Etiket arşivi: ege

Thassos (Taşoz) Adası

Samos, Sakız, Midilli derken Thassos’a gitmeden olmaz dedik ve bir cesaretle bayram tatilinde yola düştük. İpsala sınır kapısından çıkarak kendi aracımızla gittik. İyi ki de gitmişiz, çok beğendik. Adada 5 gece geçirdiğimiz bu gezide neler gördüğümüzü anlatalım.

Aradığı konuya daha hızlı gitmek isteyenler aşağıdaki listeden seçim yaparak ilgili konuya atlayabilirler.

Arabayla adaya gidiş

Yurtdışına arabayla çıkmayı daha önce Sakız ve Bulgaristan gezilerimizde detaylı şekilde anlattığımızdan, burada tekrar etmeyeceğiz. İstanbul’dan İpsala sınır kapısına gidiş 3 saat kadar sürüyor. Döneme ve saate göre değişen bir sürede sınırları geçtikten sonra Yunanistan’ın geniş ve boş otoyolunda 2 saat kadar yol almanız gerekiyor.

yunan-otoyol

Otoyolun uzunca bir kısmı ücretsiz ancak Thassos’a varmak için kullanacağınız kesiminde 2.40 € ödemeniz gereken bir gişeden geçiliyor, bu nedenle yanınızda bozuk olmasa da bir miktar euro bulundurmanızda fayda var.

Thassos’a hem Kavala’dan hem de Keramoti’den feribot seferleri var. Kavala hem daha uzakta hem de seferler daha seyrek, bu nedenle Keramoti’den geçmek daha mantıklı. Keramoti’ye varmak için otoyolda Xanthi (İskeçe) çıkışlarını geçtikten 20-30 km kadar sonra tabelalardaki yazıları takip etmeniz yeterli. Otoyoldan çıktıktan sonra da, feribota kadar tabelalarla rahatlıkla geliniyor.

Feribotlar oldukça sık ve kısa arabalar için 16 €, uzun arabalar için 20 €, kişi başı da 3.50 € olan biletler sadece limanda feribota binmeden önce alınabiliyor. Feribotlar oldukça büyük ve güverte altına da araç aldıklarından kapasiteleri oldukça yüksek.

keramoti-feribot

Biz gelir gelmez feribota binsek de, Keramoti limanında zaman geçirmek için birçok imkanın bulunduğunu hissettik.

keramoti-liman

Feribotun adaya varması 45 dakika kadar sürüyor. Gümrük geçişleri ve beklemeleri de dahil ettiğinizde adaya toplam gidiş süresinin toplamda 7-8 saati rahatlıkla bulacağını söylemek isterim. Ancak bu kadar yoldan sonra varacağınız yer emin olun buna değer.

thassos-liman

Thassos, çevresi yaklaşık 90 km olan ve tümünü arabayla rahatça 1.5-2 saatte dönebileceğiniz temiz yollara sahip bir ada. Keramoti’den gelen feribot, adanın kuzeyindeki adaya adını veren Thassos kentine yanaşıyor.

Thassos adasında konaklama

Adanın her tarafında konaklamak mümkün. Ancak görülmesi gereken koylar, yakında bol market olması, civarda birçok tavernanın bulunması gibi kriterler düşünüldüğünde seçenekler azalıyor. Kuzeyde Thassos civarında, doğuda Chrisi Ammoudia (Golden Beach) civarında, ya da güneyde Limenaria civarında kalmak seçenekler arasında. Denize girilecek yerleri de ileride anlatacağımızdan, size en uygun yeri seçmeniz kolay olacaktır. Biz Limenaria civarını tercih ettik ve ilk 3 geceyi geçireceğimiz Thassos’tan 40 km kadar uzakta bulunan Potos’taki otelimiz Studios Panagiota‘ya yaklaşık 50 dakikalık bir sürüşten sonra vardık.

potos-sahil

Potos, küçük ve kalabalık bir limanı olan, bolca kafe, taverna, fırın, market ve mağaza bulunan sevimli bir köy. Samimi ve güleryüzlü halkıyla, bol yiyecek seçeneği ve lezzetli tavernalarıyla bize adanın en güzel yerini seçmiş olduğumuz hissini verdi. Köşedeki mısırcıdan akşamları haşlanmış mısır almak ve hatta yıllar sonra çarpışan arabalarla karşılaşmak bizi evimizde hissettirdi.

potos-carpisan-araba

Son iki gecemizi ise, Limenaria’daki Konstantinos Beach 1 adlı tesiste geçirdik. Bu tesis denize sıfır olduğundan daha keyifliydi ama Limenaria’yı Potos kadar çok sevemedik. Sahile sıralanmış evler ve otellerden oluşan, daha yokuşlu, büyükçe bir kent.

limenaria

Burada da birçok market, taverna, fırın ve mağaza mevcut ama daha sıkışık ve yokuşlu bir kent.

Thassos adasının plajları

Gelelim adanın en sevdiğimiz yanına. Eylül ortasında gittiğimiz halde ılık bir denizle karşılaştığımızdan mı, neredeyse her köşe başında müthiş bir koy olduğundan mı bilmiyoruz ama bu ada deniz konusunda çok bol seçenek sunuyor. Tümüne gidememiş olsak da gittiğimiz sırayla plajları anlatalım.

Notos

Yanı başında adanın beş yıldızlı otellerinden birisi bulunan sakin bir koy. Yolun kenarına arabanızı parkedip denize doğru taşlık bir patikadan yokuş aşağı inmeniz gerekiyor.

notos-1

Bir miktar şezlong bulunuyor, kiralayan amca bir köşede oturuyor ve tesis yok. Pırıl pırıl bir deniz, sahil ve deniz ince kum, balıklar etrafınızda yüzüyor ve şnorkel kullanmasanız bile onları görebiliyorsunuz. Çok derin değil ve ılık. Sağ ve soldaki kayalık kesimlerde bolca balık görebilirsiniz.

notos-2

Hemen belirteyim, biz yine katlanır sandalyelerimiz ve şemsiyemizle gittik, o nedenle boş şezlong bulma derdimiz olmadı. Hazırlıksız iseniz erken gitmenizi tavsiye ederim.

Agia Anna

Notos’un bir kilometre kadar ilerisinde, yine yolun kenarına parkedip bir miktar yürünerek inilen ve çok etkileyici bir koy. Yoldan bakınca ağaçların arkasında bir güzellik olduğu hemen belli oluyor.

agia-anna-1

Bir özel mülkün çitlerinin kenarındaki patikadan aşağıya indiğinizde denizin müthiş rengiyle karşılaşıyorsunuz.

agia-anna-2

Yunanistan’da sahili kapatmak kimsenin hakkı olmadığından, koyu sarmalayan dev bahçenin kenarından yürüyerek koyun kumsalına ulaşabiliyorsunuz. Yine üç beş şezlong var, yine kiralayan bir amca var ve yine tesis yok. Ama muhteşem bir deniz var.

agia-anna-3

Etraftaki çam ağaçlarının altında gölge bulmanız kolay. Plaj ve deniz kum, derin değil, su pırıl pırıl ve kenarlardaki kayalıklar çok renkli. Yüzmesi ve zaman geçirmesi çok keyifli bir yer. Muhtemelen rüzgarlı havalarda bile sakinliğini koruyordur.

Psili Ammos

Her yunan adasında olduğu gibi, kumsalı büyük olan bir Psili Ammos da burada var. Ama iğne atsan yere düşmeyecek, popüler olduğundan arabayı park edeceğiniz yer bulmakta zorlanacağınız, tesisi olan, bol şezlonglu bir plaj.

psili-ammos

Durduk, baktık ve koşarak uzaklaştık. Sadece kum olduğunu ve kalabalık olduğunu hatırlıyoruz.

Astrida (Astris)

Psili Ammos’tan bir kilometre kadar ileride, uzunca bir sahil. Sakin insanların tercih ettiği, çok güzel bir tavernası olan, bol şezlong ve şemsiye olan ama kalabalık olmayan bir plaj.

astris

Sahili kum ama deniz iri taşlı. Deniz ayakkabısı tavsiye edilir. Su biraz serince ve çok keyifli değil ama yine de pırıl pırıl. Tesis olsun diyenlerdenseniz Psili Ammos’a gideceğinize buraya gidin deriz. Tavernadan içecek bir şeyler aldığınızda ya da yemek yediğinizde elbette şezlonga ücret ödemiyorsunuz.

Arsanas

Muhteşem bir koy. Astris’ten 4-5 kilometre kadar doğuda yolun dağın tepesinden geçtiği bir noktada aşağıda görünüyor ve sizi davet ediyor. Ormanın içinden küçük bir tabelayla sağa ayrılıyorsunuz ve önce uzaktan Livadi plajını görüyorsunuz.

livadi

Ama asıl amaç orası değil, biz gidip görmedik bile. Yol sola kıvrılarak hafif tepeye çıkıyor ve bitiyor. Arabanızı bir köşeye bırakarak taşlara çizilmiş okları takip etmeye başlıyorsunuz. Adadaki en yaman plaj inişi burada.

arsanas-1

Bu merdivenlerden indiğinizde, yukarıdan görmüş olduğunuzdan çok daha güzel bir koyla karşılaşıyorsunuz.

arsanas-2

İki şezlong ve bir şemsiyeyi 5 €’ya kiralayıp az yukarıdaki derme çatma tesisten frappenizi alabilirsiniz. Plaj kum, deniz ise taşlık. Ancak yukarıdaki resimde de görüldüğü gibi denizin girişine rahat yürünebilsin diye ince bir patika yapmışlar, dolayısıyla deniz ayakkabısı olmadan rahatlıkla girilebiliyor.

arsanas-3

Deniz hızla derinleşiyor ve birazcık serin. Ancak bir şnorkelci için cennet denebilecek kadar güzel bir yer. Deniz dibinde kocaman kayalar, bol balık, uzun bir görüş mesafesi ile özellikle sol taraftan açık denize kadar gidesiniz gelir. Sağ taraf da güzel ancak Livadi’ye doğru gittikçe biraz bulanıklaşıyor. Denizden çıkmak istemeyeceğiniz muhteşem bir plaj, kesinlikle gitmeye değer.

Marble Beach

Bir efsaneye göre yolu çok kötüymüş, gitmeye de değmezmiş. Sakın inanmayın, muhakkak gidin. Yolu sadece biraz tozlu, arabanıza zarar vermez. Aşağıda bozuk denen yolun neye benzediğini görebilirsiniz.

marble-beach-yol

Bu görüntü Thassos’tan Panagia’ya giderken sola ayrılan yoldan. Makriammos üzerinden de gelen bir yol varmış, onu bilmiyoruz. Siz bizim yoldan gidin, rahat edin. Ana yol üzerinde büyük mermer blokların üzerindeki Marble Beach yazılarını takip ederek gidebilirsiniz. Yolun sonunda varacağınız cennet şöyle bir şey.

marble-beach-1

Evet, kalabalık ve müzik var ama böyle bir güzellik her yerde bulunmaz. Sadece plaj değil, denizin içi de bembeyaz mermer tanelerinden oluşuyor. Çok değişik bir yer. Deniz ılık ve çabuk derinleşiyor, şnorkel için çok uygun değil ama denemek lazım, çok enteresan. Mermer tanelerine basmak ve denizi bembeyaz görmek gerçekten çok garip.

marble-beach-2

Şunu da söylemeden geçmeyelim, burada yiyecek satan bir tesis yok ancak içecek ve şezlong bulabilirsiniz. Gidin, üşenmeyin.

