfezi‘ne gitmeyi düşündük. Sonra değişiklik olsun diye rotayı Eceabat’a çevirdik ve çok da memnun kaldık. Cuma sabahı 10:00 gibi İstanbul’dan çıktık ve 15:00 gibi Eceabat’a varmıştık. Nerelere gittiğimizi anlatmadan önce bahsedeceğimiz yerlerin nerelerde olduğunu görebileceğiniz bir harita paylaşalım.

Gelibolu-Harita

Eceabat lokasyon olarak hem yarımadanın her noktasına yakın, hem de otel imkanları geniş. Tesislerin altyapısı güçlü ve şehir oteli kıvamında olduklarından fiyatları da gayet uygun.

Yarımadanın bir tarafı Çanakkale Boğazı, diğer tarafı ise Ege Denizi. Boğaz tarafında daha önceden Seddülbahir’de denize girmiş olduğumuz için denizin pek iyi olmadığını biliyorduk. O nedenle, otelimize yerleştikten sonra Kabatepe tarafına geçerek uygun bir Ege Denizi kıyısı aramaya başladık. Merak ettiğimiz Suvla koyu’na varmamız yarım saat kadar sürdü.

Suvla Koyu

Suvla koyu geniş bir kumsaldan oluşuyor. Sığ olduğundan deniz de oldukça ılık. Sığ derken, elbette ilerledikçe deniz derinleşiyor ancak ne kadar açılsak da iki üç metre derinliği aşmadı. Kıyıda çocukların rahatça oynayabildiği, açıkta da keyifle yüzülen tam kıvamında bir sığlık yani.

Suvla koyu

Hiç bir tesisin olmadığı bir koy burası. Arabayı park etmek için kıyıya doğru girilen engebeli patikalar açılmış ve şemsiyesini alan buraya gelmiş.

Suvla-2

Sahil çok uzun olduğundan giriş kısmında kalabalık gibi görünse de biraz ileride oldukça sakin. Şnorkel sevenler için koyun sağ tarafı oldukça keyifli. Bu kadar sığ ve kum tabanlı bir denizde bir köşenin kayalık olup bir çok balıkla dolu olması gerçekten az bulunan bir güzellik. Denizin aşırı berrak olduğunu da belirtelim.

Suvla-3

Suyun ılıklığı, berraklığı ve turkuaz rengi sebebiyle biz buraya dünyanın en büyük havuzu ismini taktık. Gerçekten insan hem yüzmeye doyamıyor hem de denizden çıkası gelmiyor.

Suvla koyu

Suvla’ya zaten geç geldiğimizden, neredeyse güneş batana kadar burada kaldık. Biz toparlanırken, plajdaki komşularımızın odun ateşiyle semaverde demledikleri çaydan ikram etmeleri de günün ayrı bir güzelliği oldu.

Suvla gün batımı

Suvla’dan ayrılırken, geriye dönmeden önce burunun sonuna kadar da gitmek istedik. Az ilerideki Kemikli burnunda Büyük Kemikli Yazıtı bulunuyor..

Büyük kemikli yazıtı

Bu bölge çok kayalık. Akşam olduğundan burada denize giremedik. Aşağıda gördüğünüz burun yarımadanın en uç noktası.

Kemikli burnu

Bu koyda denize girenler vardı. Bir daha geliriz dedik ama maalesef gelemedik. Özellikle denizden geçilebilecek mesafede bulunan sağ taraftaki diğer koy gerçekten muhteşem görünüyordu.

Kemikli burnu

Denizin ne kadar temiz olduğu yamacın üstünden bile kendini belli etse de, maalesef halkımızın temizliğe önem vermediğinin kanıtları karada tam da yazıtın dibinde görünüyordu.

kemikli yazıtı

Akşam otelimize döndükten sonra yemek için Kilitbahir’e gittik. Küçük bir yer olan Kilitbahir’de zaman geçirecek pek bir şey yok ama kısa bir yürüyüşten sonra tüm günün yorgunluğu üzerimizde olduğundan otelde biraz zaman geçirmeyi tercih ettik.