Porto Vathy

Aslında Marble Beach’in yan koyu. Hatta yukarıda bahsettiğimiz yol önce buraya geliyor, sonra Marble Beach’e geçiliyor. Biz bu koyda denize girmedik ama Marble’da bir kez denize girip, gelip burada uzun süreli kalınabilir.

marble-beach-porto-vathy

Burada hem tesis var, hem de daha geniş bir yer. Az çok da denizi mermer taşlı. Diğer yandan, Marble’dan çıkarken de bu koydan geçip dümdüz devam edilen yolu kullanabilirsiniz. Bu yol da yine biraz tozlu ama çok güzel manzaralara sahip.

marble-beach-cikis

Golden Beach

Uzun bir plaj. Biz denize girmedik, sadece Marble Beach çıkışında içinden geçtik. Sahile inip bakındık. Kaldığımız bölgeye çok ters olduğundan zaman geçiremedikse de en azından bir fotoğrafını koyalım dedik.

golden-beach

Sığ görünüyordu. Aslında bu bölge, bizim kaldığımız güney bölgenin alternatifi. Biraz daha ilerideki Paradise Beach ile beraber bu bölge uzun kum plajları ile ünlü. Çok sayıda konaklama tesisi de bulunmakta. Bu tarafla ilgili çok bilgi veremedik çünkü diğer yazılarımızı okuyanlar bilirler, uzun kumsallardansa küçük koyları daha çok severiz.

Plajları burada bitirirken, bir gün de kuzeyde, Thassos’un batısında, ünlü La Scala plajının bir kaç koy yanında denize girdiğimizi belirtelim. Güzeldi, biraz serindi, ama güney kadar şahane değildi. Ne tarafta kalacağınızı planlarken işinize yarayabilir. La Scala’ya gitmedik, sosyal imkanları belli ki çok güzel ancak yorum yapamıyoruz.

Thassos adasının köyleri

Thassos gittiğimiz diğer Yunan adaları gibi değil. Çok fazla dolaşacak köy yok. Potos ve Limenaria’yı konaklama bölümünde biraz anlatmıştım, burada bir de Limenaria’da gün batımını göstereyim, biraz daha hissedersiniz.

limenaria-sunset

Bir de her gelenin gitmesi gerektiği söylenen bir köy var. Aşağıda anlatalım.

Panagia

Zamanınız varsa gidin. Başka Yunan adasının, hatta Gökçeada’nın rum köylerini görmediyseniz gidin. Tipik bir rum köyü neye benzere en yakın köyü görmek için gidin.

panagia-2

Biraz sokaklarında dolaşın, arabanızı park etmenin zor olduğu belki de tek köyü görmüş olun. Ara sokaklardan aşağıdaki Golden Beach manzarasını görmeden dönmeyin.

panagia-1

Ama sakın ünlü denilen ve her giden yemeli denen oğlak çevirme ve kokoreçi yemek için gitmeyin. Kuyrukta masa beklemek ve sonra da arılardan kaçınarak çok da müthiş olmayan bir yemeği yemek zorunda kalırsınız. O kadar ki, garson masanıza tabakları atarcasına bırakır, içkinizi getirmeyi unutur, hatırlattığınızda bahçeden içeriye bağırarak söyler. Açık söylüyorum, şu aşağıdaki görüntü hiç de umulan lezzeti barındırmıyordu.

panagia-3

Thassos adasında ne yenir?

Diğer ada yazılarımızda çok uzun anlatmıştık ancak bu sefer çok kısa geçeceğiz. Çok net. Aşağıda gördüğünüz yenir.

limenaria-ahtapot

Özetle, Thassos merkezinde Mouses çok iyi, Potos’ta Taverna Irene çok iyi, yukarıda dediğim gibi Panagia’da Elena kötü, Limenaria’da Ağkistri muhteşem. Yukarıdaki resim oradan. Limenaria merkezden 400 metre kadar batıda, sahilden yürüyün bulursunuz. Buralara gidebilirsiniz, gördüğünüz bir yerde de yiyebilirsiniz. Biz oğlak haricinde kötü bir şey yemedik.

Son Söz

Öncelikle bu kadar çok yerden bahsetmişken adanın bir haritası üzerinde nerelerden bahsettiğimizi gösterelim.

[geo_mashup_map]
Thassos adası gezdiğimiz diğer Yunan adalarından çok farklı. Öncelikle çok yeşil. Sahil yolunun orman içinden geçmesi büyük bir fark. Neredeyse her adım başında bir başka güzel koyla karşılaşabilirsiniz. Merkezleri bizim tatil merkezlerimize çok benziyor. Türk turist kadar Bulgar, Romen ve Slovak turist var, dolayısıyla pahalı değil. Yeme içme konusunda basit alternatifler de mevcut ve birçok pastane bulunuyor. Biz çok rahat ettik.

Ufak bir eksik ise adada birçok market olsa da büyük market yok. Ancak neredeyse her ihtiyacınızı bu marketlerden karşılayabilirsiniz. Bir de pek ATM cihazı görmedik, yanınızda nakit bulundursanız iyi olur. Kredi kartı ise neredeyse her yerde geçiyor.

Biz bu adayı gerçekten çok sevdik. Eylül ayında bile deniz ılıktı ve çok yeşildi. Gidilecek birçok yeri, mesela Giola’yı ve Archangel manastırını göremedik ama elbet tekrar geliriz.

Adadan dönüşte yine limana gidip ilk feribota bindik. Bayram dönüşü olsa da çok beklemek zorunda kalmadan rahatça karşıya geçtik.

thassos-feribot

Sonrası geldiğimiz gibi otoyoldan dönüş ve İpsala. Ancak burada anlatmasak da, dönüşte yol üzerinde olan Dedeağaç’a uğrayıp son bir ahtapot yemeyi de ihmal etmedik. Siz de deneyebilirsiniz.

Gürkan, Eylül 2016

 

Yunanistan ile ilgili diğer yazılarımıza da göz atmak isterseniz buyrunuz ⇒ Yunanistan Yazıları

 

Gelibolu Yarımadası

Yazımızın başında hemen belirtelim ki, bu yazı Gelibolu Yarımadası’nın şanlı tarihi ve şehitlikleri hakkında çok az bilgi içermektedir. Biz bu konuları anlatabilecek bilgi birikimine sahip olduğumuzu düşünmüyoruz. Bu yazı basitçe Gelibolu Yarımadası’nda nerede denize girilebilir onu anlatmaktadır. Turistik bir gezi notudur, haddimiz olmadığından yarımadanın tarihi hakkında bilgi vermediğimiz için şehitlerimize saygısızlık yaptığımızın düşünülmesini istemeyiz. Milli park hakkında detaylı bilgiyi Gelibolu Yarımadası Tarihi Milli Parkı‘nın web sitesinden alabilirsiniz.

Sıcak bir hafta sonunu İstanbul’da geçirmek istemediğimizden, en yakın Ege Denizi olan ve daha önce bir çok kez gitmiş olduğumuz Saros Körfezi‘ne gitmeyi düşündük. Sonra değişiklik olsun diye rotayı Eceabat’a çevirdik ve çok da memnun kaldık. Cuma sabahı 10:00 gibi İstanbul’dan çıktık ve 15:00 gibi Eceabat’a varmıştık. Nerelere gittiğimizi anlatmadan önce bahsedeceğimiz yerlerin nerelerde olduğunu görebileceğiniz bir harita paylaşalım.

Gelibolu-Harita

Eceabat lokasyon olarak hem yarımadanın her noktasına yakın, hem de otel imkanları geniş. Tesislerin altyapısı güçlü ve şehir oteli kıvamında olduklarından fiyatları da gayet uygun.

Yarımadanın bir tarafı Çanakkale Boğazı, diğer tarafı ise Ege Denizi. Boğaz tarafında daha önceden Seddülbahir’de denize girmiş olduğumuz için denizin pek iyi olmadığını biliyorduk. O nedenle, otelimize yerleştikten sonra Kabatepe tarafına geçerek uygun bir Ege Denizi kıyısı aramaya başladık. Merak ettiğimiz Suvla koyu’na varmamız yarım saat kadar sürdü.

Suvla Koyu

Suvla koyu geniş bir kumsaldan oluşuyor. Sığ olduğundan deniz de oldukça ılık. Sığ derken, elbette ilerledikçe deniz derinleşiyor ancak ne kadar açılsak da iki üç metre derinliği aşmadı. Kıyıda çocukların rahatça oynayabildiği, açıkta da keyifle yüzülen tam kıvamında bir sığlık yani.

Suvla koyu

Hiç bir tesisin olmadığı bir koy burası. Arabayı park etmek için kıyıya doğru girilen engebeli patikalar açılmış ve şemsiyesini alan buraya gelmiş.

Suvla-2

Sahil çok uzun olduğundan giriş kısmında kalabalık gibi görünse de biraz ileride oldukça sakin. Şnorkel sevenler için koyun sağ tarafı oldukça keyifli. Bu kadar sığ ve kum tabanlı bir denizde bir köşenin kayalık olup bir çok balıkla dolu olması gerçekten az bulunan bir güzellik. Denizin aşırı berrak olduğunu da belirtelim.

Suvla-3

Suyun ılıklığı, berraklığı ve turkuaz rengi sebebiyle biz buraya dünyanın en büyük havuzu ismini taktık. Gerçekten insan hem yüzmeye doyamıyor hem de denizden çıkası gelmiyor.

Suvla koyu

Suvla’ya zaten geç geldiğimizden, neredeyse güneş batana kadar burada kaldık. Biz toparlanırken, plajdaki komşularımızın odun ateşiyle semaverde demledikleri çaydan ikram etmeleri de günün ayrı bir güzelliği oldu.

Suvla gün batımı

Suvla’dan ayrılırken, geriye dönmeden önce burunun sonuna kadar da gitmek istedik. Az ilerideki Kemikli burnunda Büyük Kemikli Yazıtı bulunuyor..

Büyük kemikli yazıtı

Bu bölge çok kayalık. Akşam olduğundan burada denize giremedik. Aşağıda gördüğünüz burun yarımadanın en uç noktası.

Kemikli burnu

Bu koyda denize girenler vardı. Bir daha geliriz dedik ama maalesef gelemedik. Özellikle denizden geçilebilecek mesafede bulunan sağ taraftaki diğer koy gerçekten muhteşem görünüyordu.

Kemikli burnu

Denizin ne kadar temiz olduğu yamacın üstünden bile kendini belli etse de, maalesef halkımızın temizliğe önem vermediğinin kanıtları karada tam da yazıtın dibinde görünüyordu.

kemikli yazıtı

Akşam otelimize döndükten sonra yemek için Kilitbahir’e gittik. Küçük bir yer olan Kilitbahir’de zaman geçirecek pek bir şey yok ama kısa bir yürüyüşten sonra tüm günün yorgunluğu üzerimizde olduğundan otelde biraz zaman geçirmeyi tercih ettik.

Cumartesi sabahı otelde kahvaltı yapmaktansa hakkında çok şey duyduğumuz Suvla Şaraphanesi’ne kahvaltıya gittik. Gerçekten çok güzel tasarlanmış bir tesis. Kilye markalı organik ürünler de burada üretiliyor ve güzel bir mağazada satışa sunuluyor.

suvla şaraphanesi

Restoran olarak da kullanılan bu mekanda iki kişilik kahvaltı 45 TL’ye veriliyor. İstanbul için uygun gibi görünse de, Eceabat için pahalı bir fiyat. Mekan ve verilen kahvaltı düşünüldüğünde bu fiyat ödenebilir bir fiyat.

Suvla şaraphanesi

Ancak, her şey çok şık ve kaliteli olsa da, maalesef kahvaltıda verdikleri köy ekmeği küflüydü. Ekmek sepetinin üstündeki ekmeklerde sorun yoktu ancak alttaki ekmeklerin açık bir şekilde küflü olduğunu görünce garsona bilgi verdik. O da kabul etti ve özür dileyerek ekmeği değiştirdi. Gelen ekmek de aynı bayatlıktaydı ancak belli ki küf kontrolü yapılmıştı. Özür dilendiyse de bizim için bu kadar yatırım yapılmış bir yerde küflü ekmek servis edilmesi kabul edilebilir bir hata değil. Sonuç olarak, bizce buraya kahvaltıya gitmeyin, giderseniz de ekmekleri iyi kontrol edin.

Kahvaltıdan sonra adını duymuş olduğumuz Tekke Koyu’nu bulmak üzere Kilitbahir ve Alçıtepe üzerinden Seddülbahir’e gittik. Yarım saat kadar sonra Seddülbahir çıkışında solda Tekke Koyu tabelasını bulduk.

Tekke Koyu

Burası tam Çanakkale Boğazı’nın bitip Ege Denizi’nin başladığı köşe. İki koyu olan genişçe bir yer. Deniz güzel görünse de rügarlıydı ve akıntılı görünüyordu. Deniz kıyısında da kimsecikler yoktu. Normalde etrafta kimse olmasına pek ihtiyacımız olmasa da burası bize pek sıcak gelmedi.

Tekke koyu

Suvla’nın güzelliğine alışmış olmamızdan da olabilir ama biz burada durmayıp başka bir keşif noktasına doğru yola çıktık.

Gelibolu Yarımadası’nın en kuzey noktasında yer alan ve merak ettiğimiz Ece Limanı’nı görmek için uzun bir yola çıktık. Yaklaşık bir saat süren bu yolda Anafartalar’ın en kuzeyine gitmeniz gerekiyor. Deniz kenarından değil, Anafartalar üzerinden gidilen bu yol gayet rahat ancak maalesef Ece Limanı pek güzel bir yer değil.

Ece Limanı

Yukarıda gördüğünüz sağdaki koyda deniz pek güzel görünmüyordu. Tesis zaten yok ve açıkta balık çiftlikleri var. Aşağıda gördüğünüz soldaki koy ise balıkçılarla dolu bir liman.

Ece limanı

Burada denize girilecek bir yer maalesef yok. Deniz de güzeldir belki ancak biz bu kadar yolu geldiğimize pişman olduk. Aslında Suvla Koyu ile aramızda bir dağ olduğunu bildiğimizden ve haritada o tarafa geçen bir yol olduğunu gördüğümüzden kestirmeden geçelim dedik. Yine de her ihtimale karşı limandaki balıkçılara yolu sorduk ve düz devam etmemizi söylediler. Ancak yol bir müddet sonra neredeyse hiç kullanılmayan toprak bir yola dönüştü.

Ece limanı yolu

Çok daha dar ve bozuk kesimleri de vardı ancak balıkçılara güvenerek yola devam ettik. Cep telefonunun bile çekmediği bu bölgede 10 dakika kadar devam ettikten sonra ileride bir şehitlik gördük.

Kireçtepe şehitliği

Bursa Büyükşehir Belediyesi tarafından yeni düzenlenmiş olan Kireçtepe Jandarma Şehitliği gerçekten yarımadada gördüğümüz en güzel şehitlik. Yapanların ellerine ve emeklerine sağlık. Bize ve şanlı tarihimize yakışan bir şehitlik olmuş. Şehitlikten sonra yol düzeliyor ve dağın arkasına geçmiş olduğunuzdan, vaktinde düşman gemilerini toplarla vuran Türk askerinin Anafartalar yamacından nasıl bir avantaja sahip olduğunu anlıyorsunuz.

Anafartalar

Bu taraftan tekrar Suvla koyu’na gidip bu güzel denizde bir güzel gün daha geçirdik. Akşama kadar yüzdükten sonra akşam yine Kilitbahir’de balık yedik ve gece dolaşmak için Çanakkale’ye geçmeye karar verdik. Kilitbahir’den Çanakkale’ye geçen feribot Harem-Sirkeci feribotlarının biraz küçüğü. Otobüs ve kamyonlar bu vapura alınmıyor, sadece otomobilleri taşıyor. Biz arabayı Kilitbahir’de bırakıp yaya olarak karşıya geçtik. Yaklaşık 10 dakika süren bu kısa seyahat başlayınca Kilitbahir yamacındaki etkileyici görüntüyü görüyorsunuz.

Kilitbahir dur yolcu

Çanakkale sahili çok kalabalık ve canlı. Kafeler, pastaneler ve restoranlarla dolu bu sahil şeridi oldukça çok seçenek içeriyor ve çok keyifli.

çanakkale kordon

Feribot tam şehrin içine yanaştığından, yaya olarak rahatça dolaştık. Çok güzel bir dondurma yedik ve ünlü peynir helvasının tadına baktık. Kordonda dolaşırken antik Truva kentinin simgesi olan Truva Atı’nın maketini gördük.

Çanakkale truva atı

Çanakkale’de gezdikten sonra son vapurla Kilitbahir’e döndük.

Sabah kahvaltıdan sonra otelden ayrıldık ve gitmediğimiz tek yer olan Kabatepe Plajı’na doğru yola çıktık. Gökçeada feribotunun kalktığı liman olan Kabatepe limanına dönmeyip şehitliklere doğru devam ettiğinizde 1 km kadar ileride deniz kenarında göreceğiniz halka açık ücretsiz bir tesis burası.

Kabatepe plajı

Aslında çam ağaçlarının altına yerleştirilmiş piknik masaları ve hamaklarıyla son derece güzel bir piknik alanı. Ortada bir kafe var, çay, kahve, su, gazoz, meyve suyu, dondurma ve birkaç sandviç bulabiliyorsunuz. Çayın cam bardakta olmadığını söyleyelim, bizim için önemli bir detay bu. Tuvalet ve soyunma kabini bulunuyor, bir de basit bir açık alan duşu var.

Kabatepe plajı

Tesisin hemen önünde şahane bir deniz bulunuyor. Giriş kısmı çok taşlık olduğundan deniz ayakkabısı kullanmak şart. Deniz çok berrak ve dibi çok renkli. Şnorkel için çok uygun. Derinlik çok açılsanız da fazla artmıyor, suyun sıcaklığı ise ılık denebilecek seviyede.

Kabatepe plajı

Saat 15:00’e kadar burada denize girip, duşumuzu alıp, üstümüzü de değiştirdikten sonra yola çıktık ve gece evimize rahatça ulaştık.

Kısa bir tur yaptığımız Gelibolu Yarımadası’nda keşfettiğimiz plajların güzelliği bizi gerçekten çok şaşırttı. Haftasonu denize girmek için Edremit Körfezi ya da Gökçeada’ya gitmeyi göze alanların aslında bu bölgede de çok rahat edeceklerinden eminiz. Diğerleri kadar konforlu olmasa da Eceabat’ta konaklayıp dilediğiniz kadar denize girebilirsiniz. Ayrıca dönüşte feribot kuyruğunda bekleme derdi çekmezsiniz. Bizden söylemesi.

Gürkan, Ağustos 2015

 

 

Sakız Adası

Bu yazı 2015 yılında yazıldı. 2016’da yine gittik, bir kaç revizyon yaptık. 2017’de yine gittik, yine revize ettik ve bazı eklemeler yaptık. Her yıl her noktaya tekrar gitmesek de aşağıda okuyacağınız yazı oldukça günceldir.




Yaz tatilimizi planlamaya başladığımızda haziran ayına gelmiştik bile. Barselona seyahatimizde 3 aylık vize aldığımız için geçen yıl Samos (Sisam)‘a gittiğimiz gibi yine bir Yunan adasına gitmeyi düşündük. Kendi arabamızla gidebileceğimiz bir ada olduğu için Sakız Adası’na gitmeye karar verdik. Çok da memnun kaldık.

Yurtdışına, hatta bir Yunan adasına arabayla gitmeyi de ilk kez tecrübe ettiğimiz 10 günlük bu seyahatte neler yaptık, nerede kaldık, nerelerde denize girdik, nerelerde ne yedik tüm detayları bu yazıda bulabilirsiniz. Aşağıdaki konu başlıklarına tıklayarak ilginizi çeken kısıma hızlıca gidebilirsiniz.

Arabayla Adaya Gidiş

Sakız’a gidip istediğimiz gibi bir tatil yapmak için önce arabamızı nasıl götüreceğimizi bulmamız gerekiyordu. Araba kiralamak da mümkündü tabi ama uzun kalacağımız için hem daha pahalıya gelecekti hem de serbest gezmemizi sağlayacak plaj malzemelerimizi yanımıza alamayacaktık. Yine de arabayla gitmeyip de kiralamak isteyenler şuradaki siteden en uygun firmayı bulabilirler.