Cumartesi sabahı otelde kahvaltı yapmaktansa hakkında çok şey duyduğumuz Suvla Şaraphanesi’ne kahvaltıya gittik. Gerçekten çok güzel tasarlanmış bir tesis. Kilye markalı organik ürünler de burada üretiliyor ve güzel bir mağazada satışa sunuluyor.

suvla şaraphanesi

Restoran olarak da kullanılan bu mekanda iki kişilik kahvaltı 45 TL’ye veriliyor. İstanbul için uygun gibi görünse de, Eceabat için pahalı bir fiyat. Mekan ve verilen kahvaltı düşünüldüğünde bu fiyat ödenebilir bir fiyat.

Suvla şaraphanesi

Ancak, her şey çok şık ve kaliteli olsa da, maalesef kahvaltıda verdikleri köy ekmeği küflüydü. Ekmek sepetinin üstündeki ekmeklerde sorun yoktu ancak alttaki ekmeklerin açık bir şekilde küflü olduğunu görünce garsona bilgi verdik. O da kabul etti ve özür dileyerek ekmeği değiştirdi. Gelen ekmek de aynı bayatlıktaydı ancak belli ki küf kontrolü yapılmıştı. Özür dilendiyse de bizim için bu kadar yatırım yapılmış bir yerde küflü ekmek servis edilmesi kabul edilebilir bir hata değil. Sonuç olarak, bizce buraya kahvaltıya gitmeyin, giderseniz de ekmekleri iyi kontrol edin.

Kahvaltıdan sonra adını duymuş olduğumuz Tekke Koyu’nu bulmak üzere Kilitbahir ve Alçıtepe üzerinden Seddülbahir’e gittik. Yarım saat kadar sonra Seddülbahir çıkışında solda Tekke Koyu tabelasını bulduk.

Tekke Koyu

Burası tam Çanakkale Boğazı’nın bitip Ege Denizi’nin başladığı köşe. İki koyu olan genişçe bir yer. Deniz güzel görünse de rügarlıydı ve akıntılı görünüyordu. Deniz kıyısında da kimsecikler yoktu. Normalde etrafta kimse olmasına pek ihtiyacımız olmasa da burası bize pek sıcak gelmedi.

Tekke koyu

Suvla’nın güzelliğine alışmış olmamızdan da olabilir ama biz burada durmayıp başka bir keşif noktasına doğru yola çıktık.

Gelibolu Yarımadası’nın en kuzey noktasında yer alan ve merak ettiğimiz Ece Limanı’nı görmek için uzun bir yola çıktık. Yaklaşık bir saat süren bu yolda Anafartalar’ın en kuzeyine gitmeniz gerekiyor. Deniz kenarından değil, Anafartalar üzerinden gidilen bu yol gayet rahat ancak maalesef Ece Limanı pek güzel bir yer değil.

Ece Limanı

Yukarıda gördüğünüz sağdaki koyda deniz pek güzel görünmüyordu. Tesis zaten yok ve açıkta balık çiftlikleri var. Aşağıda gördüğünüz soldaki koy ise balıkçılarla dolu bir liman.

Ece limanı

Burada denize girilecek bir yer maalesef yok. Deniz de güzeldir belki ancak biz bu kadar yolu geldiğimize pişman olduk. Aslında Suvla Koyu ile aramızda bir dağ olduğunu bildiğimizden ve haritada o tarafa geçen bir yol olduğunu gördüğümüzden kestirmeden geçelim dedik. Yine de her ihtimale karşı limandaki balıkçılara yolu sorduk ve düz devam etmemizi söylediler. Ancak yol bir müddet sonra neredeyse hiç kullanılmayan toprak bir yola dönüştü.

Ece limanı yolu

Çok daha dar ve bozuk kesimleri de vardı ancak balıkçılara güvenerek yola devam ettik. Cep telefonunun bile çekmediği bu bölgede 10 dakika kadar devam ettikten sonra ileride bir şehitlik gördük.