Seyahat tarihlerimize karar verdikten sonra Çeşme’den Sakız’a feribot seferi yapan iki firmayı bulduk, Ertürk Lines ve Ege Birlik. 2015 yazında Ege Birlik sabah 9:20’de Sakız’a gidip 18:00’de Çeşme’ye geri dönüyordu. Ertürk ise sabah 9:30 ve akşam 19:00’da gidip 8:00 ve 18:00’de dönen iki sefer yapıyordu. Her ikisi de araç için gidiş-dönüş 90 € istiyordu. (güncelleme: Artık Sakız’a Turyol ile de gidebilirsiniz, fiyatı da 70 €, Ege Birlik de artık gitmiyor) Biz İstanbul’dan sabah 8:00 gibi çıkıp akşam 17:00 civarı Çeşme’ye rahat rahat varabileceğimizi bildiğimizden Ertürk’ün akşam 19:00 seferi ile gitmeye karar verdik. Dönüşümüzde de Çeşme’ye akşam varıp aynı gece yola çıkmak istemediğimizden sabah 8:00 seferi ile döndük.  Bu şekilde adada iki gece fazla konakladık ama hem konaklama Çeşme’den daha ucuza geldi, hem de Sakız’da iki akşam fazla geçirmiş olduk. Kişi başı gidiş-dönüş için de 26 € ödedik. Araç bilet bedeline şöför dahil değil yani. İnternetten online bilet aldık, hiç sorun yaşamadık. Hatta eğer erken geri dönmek isterseniz ve feribotta yer varsa telefon açarak bedelsiz bilet değişimi bile yapabiliyorsunuz.

Arabayla yurtdışına daha önce çıkmamıştık. Ne tip evraklar gerekiyor ve gümrükte neler oluyor öğrenmek için internette epey dolaştık. Yunanistan’a arabayla gitmek hakkında en çok bilgi İpsala sınır kapısı ile ilgili ve orada uluslararası ehliyet istiyorlarmış. Bu ehliyet yaklaşık 450 TL masrafa yol açtığından öncelikle gerekliliğini araştırdık. Doğrusunu kaynağından öğrenmek için Ertürk’ün çağrı merkezini arayıp sorduk ve Sakız Adası’na girişte bu ehliyetin sorulmadığını öğrendik. Yeni ehliyetlerden almışsanız zaten uluslararası geçerliliği var.

Yunanistan gümrüğünde muhakkak sorulan bir belge olan, arabanız ile yurtdışında üçüncü şahıslara karşı vereceğiniz zararı sigorta etmeniz için hazırlanan ve Yeşil Sigorta, Yeşil Kart gibi isimlerle anılan uluslararası sigortayı mevcut sigorta şirketinize kolayca yaptırabiliyorsunuz. Turing Kurumu’nun yeşil sigorta ücretlerini açıkladığı sayfasında farklı geçerlilik süreleri için bir liste bulunuyor.

Arabanızın ruhsatı adınıza kayıtlıysa başka bir evrağa ihtiyacınız yok. Sahibi olduğunuz şirketiniz adına kayıtlıysa imza sirkülerinizi yanınıza almanız gerekiyor. Çalıştığınız şirketin üzerine kayıtlıysa şirket imza yetkilisinden noterden aracın plakasına özel hazırlanmış yurtdışına çıkarabilme vekaleti almanız gerekiyor. Kiralık araç için kiralayan şirketten noter onaylı izin belgesi gerekiyor. Hepsi bu kadar. Bize ehliyet bile soran olmadı, o kadar yani.

Feribotlar Çeşme’de Ulusoy Limanı’ndan kalkıyor. Otoyoldan çıkıp Çeşme’ye girdiğimizde limana doğru giderken sağda Ertürk’ün ofisini gördük. Tabelasında Check-in yazdığı için durduk.

Çeşme Ertürk Lines

Buradan kendimiz için gidiş ve dönüş biniş kartlarımızı aldık ama arabanın biniş kartını limandan almak gerekiyormuş. 19:00 feribotu için 18:00 gibi limanda olmak yeterli dediler ama biz yine de önce limanı bulalım diye gittik. Zaten liman da yaklaşık 800 m. ileride. Liman girişinde Ertürk’ün bir check-in kulübesi bulunuyor. Direk buraya gelsek daha iyiymiş, arabaya gidiş-dönüş biniş kartlarını buradan aldık. Saat 17:00 gibi arabayı limanın araç giriş kapısına yanaştırdık. Bu kapıdan sadece araç ile şöför giriş yapabiliyor. Yolcuların liman terminal binasından girmesi gerekiyor. Kapıda biniş kartlarına baktılar ve aracı terminal binasının arkasına yönlendirdiler. Evrak soran olmuyor burada.

Terminal binasının arkasına arabayı park edip içeriye girdiğimde pasaport bankolarının arkasında kaldığımı farkettim. Gümrük memurlarına aracım olduğunu söylediğimde önce bankoların diğer tarafına geçip pasaport çıkışını yapmamı söylediler. Bu arada, yurtdışı çıkış pulu terminalde satılıyor, aklınızda olsun. Çıkışı yaptıktan sonra arabayı X-Ray’den geçirmemi söyleyip beni arabayla limanın uzak bir köşesine gönderdiler.

Çeşme Limanı araba x-ray tarama

Burada arabayı bir platformun üstüne çıkarıyorsunuz ve üzerinde x-ray ekipmanı olan kamyon otomatik bir şekilde geriye ve ileriye giderek aracın röntgenini çekiyor. Bizim bagajda 3 koli küçük su bulunduğundan röntgen sonrası bir de bagajı açıp çok miktarda sıvının ne olduğuna baktılar, su olduğunu anlayınca sorun çıkmadı. Memurlar çok nazikler ve çok yardımseverler. Röntgen sonrası tekrar terminal binasına dönüp, memurlara ruhsat ve pasaportumu verdim. Sisteme plakayı, nereye gittiğimi, aracın şase numarasını, noter vekalet numarasını işlediler. Şase numarasını dikkatli kontrol etmek lazımmış, dönüşte bunu iyi kontrol ediyorlar. Bu işlem de bitince artık her şey tamamlanmış oldu ve arabayı limanda Ertürk gemisinin yanaştığı yere çektim.

Çeşme limanı feribot

O sırada feribot karşıdan gelmişti, fotoğrafta biraz kalabalık görünüyor ama aslında gayet sakin bir liman. Gerçi dönüşte biraz kalabalığa denk geldik ama onu sonra anlatacağız. Yazının en sonunda Türkiye’ye dönüş detaylarını da bulabilirsiniz.

Bir not daha düşeyim, giderken Duty Free’den fazla alışveriş yapmamak lazım, karşı tarafta gümrük girişinde sıkıntı çıkabiliyormuş, feribot görevlileri yolda uyardılar.

Feribota önce yolcuları alıp sonra arabaları alıyorlar. Görevliler sayısına ve tiplerine göre araçları sırayla feribota alıyorlar. Küçük bir feribot ama sorduğumda 14 araca kadar taşıyabildiğini öğrendim. Biz giderken sadece 3 araba olduğundan rahat rahat araçları yerleştirdik ve yola çıktık.

Ertürk feribotu araba

2017 yazında Turyol ile gidip geldik, feribot kocaman, aşağıda gördüğünüz gibi koskoca gemide rahat rahat gidip geldik.

45 dakika süren yolculuk sonrası Sakız limanına girdik. Açıkcası limana girişte çok etkileyici bir kentle karşılaşmıyorsunuz, tipik bir Ege kasabası. Ama bizimkiler gibi kocaman binaların, yüksek otellerin olmadığı sakin bir kent.

Sakiz Limanı

Feribot gümrük binasının önüne yanaşıyor. Önce arabaları indirip park ettiriyorlar. Sonra yolcular iniyor. Pasaport kontrolü sonrası bankoların hemen arkasında araçların kaydını yapan bir gümrük memuru gerekli evraklara bakıyor. Plakayı, şöförün pasaportunu ve bilgilerini bilgisayara işliyor. Tüm araçların girişi yapıldıktan sonra araçların başına gidiliyor ve bagaja, arka koltuğa vs bakılıyor. Bizim aracımıza neredeyse hiç bakmadılar ama feribot personeli bazen çok sıkı kontrol yapıldığını söyledi. Kontrol bitince kapı açılıyor ve arabanızla Sakız adasında olmanın keyfini yaşamaya başlıyorsunuz. Gümrükten çıkınca hemen soldaki ücretsiz otoparkta genelde boş yer oluyor. Merkeze geldiğinizde buraya park edebilirsiniz, hem de belki o sırada yunan adaları arasında seyahat eden dev feribotu yakından görebilirsiniz.

Sakiz-Liman-2

Otopark demişken, adada her gittiğimiz yerde rahatça park yeri bulduk ve hiç ücret ödemedik.  Merkezde bir kaç ufak ücretli park yeri gördükse de hiç ihtiyacımız olmadı. Aklınızda bulunsun. Sakız merkezi ise uzun bir kordondan oluşuyor. Kent dağa doğru tırmanıyorsa da hayat sahilde. Sıra sıra kafeler ve restoranlar akşamları çok kalabalık oluyor.

Sakiz-Liman-3

Konaklama

Geçen yıl Samos‘ta konakladığımız yerlerde yaşadığımız en büyük sıkıntı kahvaltıydı. Oda-kahvaltı konaklama yapmak çok pratik, sabah kahvaltıyla uğraşmıyorsunuz ama otellerin verdikleri kahvaltılar hiç bize göre değil. Bir iki gün dayanıp sonra marketten peynir ve bize uygun sallama çay alıp kahvaltıya indirmek zorunda kalmıştık. Kahvaltı yapmayı da çok sevdiğimizden bu sefer kahvaltı dahil olmayan ama odasında mutfak bulunan otellerde kalmayı denemek istedik. İyi ki de öyle yapmışız, çok rahat ettik, her sabah uzun uzun aşağıda gördüğünüz kahvaltıyı yaparak güne başladık.

Kahvaltı

Giderken yanımızda sadece tuzluk, biberlik ve siyah zeytin götürdüğümüzü söyleyeyim. Bizim zeytinlerden orada yok diye mecbur götürdük, diğerleri ise pratik olsun diye. Kaldığımız 3 tesiste de tam teşekküllü mutfaklar bulunmaktaydı, istesek yemek bile yapabilirdik, gerçekten çok rahat ettik, hem de balkonumuzda istediğimiz kadar oturarak lezzetli kahvaltımızı yaptık.

Gelelim kaldığımız yerlere. Sakız’da 3 ayrı yerde kaldık. Aslında rezervasyon sıramız buna sebep oldu. Şöyle ki, önce beğendiğimiz bir otele 3 gece rezervasyon yaptık. Sonra çok güzel olduğunu anlayıp uzatmak istedik ama dolmuştu. Mecburen başka bir otele 7 gece rezervasyon yaptık. Son anda da İstanbul’dan gelip Çeşme’de bir gece kalmanın akşamdan Sakız’a geçip bir gece kalmaktan daha pahalı olduğunu farkedince ilk gecemiz için de başka bir yere rezervasyon yaptık. Bu nedenle 3 ayrı yer oldu.

İlk gecemizi Agia Fotinis’te Ilioxenia adlı tesiste geçirdik. Agia Fotinis Sakız merkezinden 10-12 km kadar güneyde, doğu sahilinde yer alıyor. Sakin ve küçük bir köy, bir bakkalı ve 2-3 tavernası var. Köyün girişinde geniş bir otopark var, otelin önüne araba bırakılamıyor ama otopark 100 m. mesafede. Bu tesiste iki kişi bir gece konaklama için 37 € ödedik. Otel çok rahattı, geniş bir odası vardı, odanın koridorla geçilen arka kısmında kocaman bir mutfak, bir divan ve banyo bulunuyordu. Yüksek tavanlı ve büyük dolaplıydı. Bahçe katıydı ve önünde kocaman bir balkon bulunuyordu. Çok rahat ettik, burada daha uzun kalınırmış dedik ve ayrıldık. Denize de giremedik ama plajın resmini çektik. Plajları ileride anlatacağız ama burayı kısaca anlatıp geçeyim, şemsiye ve şezlong bulunan ender plajlardan ve sahili çakıl.

Agia Fotinis

Sonraki üç gecemizi Karfas’ta bulunan Sideratos Apartments adlı tesiste geçirdik. Karfas, Sakız adasının merkezden sonra en turistik ve en çok tesisin bulunduğu yeri. Merkezden 4-5 km kadar güneyde bulunuyor. Ulaşımı en kolay bölge burası. Adadaki büyük süpermarketler çok yakında, bol taverna ve bakkal hatta bir de taze ekmek yapan fırını var. Keşke baştan tüm tatilimizi burada geçirecek şekilde ayarlasaydık diye düşündüğümüz muhteşem bir yer. Çok modern tasarlanmış odası, büyük ve tam teşekküllü mutfağı, kocaman banyosu, plaj havluları ve aşağıda gördüğünüz müthiş balkonuyla en rahat ettiğimiz yer burası oldu.

Sideratos Karfas

Buraya iki kişi gecelik 75 € ödedik. Neredeyse odanın önüne arabamızı park edebiliyorduk ve akşamları Karfas merkezine kısa bir yürüyüş yapıyorduk. Otelin önündeki Karfas plajı adanın en kalabalık ve en çok sevilen plajı, ileride plajlarda ayrıca anlatacağız. Geceleri Türkiye tarafından yükselen ay’ın denize vuran yansıması da odanın en güzel hatıralarından biri oldu bizim için. Burayı o kadar çok sevdik ki 2016’da ve 2017’de yine kaldık.

Sideratos Karfas

Sonraki yedi gecemizi ise Agia Ermioni bölgesindeki Maria Rooms isimli tesiste geçirdik. Agia Ermioni Karfas’tan iki kilometre daha güneyde, sahilin devamında. Sabahları Karfas’a ekmek almaya gelecek kadar yakın yani. Sessiz sakin, genelde adanın yerlilerinin yazlıklarıyla dolu, iki tavernası ve güzel bir balıkçı barınağı olan hoş bir köy. Araba olduktan sonra ulaşımı Karfas ile aynı sayılır. Buradaki odamız da çok rahattı. Sideratos’tan sonra biraz küçük geldi ama çok rahat ettik. Gecelik 40 € ödedik. Tesisin sahibi Maria bizi rahat ettirmek için elinden geleni yaptı, çok da rahat ettik. Otopark tesisin önündeydi, Türkiye’ye karşı olan balkonumuzdan sabah ve akşam güzel manzaramız aşağıdaki gibiydi.

Villa Maria

2016’da gittiğimizde Karfas’ta Sideratos‘ta, 2017’de ise Sideratos‘ta ve Oceania Hotel‘de kaldık. Oceania Hotel deniz kenarı değil ancak ikinci sırada. Yukarıdan denizi gördüğünüz gibi geniş ve sessiz odalarından çok memnun kaldık. Oda için 63 € ödedik ama iki odası ve bir mutfağı olan kocaman bir daireydi, ayrıca her gün temizlenmesi bizi çok memnun etti. Banyodaki duşun dar olması haricinde bir eksiği de yoktu. Tavsiye ederiz.

 

Plajlar

Sakız adasında liman hariç denize giremeyeceğiniz yer yok. Tüm plajlar halka açık ve ücretsiz. Eğer şezlong ve şemsiye isterseniz ücret ödemeniz gerekiyor. Genelde deniz kenarındaki tavernalar önlerindeki plaja şezlong koymuşlar ve bir frappe bile içseniz sizden para almıyorlar. Frappe 2,5 €. İki kişiyseniz 5 €’ya iki kahve içip akşama kadar da şezlongu kullanabilirsiniz. Bizim arabayla gitmemizin temel sebeplerinden biri de deniz kenarında kullandığımız malzemelerimizi yanımızda götürebilmekti. Uzun uzun anlatmaktansa aşağıdaki resimde neyden bahsettiğimi göstereyim.

Vroulidia

Yanımızda bu malzemeler olduğundan bir yer hariç şezlong kullanmadık. Aslında şezlong ve şemsiye de çok az plajda var, iyi ki arabayla gelmişiz. Aşağıda gittiğimiz ve gördüğümüz plajları teker teker anlatalım.

Mavra Volia

Adanın en ünlü plajı. Volkanik taşlardan oluştuğu söyleniyor ve iri siyah taşlardan oluşmuş olduğundan oldukça değişik görünüyor. Rüzgar doğudan estiğinde deniz biraz dalgalı oluyor ama pırıl pırıl ve çabuk derinleşiyor. Plaj ayakkabısı gerekiyor. Bir kafe var, frappe, sandviç, dondurma ve su gibi temel ihtiyaçları bulabilirsiniz. Fiyatlar uygun. Şezlong veya şemsiye yok ama üst taraftaki ağaçların gölgesinde oturulabiliyor. Plajın sağ tarafında Turkcell ve Vodafone çekiyor.

Mavra Volia-1

Plajın sağında bulunan küçük tepeden yürüyerek bir sağdaki koya da geçebilirsiniz. Orası daha sakin.

Mavra Volia

Plajın girişinde aracınızı park edebileceğiniz ücretsiz park yeri mevcut. Buraya gitmek için Pirgi köyüne bir kilometre kala soldan yolu ayırılan Emborios köyüne gelmeniz gerekiyor. Bu küçük köyde iki üç tane taverna var.

Emborios

Emborios’a vardıktan sonra yola devam ettiğinizde yolun bittiği nokta Mavra Volia plajı.

Vroulidia

Emborios köyüne gelmeden az önce sağa doğru aşağıdaki tabelayı göreceksiniz.

Vroulidia-4

Dotia Tower yazan bu tabeladan sağa ayrıldığınızda adanın en güneyine doğru gitmeye başlıyorsunuz. Yolun üstündeki köyün sakız ağaçları arasından devam ediyorsunuz.

Sakız agaci

Adanın güneyinde bolca sakız ağacı var ama bizce en güzel bahçeler burada. Yolun sonuna vardığınızda bir yamaca varıyorsunuz. Kıvrılarak denize doğru inen beton yolun sonunda bir otopark ve aşağıdaki manzarayla karşılaşıyorsunuz.

Vroulidia

Soldaki burunun ucu Sakız adasının en güney noktası. Arabayı bıraktığınız nokta denizden yaklaşık 30 metre yüksekte olduğundan, rahat ve geniş bir merdiveni kullanarak sahile inmeniz gerekiyor. Ama buna değeceğine emin olabilirsiniz.

Vroulidia

Aşağıya indikçe denizin güzelliği daha çok anlaşılıyor. Sahil ince taşlı, neredeyse kum. Plajda ne bir tesis var ne de gölge. Her şeyiniz yanınızda olmalı yoksa denize girip geri dönmeniz gerekebilir. Deniz biraz serin ama pırıl pırıl, kayalıklar şnorkel için orta canlılıkta. Sessiz, sakin, genelde yerli halkın denize girdiği muhteşem bir yer. Isıran kara sineklerin bol olması bizi epey rahatsız etse de, genel olarak çok güzel bir yer.

Komi

Pirgi yolunda seramikçilerin olduğu Armolia köyünü geçince sola dönerek gidilen küçük bir sahil köyü. Köyün girişindeki kocaman ücretsiz otoparklara arabanızı bırakıp 50 metre uzaktaki sahile indiğinizde yan yana 3-4 tane tesisle karşılaşıyorsunuz.

Komi Sakız

Sakız adasının en teşkilatlı plajlarından birisi burası. Yukarıdaki resimde gördüğünüz gibi burada da şezlonglar ücretsiz, yeter ki bir şeyler yiyip için. Komi’nin merkezindeki plajlar epey kalabalık olsa da, biraz sol taraftaki Karavela tavernanın önü daha sessiz ve konforlu.

Komi sakız karavela

Karavela tavernada frappe 2,5 €. Yani her yer gibi burası da normal fiyatlarda. Burada öğlen ve akşam yemek de yiyerek tek noktada günü bitirebilirsiniz, yemekleri gerçekten çok lezzetli.

Komi-1

Plaj ince kum, denize giriş rahat, derin ama çok çabuk derinleşmiyor ve diğer plajlara göre ılık bir suyu var. Burada daha çok aileler denize giriyor, her evin önünde plaja sabitlenmiş bir şemsiye ve dibine bağlanmış şezlonglar mevcut.

Komi-2

Komi’ye üç farklı günde gittik ve adadaki en sevdiğimiz yerlerden biri oldu. Özellikle akşam üstü adanın yerel birası olan Fresh Chios Beer eşliğinde dinlenmek çok keyifliydi.

Fresh chios beer

Turkcell çok sabit olmasa da çekiyordu ve iş görüyordu. Bir pazar günümüzü de burada geçirdik ve köy merkezindeki tesislerde olmadığımıza sevindik çünkü o kadar uzaktan müzik sesi bize kadar geliyordu. Akşam dönüşte o tarafa doğru yürüdük ve gördük ki pazar akşamları buradaki mekanlarda yüksek sesli partiler yapılıyormuş.

Sakız Komi plaj partisi

Agia Dinami

Pirgi’yi geçtikten sonra Olymbi tabelasından sağa döner dönmez, U dönüşle sola dönüp yolun altından geçerek Olymbi Cave yazısını takip edin. Mağarayı geçtikten az sonra Agia Dinami’ye geldiğinizi anlayacaksınız.

Agia Dinami

Plaj ve deniz kum, şezlong ve şemsiye yok, ağaçların altı müsait, çabuk derinleşmeyen rahat bir koy. Sağdaki kayaların üstünden yürüyerek bir sağdaki koya da gidebilirsiniz ama yol zahmetli ve orada ağaç yok. Biz o tarafa yüzerek gittik, ilk koy rüzgarlıyken o taraf sakindi. Tesis yok, sadece güzel deniz var.

Salagona

Burayı bilen ve anlatan görmedik, sanki biz keşfetmişiz gibi hissediyoruz. Agia Dinami’de çok rüzgar olunca, rüzgara ters yöne bakan karşı dağdaki yere biraz zahmetle de olsa vardık. Olymbi’ye girmeden Mesta’ya doğru devam ederken Salagona tabelasından sola döndük.

Salagona

Yol asfalt başlıyor ama az ileride tek şeritli toprak bir yol oluyor. Geri dönsek mi dönmesek mi derken şu aşağıdaki manzarayla karşılaşınca doğru yolda olduğumuzu anladık. Toprak yolumuz da kenarda görünüyor, hatta solda ileride görünen koy da Agia Dinami.