Kireçtepe şehitliği

Bursa Büyükşehir Belediyesi tarafından yeni düzenlenmiş olan Kireçtepe Jandarma Şehitliği gerçekten yarımadada gördüğümüz en güzel şehitlik. Yapanların ellerine ve emeklerine sağlık. Bize ve şanlı tarihimize yakışan bir şehitlik olmuş. Şehitlikten sonra yol düzeliyor ve dağın arkasına geçmiş olduğunuzdan, vaktinde düşman gemilerini toplarla vuran Türk askerinin Anafartalar yamacından nasıl bir avantaja sahip olduğunu anlıyorsunuz.

Anafartalar

Bu taraftan tekrar Suvla koyu’na gidip bu güzel denizde bir güzel gün daha geçirdik. Akşama kadar yüzdükten sonra akşam yine Kilitbahir’de balık yedik ve gece dolaşmak için Çanakkale’ye geçmeye karar verdik. Kilitbahir’den Çanakkale’ye geçen feribot Harem-Sirkeci feribotlarının biraz küçüğü. Otobüs ve kamyonlar bu vapura alınmıyor, sadece otomobilleri taşıyor. Biz arabayı Kilitbahir’de bırakıp yaya olarak karşıya geçtik. Yaklaşık 10 dakika süren bu kısa seyahat başlayınca Kilitbahir yamacındaki etkileyici görüntüyü görüyorsunuz.

Kilitbahir dur yolcu

Çanakkale sahili çok kalabalık ve canlı. Kafeler, pastaneler ve restoranlarla dolu bu sahil şeridi oldukça çok seçenek içeriyor ve çok keyifli.

çanakkale kordon

Feribot tam şehrin içine yanaştığından, yaya olarak rahatça dolaştık. Çok güzel bir dondurma yedik ve ünlü peynir helvasının tadına baktık. Kordonda dolaşırken antik Truva kentinin simgesi olan Truva Atı’nın maketini gördük.

Çanakkale truva atı

Çanakkale’de gezdikten sonra son vapurla Kilitbahir’e döndük.

Sabah kahvaltıdan sonra otelden ayrıldık ve gitmediğimiz tek yer olan Kabatepe Plajı’na doğru yola çıktık. Gökçeada feribotunun kalktığı liman olan Kabatepe limanına dönmeyip şehitliklere doğru devam ettiğinizde 1 km kadar ileride deniz kenarında göreceğiniz halka açık ücretsiz bir tesis burası.

Kabatepe plajı

Aslında çam ağaçlarının altına yerleştirilmiş piknik masaları ve hamaklarıyla son derece güzel bir piknik alanı. Ortada bir kafe var, çay, kahve, su, gazoz, meyve suyu, dondurma ve birkaç sandviç bulabiliyorsunuz. Çayın cam bardakta olmadığını söyleyelim, bizim için önemli bir detay bu. Tuvalet ve soyunma kabini bulunuyor, bir de basit bir açık alan duşu var.

Kabatepe plajı

Tesisin hemen önünde şahane bir deniz bulunuyor. Giriş kısmı çok taşlık olduğundan deniz ayakkabısı kullanmak şart. Deniz çok berrak ve dibi çok renkli. Şnorkel için çok uygun. Derinlik çok açılsanız da fazla artmıyor, suyun sıcaklığı ise ılık denebilecek seviyede.

Kabatepe plajı

Saat 15:00’e kadar burada denize girip, duşumuzu alıp, üstümüzü de değiştirdikten sonra yola çıktık ve gece evimize rahatça ulaştık.

Kısa bir tur yaptığımız Gelibolu Yarımadası’nda keşfettiğimiz plajların güzelliği bizi gerçekten çok şaşırttı. Haftasonu denize girmek için Edremit Körfezi ya da Gökçeada’ya gitmeyi göze alanların aslında bu bölgede de çok rahat edeceklerinden eminiz. Diğerleri kadar konforlu olmasa da Eceabat’ta konaklayıp dilediğiniz kadar denize girebilirsiniz. Ayrıca dönüşte feribot kuyruğunda bekleme derdi çekmezsiniz. Bizden söylemesi.

Gürkan, Ağustos 2015