Salagona

Aşağıya inince önce sol taraftaki koya geliyorsunuz. Burası çok güzel bir yer, sanki inşa halinde bir tesis de var ama daha da bozulan toprak yola devam edince sağdaki koya kadar gidilebiliyor. Soldaki yarım tesisli koy aşağıda.

Salagona

Aslında burada denize girebilirdik ama meraktan devam edip diğer koya gittik. Biraz da kayalık deniz sevdiğimizden olsa gerek, kimsenin olmadığı çakıl taşlı şu deniz kenarına yerleştik.

Salagona

Toplam dört yatın demirlemiş olduğu bu muhteşem koyda akşama kadar yüzdük ve dinlendik. Gerçekten “kimse” yoktu. Sadece bazen teknelerdekilerin sesleri geliyordu. Sanki bize özel ayırılmış bir yerdi. Deniz serin ama çok soğuk değil, deniz ayakkabısı şart, çabuk derinleşmiyor, kayalıkların dibi canlı, rüzgardan korunaklı, özetle muhteşem bir yer. Yalnız olmayı sevmiyorsanız sevmezsiniz ama belki denize girip geri dönebilirsiniz.

Apothika

Mesta’yı geçince el ile yazılmış küçük bir tabeladan sola dönerek gidilen bir plaj. Yol asfalt ama yarısından sonra bir tarafı uçurum olan tek şerite düşüyor, karşıdan araba geldiğinde biraz korkutucu olabiliyor.

Apothika

Deniz kenarında solda bir balıkçı barınağı, sağda da plaj var. Plajın üstünde bulunan ve plajdan merdivenle, arkadan da arabayla çıkılan bir kafe var. Plaja servis yapıyorlar. Salagona’ya çok benzeyen bir denizi var ama geniş bir koy ve dalgaya daha açık olduğundan su epey soğuk.

Apothika

Tesisin şezlong ve şemsiyeleri var ama oldukça az miktarda. Deniz ayakkabısı gerekli ama olmasa da bir şekilde girilir, ileride görünen siyah kayalığın önünde deniz daha sıcak, şnorkel için pek keyifli değil, burada sörf ve dalış yapılıyormuş ama sanırım biz gittiğimizde çok rüzgarlı olduğundan sörf yapan da yoktu.

Didyma ve Potamoi

Bu iki plajda aşırı rüzgar nedeniyle denize girmedik ama yine de nasıl gidileceğini ve neye benzediklerini söyleyelim. Mesta’yı geçip Port of Mesta’ya devam ediyorsunuz. Paşalimanı da denen bu liman adanın ikinci limanı olarak yapılmış ama pek de çalışıyor gibi görünmüyor. Batı kıyısı buradan başlıyor. Fotoğrafını bile koymaya gerek görmediğimiz bu yerde Ertürk’ün günlük gezi turunun yemek molası vermiş olduğunu görünce biraz şaşırmadık desek de yeridir, sanki adanın en özelliksiz yeri ile anlaşmışlar.

Port of Mesta’dan kuzeye doğru devam ettiğinizde önce solda Didyma’yı görüyorsunuz.

Didyma

Çok güzel görünen bir plaj. Artık batı yakasının sakin ve tesis olmayan plajları başlıyor. Rüzgar sert olduğundan yola devam ederek bir sonraki koy olan Potamoi’yi gördük.

Potamoi

Burası daha geniş ve çok güzel görünüyor. Bu iki plajda da kimsecikler yoktu. Zaten adanın batı sahilleri genelde çok sakin. Girmediğimiz denizlerden bahsetmeyi pek sevmiyoruz ama buralara gelmek epey zaman aldığından en azından merak ettiğinden gelmek isteyenlere küçük bir tüyo vermiş olalım.

Lithi ve Xeropotamos

Potamoi’den sonra yol sahilden devam etmiyor ve batıya devam edip Elata köyünü geçtikten sonra tarihi bir köy olan Vessa’ya geliyorsunuz. Gezecek bir yeri yok ama yolların kesiştiği bir yerde.

Vessa

Bu köyden güneye gidip Armolia’ya yani Pirgi tarafına çıkabilirsiniz. Ya da doğuya giderek zahmetli bir yoldan geçerek dağ köyleri arasından Sakız merkeze gidebilirsiniz. İsterseniz de kuzeye devam edip tekrar batı sahilindeki Lithi’ye çıkabilisiniz. Lithi aslında bir dağ köyü ama sahiline bir balıkçı barınağı yapmışlar, balıkçılarıyla ünlü olmuş. Burada deniz girmedik ama tepeden görünüşü güzel.

Lithi

Lithi sahilini geçince deniz kenarındaki gözetleme kuleleri başlıyor. Stratejik noktalara yerleştirilen bu kuleler eski çağlarda adaya yaklaşan gemileri haber veren gözcüler tarafından kullanılıyormuş. Doğu ve güneydekilerden pek ayakta kalan yok ama batıdakilerin çoğu gayet iyi durumda. Bu kulelerden birisi de Xeropotamos denen yerdeki küçük burunun üstünde.

Xeropotamos

Burunun her iki tarafında da çok güzel iki koy var. Arabayla iniş var, kimse yok, tesis zaten yok. Biz burada da denize girmedik, az ileriye gittik.

Elinda

Bu tarafta gördüğümüz en kalabalık plaj. Geniş bir koy, girişinde arabanın biraz zor geçtiği çakıllı bir yol var. Orada arabayı bırakanlar da var ama devam edince sahile kadar gidilebiliyor.

Elinda

İri taşlardan oluşan bir plaj ve derin bir denizi var. Su soğuk ve berrak. Koya sol taraftan bir dere aktığından olsa gerek, şnorkelle yüzerken en çok balığı burada gördük. Tesis yok, şezlong yok, geniş plajda kalabalık yok. Kıyıda birkaç ağaç var ama pek yeterli değil.

Tigani

Biraz daha ileriye gidince bir başka gözetleme kulasinin dibinde muhteşem bir başka plajla karşılaşıyorsunuz. Burada anlatırken sıralama karıştı tabi ama aslında bizim adada ilk denize girdiğimiz plaj burasıydı.

Tigani

Gerçekten pırıl pırıl bir deniz. Suyu oldukça soğuk, sakin, iri taşlı plajı ve derin denizi olan, kıyıya yakın ağaç bulunmayan ama arabayı ağaç altına bırakabileceğiniz, tesis olmayan bir yer.

Batı tarafında daha yukarıya 2017’de çıktık. Limnos sahili sakin ve güzel ama çok uzak. Sadece denize girmek için bu kadar uzağa gitmeye değmez.

Bu tarafta yediğimiz bir akşam yemeğini ileride anlatacağız ama bu kadar batı sahilinden bahsetmişken, 2012 yılının Ağustos ayında meydana gelen orman yangınının etkisini de gösterelim. Adanın diğer bölgelerinde neredeyse hiç farkedilmiyor ama batı tarafına yangın ciddi zarar vermiş. Uzun süre şu aşağıdaki yanmış ağaçların arasından seyahat ediyorsunuz.

Sakız orman yangını

Nagos

Adanın neredeyse en kuzeyi. Burayı sadece görmeye gittik, akşam üstü olduğundan deniz girmedik ama denizi çok güzel dediler, sadece biraz soğukmuş. Küçücük bir köy Nagos.

Nagos

Sakız merkezden yaklaşık 45 dakikalık bir seyahatle gelinen bu bölge adanın diğer bölgelerinden çok daha yeşil. Yolu çok keyifli ve orman içinden gidiyorsunuz. Diğer bölgelerde böyle sık bir bitki örtüsü yok.

Sakız adası

Glari

Artık doğu kıyısındayız. Eskiden halka açık olan, şimdi ise bir beach klübe dönüşmüş olan küçük bir koy. Doğu tarafını kuzeye bağlayan yolun dağa tırmanmaya başlamadan hemen önceki son noktasında. Merkeze çok uzak değil. Bu tarafa gelmeden önce buradaki tesiste yüksek sesli müzik olduğunu duyduğumuz için aşağıda bahsedeceğimiz Mersinidi’de günümüzü geçirdik, sonra kuzeyi görmeye giderken burayı da gördük. Denize girmedik ama şezlong ve şemsiyesi olan bu tesisin gayet de güzel bir yer olduğunu görmüş olduk.

Glari

Mersinidi

Adanın en güzel denizlerinden birisi. Merkezden 20 dakika kadar kuzeyde, Vrontados’u geçtikten sonra yolun kenarında. Biz geldiğimizde saat bir gibiydi ve plaj aşağıdaki gibi sakindi.

Mersinidi-1

İnce çakıl taşlı ve dar bir plajı var. Kenarda birkaç ağaç var ama şezlong, şemsiye ya da tesis yok. Deniz ayakkabısı şart değil ama olursa rahat edersiniz. Turkcell tam çekiyor, deniz biraz soğuk, derin ve berrak. Biz yerleşip deniz girdikten sonra saat 3 gibi gençler gelmeye başladı. Hatta bir ara yukarıya arabaya çıktığımda yol kenarında araba koyacak yer kalmadığını gördüm ve park halindeki motosikletleri de üşenmeyip saydım, tam 32 taneydi. Plaj saat 4 gibi aşağıda görüldüğü gibi kalabalık oldu.

Mersinidi-2

Gelenlerin hepsi herhalde civar köylerdendi ve biz aralarında tek turist olarak kaldık. Herkes birbirini tanıyor, gençler sohbet ediyor, denize girip çıkıp güneşleniyorlar. Hiç rahatsız olmadık ama biraz garip hissettik. En kalabalık günümüz burada geçti.

Buradan merkeze doğru giderken Vrontados köyünden geçiyorsunuz. Hani şu noel zamanı kiliselerin birbirine havai fişek attığı ünlü köy. Ama bu konu turistik bir konu değil, biz sahilden geçerken bu tarafın plajını da görmüş olduk sadece. Yol boyunca aralarda aşağıda gördüğünüz gibi halkın kullandığı plajlar var.

Vrontados

Bu plajların bazılarında birkaç tane şezlong bulunabiliyor ama genelde ağaç altlarını kullanıyorlar, aslında Yunanların pek de gölgede durduklarını söyleyemeyiz, güneşin altında saatlerce kalabiliyorlar.

Karfas

Sakız merkezinin güney çıkışında bir plaj daha var ama pek kalabalık ve pek şehir içi olduğu için oraya uğramadık. Tesis bulunan bir plaj, dışarıdan da pek kalabalık görünüyordu.

Son olarak da adanın en ünlü plajından bahsedelim. Karfas’ın plajı ince kum, denizi sığ, suyu sıcak, bir çok taverna, kafe var ve bolca şezlong, şemsiye var. Çocukla gelinebilecek en rahat plaj. Aynı zamanda merkeze çok yakın, ki konaklama imkanının da en çok Karfas civarında olduğunu düşündüğünüzde adanın en kalabalık plajı burada.

Karfas-2

Biz pek bu tip plajları sevmediğimizden, sırf size anlatabilmek için bir akşam üstü burada denize girdik. Gerçekten yumuşacık kumlu, denizi sığ ve suyu sıcak olan rahat bir plaj. Denizde epey yürüyünce derinlik yüzülebilir kıvama geliyor ve su biraz soğuyor. Kalabalık ama aşırı kalabalık değil. Çok rahat ve konforlu bir yer. Civarda bakkal ve tavernalar da bulunduğundan hiç sıkıntı çekmezsiniz.

2015’de böyle dedik ama 2016 ve 2017 tatillerimizi Karfas’ta geçirdik. Buranın denizinin adadaki en sakin ve ılık deniz olduğunu, tesis olarak en zengin yer olduğunu, özellikle çocuklu aileler için hiç macera aramadan buraya gelmek gerektiğini tekrar belirtmeden geçmeyelim.

Burada artık plajları bitiriyoruz. Ne gördüysek anlattık, adanın dört bir yanında gidilebilecek yerlerin çoğuna gittik.

Köyler

Sakız adasındaki irili ufaklı bir çok köyü ya ziyaret ettik ya da yolumuz üzerinde içlerinden geçtik. Turistik hale gelmiş köyler dışındaki köyler genelde sessiz, sakin ve dar sokaklı klasik rum köyleriydi. Adanın güney köylerine mastichoria deniyor, mastik köyleri anlamına geliyor ve sakız ağaçları sadece bu köylerde yetişiyor. Gittiğimiz yerleri teker teker anlatalım.

Chios (Sakız Merkezi)

Adanın elbette en kalabalık ve en büyük yeri. Limanı çevreleyen uzun bir kordona sahip. Kordon boyunca restoranlar, kafeler ve mağazalar bulunuyor. Kuzey tarafında feribotların yanaştığı liman yer alıyor. Limanın kuzeyinde ise Sakız Kalesi var. Kale surlarının bir kısmı gayet iyi durumda.

Sakız kalesi

Kale içindeki binaların durumu pek iyi durumda değil. Osmanlı zamanından kalan bazı yapılar harap durumda. Aşağıda gördüğünüz Bayraklı Cami’nin minaresi yıkılmış, kendisi de kullanılmaz halde.

Sakız bayraklı cami

Ara sokaklarda dolaşırken çok sevimli evlerle de karşılaşıyorsunuz ama genelde bakımsız evler ve bahçelerle dolu.

Sakız kale içi

Ama deniz kenarına yakın bulunan Osmanlı Hamamı restore edilmiş durumda ve ziyaret edilebiliyor. Biz akşam üstü gittiğimizden içine giremedik ama gerçekten çok iyi durumda görünüyordu.

Sakız osmanlı hamamı

Kalenin kapısından çıkınca kentin en büyük meydanına geliniyor. Meydan ve kocaman bir park olarak ayırılmış bu geniş alan Sakız’lıların toplanma ve dinlenme yeri olmuş.

Sakız adası parkı

Uzakta görülen minare adanın en iyi durumdaki Osmanlı eseri olan Mecidiye Cami’nin minaresi. Halen kullanımda olan bu cami sade bir güzelliğe sahip.

Sakız mecidiye cami

Bu bölgede kentin yayalara ayrılmış uzun alışveriş sokağı da bulunuyor. Bir çok mağazasıyla gündüz çok renkli olacağına eminiz. Biz gittiğimizde mağazalar kapanmıştı.

Sakız adası sokak

Sahil ve kordonu yazının başında anlattığımız için, kentten kuzeye giden yok üzerinde bulunan yel değirmenlerinin de bir fotoğrafını koyarak bu kenti bitirelim.

Sakız yel değirmeni

Kampos

Adanın en zengin bölgesi burası. Portakal ağaçlarıyla ünlü ve büyük konakların bulunduğu geniş bahçeler yüksek duvarlarla çevrili.

Kampos

Sakız merkezden güneye giderken havaalanının üstünde kalan bu bölgeden sıkça geçmeniz gerekiyor. Biraz aralara girdiğinizde yüksek duvarların arasında sıkışmış gibi hissedebiliyorsunuz.

Kampos-2

Bu bölgenin en ünlü bahçesi organik reçeller ve lokum yapan, ayrıca da nasıl yapıldığını bir müze gibi sergileyen Citrus adlı mekan. Adaya ayak bastığınız andan itibaren her yerde reklamlarını görüyorsunuz ve elbette uğruyorsunuz.

Kampos citrus

Ürünlerin fiyatları oldukça pahalı ama bahçe kısa bir yürüyüş yapmak için oldukça güzel. İlla gitmek gerekmeyen ama zaman varsa uğranabilecek bir yer.

Kampos citrus

Pyrgi (Pirgi)

Adanın en güzel köyü. Adaya bir günlüğüne bile gelseniz bu köyü muhakkak görmeniz lazım.

Pyrgi

İlginç sıva işçiliği ile kendine has cepheleri olan bu köyün orta büyüklükte bir meydanı ve daracık sokaklarında zaman geçirmeniz gerekir.

Pirgi

Bazı sokaklar çok dar ve evler birbirine kemerlerle bağlanmış.

Pirgi

Sokaklara bakan musluklarda hortumlar var, herkes sokakta kendi evinin önünü yıkıyormuş. Evlerin kapıları genelde açık ya da kapı üstlerinde anahtarlar takılı.

Pirgi

Pirgi meydanındaki kafelerde oturup birer frappe veya ev yapımı limonata içmeden de ayrılmayın bizce. Etraftaki köylülerin sobetlerini anlamasınız da komşuluğun hala yaşadığını anlayabilirsiniz.

Pyrgi-1

Bu arada köyün girişindeki açıklığa ya da sağdaki ilk sokakta bir yere arabanızı park etmeyi unutmayın, köyün içine girmeye çalışmayın.

Pirgi

Resimler biraz dar hissettiriyor ama gidip ferahlığını ve sakinliğini görmenizi tavsiye ederiz.

Mesta

Pirgi’nin biraz batısında yer alan Mesta daha renksiz bir köy. Bu hissin sebebi cephelerde siyah beyaz sıva kullanılmamış olması.

Mesta

Pirgi’den daha küçük ama daha korunaklı tasarlanmış. Köyün girişinde arabanızı park edip bir kapıdan içeriye giriyorsunuz. Koridorlardan oluşmuş büyük bir konak gibi hissettiriyor.

Mesta

Köyün bizim gördüğümüz üç kapısı var. Bunların ilkinden köye girdik, sokaklarda dolaşırken bir başkasından çıktık, bir yandakinden gireriz dedik ama çevredeki evlerin arasında hiç boşluk olmadığından epey dolaşmak zorunda kaldık.

Mesta

Savunma amaçlı yapılmış olan bu yerleşimde anlaşılan kapılar kapanınca köy bir kale halini alıyormuş.

Mesta

Yukarıda saat kulesi görülen kilisenin köyün geneliyle ortak olmayan ihtişamlı bir mimarisi var.

Mesta

Pirgi’ye göre daha sakin olan Mesta’yı da ziyaret etmenizi öneririz.

Olymbi

Pirgi ile Mesta’nın arasında yer alan bu köy her iki köyün karışımı gibi. Hem Mesta gibi kalın duvarlı kapalı bir yapısı var, hem de Pirgi gibi desenli sıvaları var.

Olymbi

Yeni farkedilmiş ve gittikçe turistikleşen bir köy olduğu söyleniyor ve ziyaret edilmesi tavsiye ediliyor ama Pirgi ile Mesta’yı gördüyseniz buraya gitmenize hiç gerek yok.

Olymbi

Diğer yandan köylüler de turistlere pek alışamamış gibiler, diğer köylerdeki gibi kafe ve restoranlar burada yok.

Thymiana

Bu köyle ilgili özel bir şey yok, gitmenize de gerek yok. Biz bir restoranı ararken gittik ve aşağıda gördüğünüz güzel kiliseyi gördük, sadece paylaşmak istedik.

Thymiana

Langada

Kuzeyin ünlü balıkçı köyü. Batıya bakan bir koya yerleşmiş küçük ve sakin bir köy.

Langada

Sıra sıra balık restoranlarının bulunduğu bu güzel koya Türkiye’den balık yemeye gelen çok oluyormuş.

Langada

Biz de bu köye bir akşam yemek yemeye gittik, çok taze, çok lezzetli ve uygun fiyatlı bir akşam yemeği yedik. Yemekten sonra biraz yürüyüş yapmak için köyü dolaştık ve çok beğendik.

Langada

Sakinliğini ve sadeliğini çok beğendik. Merkezden yarım saat kadar kuzeyde kaldığından tekrar gidemedik ama aklımızda kaldı.

Langada

Sakız’da çok kısa kalmayacaksanız veya adanın en güzel balık ürünlerini yemek istiyorsanız mutlaka Langada’yı ziyaret edin.

Agia Ermioni

Bu köyün de bir özelliği yok. Biz bu köyde yedi gece geçirdiğimiz için sık sık yürüyüş yapmaya sahilindeki balıkçı barınağına gittik. Akşamları güzel görünen bir yer ama özellikle gitmeye gerek yok. Balıkçı kayıklarına bakan şu aşağıdaki evi çok beğendiğimiz için paylaşmak istedik.

Agia Ermioni

Avgonyma

Merkezden batı kıyısına giderken önünden geçilen ve batıya bakan bu köy ile ilgili de çok özel bir şey yok. Ama gün batımında oluşan şu aşağıdaki manzarayı sadece burada görebilirsiniz.

Avgonyma

Tavsiye üzerine gittiğimiz bu köydeki To Asteri restoranda keçi eti bulabilirsiniz, ayrıca köylü bir amcanın sattığı fıstık reçelinden de alabilirsiniz. Merkezdeki reçellerden daha ucuz. Güneş batmak üzereyken biraz da Uzo içerek keyif yapabilirsiniz.

Avgonyma-1

Anavatos

Buraya kadar gelmişken muhakkak uğramanız gereken bir köy. Biz 2017’de uğrayabildik. Bir dağın tepesine kondurulmuş ve tek girişi olan bir yer. Aşağıdaki resimde karşıda gördüğünüz zirvede.

Döne döne arabayla çıkıyorsunuz ve park ettikten sonra tırmanmaya başlıyorsunuz. Girişteki tavernadan ve belki bir iki evden başka köyde hiç bir hayat yok. Hatta bir kaç adım sonra aşağıda gördüğünüz “bu noktadan sonrasına gitmekle riski kabul ediyorsunuz” diye bir tabela bulunuyor.

Bence riski alın ve tepeye çıkın. Biz çıktık. Evlerin bittiği noktadaki uçurumdan bakın, evlerin içine girin, bu köyün terk edilme efsanesini de biraz araştırırsanız etkileneceksiniz.

Nea Moni Manastırı

Evet, manastır, köy değil ama burada anlatayım dedim. 2017’de gidebildik. Siz siz olun saat 13:00’den önce gidin, sonrasında kapanıyor. Avgonyma’ya yakın, oraya giderken üğrayabilirsiniz. Giriş kapısından geçince karşıda manastırın şapeliyle ve solda duvarda kadınların üstünü başını biraz kapamasını isteyen bir yazıyla beraber askıda duran bir çok şal ve gömlek ile karşılaşıyorsunuz. Bunlardan giymek istemeyenler yanlarında bir örtü getirirlerse rahat ederler.

Küçük şapelin içinde restorasyon çalışmaları devam ediyor. Buradaki mozaiklerin Yunanistan’daki üçüncü en iyi durumda bulunanlar olduğu söyleniyor. Manastırın bir de müzesi var, giriş kişi başı 4 € ancak biz kapanışa yakın geldiğimizden giremedik.

Armolia

Pirgi tarafına giderken içinden geçilen bu köyün özelliği seramik atölyeleri. Köyün girişinde üç dört tane seramik satan mağaza var. Günlük tur otobüslerinin de mutlaka durduğu bu mağazalarda elbette biz de durduk, size de göstermek istedik. Güzel şeyler var.

Armolia

Böylece köyleri de anlatmayı bitirmiş oluyoruz ama daha anlatacaklarımız var. Önce biraz genel bilgi verelim, sonra yemeklerden bahsedelim.

Genel Bilgiler

Adada arabayla gezmek şart olduğuna göre benzinliklerin çalışma saatlerini bilmek lazım. Bizdeki gibi 24 saat açık benzin istasyonu maalesef yok. Çarşamba ve Cumartesi günleri saat 15:00’e kadar, diğer günler 19:00’a kadar açıklar ama en önemlisi Pazar günü benzin istasyonları kapalı. Gerçekten kapalı. Birkaç tanesi açık olabiliyormuş ama arayacak kadar yakıtınız varsa. Bazılarında ise 24 saat self-servis yakıt alabileceğiniz ekipman mevcut, gerçi nasıl kullanıldığını bilmiyoruz çünkü bu riske girmeyi düşünmedik.

Her köyde en az bir bakkal mevcut. Günlük ihtiyaçlar için mini market dedikleri bu bakkallar gayet yeterli. Pazar dahil açıklar, akşam sekiz civarı kapanıyorlar. Süper market olarak ise havaalanının altında, Karfas kavşağında yanyana bulunan Lidl ve MyMarket’a gidebilirsiniz. Bir de şehir içinde AB Market var, Kampos’tan şehre direk giren yolun üzerinde solda. Bu marketler akşam 21:00’e kadar açık oluyorlar ama pazar günleri bunlar da kapalı. Ciddi ciddi kapalı. Hani olur da marketten alacaklarınız varsa ve pazar günü gidelim derseniz şaşırmayın diye söylemek istedik.

Para çekmeniz gerekecekse Sakız merkezde, MyMarket’te, Karfas’ta, Armolia’da ve Pirgi’de ATM bulabilirsiniz. Uzak bir köyde parasız kalmamak için bir sonraki ATM’den çekerim demeyin.

Araba kiralama için bir tavsiye veremeyeceğiz ama Chios Economy markasını çok yerde gördük, etrafta bu logoyu taşıyan bolca da araç vardı. Güvenilir olabilir, fiyat bilmiyoruz.

Bu kadar farklı yerden bahsedince, okuyana da kolaylık sağlamak lazım, aşağıdaki haritada bahsettiğimiz yerleri görebilirsiniz.

[geo_mashup_map]

Yemekler

Bizim için Yunanistan’da tatil yapmanın bir numaralı sebebi yemekler olduğundan, bu konuya bir başlık açmayı doğru bulduk. Neredeyse her restoranda ahtapot yiyebileceğiniz başka bir coğrafya var mıdır bilmiyoruz ama bizim için Yunan adasına tatile gitmek demek bol bol deniz ürünleri yemek demek. Yemek yediğimiz tavernalar, ne yediğimiz, kaç para hesap ödediğimizi aşağıda anlatalım.

To Asteri – Avgonyma

Adalarda her ne kadar en çok deniz ürünleri yense de, bazı dağ köylerinde oğlak eti bulmak mümkün oluyor. Sakız’da da Avgonyma köyündeki To Asteri tavernasında oğlak tandır bulduk ve çok lezzetliydi.

To Asteri Avgonyma oglak

Yanında grek salatası, patates kızartması ve uzo ile 27 € hesap ödedik. Restoranın Türkçe menüsü var. Yemekten sonra reçelli yoğurt ikram ettiler. Yediğimiz her şey çok lezzetliydi, manzarası muhteşemdi. Burada kasada satılan şahane fıstık reçelini de 3 €’ya aldık, daha ucuzunu bulamazsınız.

To Bahari – Agia Ermioni

Buraya iki kez gittik, ikisinde de çok memnun kaldık. Ahtapot (ya da kalamar), patlıcan salatası, lakerda, sardalya ve uzo ile 33 € hesap ödedik, yemekleri de bitiremedik.

To Bahari Karfas

Yemekten sonra ikram olarak meyveli jöle, minik kremalı pasta ve yanında küçük bir şişede sangria veriyorlar. Muhakkak gitmeniz lazım.

2016 yılı dahil Karfas’ta olan To Bahari, 2017’de Agia Ermioni’ye yeni yerine taşındı. Karfas’tan devam edip Agia Ermoni limanına geldiğinizde solda limana yukarıdan bakan yerde. Gidiniz, rahat rahat ne isterseniz yiyiniz. Bizim neredeyse Sakız’a gitme sebeplerimizden birisi olan bu restorana akşam gitmek isterseniz mutlaka rezervasyon yaptırın. Gün içinde de gidebilirsiniz.

Hotzas – Chios Merkez

Şehrin sahilde olmayan gizli güzelliklerinden. Yürüyerek gitmek zor olur ama taksiyle fazla para tutmaz. Zaten Turkcell çektiği için telefondan navigasyonla rahat bulabilirsiniz. Hafta sonu rezervasyonsuz gitmemek lazım diyorlar ama biz hafta içi gittik, rahatça yer bulduk. Daha çok ev yemeği yapan çok hoş bir bahçe.

Hotzas-Fetali Patlican

Yukarıda görülen feta peynirli patlıcan, arapsaçı köfte (sebze köftesi), incirli elmalı et ve yarım litre ev şarabına 30 € hesap ödedik. İkram ettikleri tatlı kocaman ve çok güzeldi. Hafiften laz böreğine benziyordu.

Kehribari – Chios Merkez

Merkezde, parkın karşısındaki Homerion Kültür Merkezi’nin arkasındaki sokakta. Yazın sadece öğlen 12:30 ile 17:00 arasında açık. Yani gerçekten akşam açık değil ve pazar günü de kapalı. Açık olduğu dar zamanda da hep dolu. Rezervasyon yaptırmanızı tavsiye ederiz. Ancak öyle ya da böyle muhakkak gitmeniz gereken bir restoran.

Kehribari

Restoranda menü yok. Balık ya da et istiyorsunuz, kendileri sırayla yiyecekleri servis ediyorlar. Karışık da istenebiliyor ama biz balık seçtik. Yukarıda görünenler gelenlerin ilk kısmı. İki kişi tıka basa doyduk, bir de küçük uzo içtik ve 27 € hesap ödedik.

Karavela – Komi

Burada iki kez yemek yedik. Her ikisinde de çok memnun kaldık. Papalina (balık), cacık, kızarmış mastelo peyniri, kalamar ve uzo ile 34 € ödedik.

Karavela komi

Bir gittiğimizde de akşam üzeri bamya, patates kızartması ve cacık yedik, bamya gerçekten çok güzeldi.

Aperanto Galazio – Agios Ioannis

Komi’den Armolia tarafına değil de denizi sağınıza alıp yolu takip ettiğinizde varacağınız Ag. Ioannis köyünde eski bir manastırın bahçesinde. Şansa bulduk ama çok sevdik.

Aperanto Galazio

Deniz kenarında, sakin ve serin. Geniş bir bahçesi, çocuk oyun alanı ve çok taze balıkları olan bir yer. İngilizceleri biraz az ama her şey çok lezzetli. Kayalık deniziyle tüm günü bile geçirebileceğiniz bir yer ama şezlong vs yok. Fiyatları da uygun. Bu tarafa yolunuz düşerse muhakkak uğrayın deriz.

Nostos – Langada

Adada yediğimiz en lezzetli deniz ürünleri buradaydı. Midye, sardalya, ahtapot, patates kızartması ve yarım litre ev şarabı ile 30 € hesap ödedik.

Langada Nostos

Özellikle midye muhteşemdi. İkram olarak minik kornet dondurma verdiler. Türkçe menü mevcut.

Agyra – Agia Ermioni

Agia Ermioni merkezinin beş yüz metre kadar güneyinde, adada kabak çiçeği dolması bulduğumuz tek yer. Türkçe menüsü yok ama biraz Türkçe biliyorlar. Porsiyonlar biraz küçük ama yemekler çok lezzetli.

Agyra

Sahanda domatesli karides, cacık, ahtapot, kabak çiçeği dolması ve uzo ile 32,50 € hesap ödedik. Yemek sonrası ikram ettikleri içi dondurma doldurulmuş burma ise inanılmazdı.

To Çikido – Chios merkez

Sakız kordon boyunun en kalabalık restoranlarından birisi. Sıra beklemek gerekebilir. Biz hafta içi geç saatte gittiğimiz halde zor yer bulduk. Türkçe menüsü var, kalamar, aterina balığı, radika ve duble uzo ile 26,50 € hesap ödedik. Yemek sonrası ikramı küçük kornet dondurma ve sakız likörü idi. Çok başarılı bir restoran.

Apomero – Kampos

Havaalanına yukarıdan bakan ünlü restoran. Bulması zor. Taksi tercih edilebilir ama yunanca Απόμερο yazan tabelayı okuyabilirseniz gayet rahat. Kampos’tan Pirgi yönüne giden, havaalanının üstündeki yoldan devam ederken yol sağa kıvrılır, karşınıza bir duvar çıkar ve sola Pirgi’ye devam edersiniz. O duvardan sağa dönüp tabelaları takip edince tepeye çıkan yol sizi restorana götürüyor. Tarifi gerçekten zor ama tabelayı takip edebilirseniz rahatça bulursunuz.

Hafta içi gittiğimiz için rahat yer bulduk, hafta sonu rezervasyon gerekir. Manzarası güzel, yemekleri değişik, Türkçe menüsü var, porsiyonlar biraz küçük ve sanırım bu yüzden yemekler daha ucuz. Dedemin ahtapotu, ada usülü mezgit, ada otlarından yapılmış salata, buharda midye, patlıcan salata ve uzo ile 35 € hesap ödedik, elbette yemekleri bitiremedik. Midye Nostos’taki kadar güzel değildi ama diğerleri şahaneydi. Mezgit özellikle denenmeli. İkram tatlı vermediler.

Yemekleri bitirmişken bir de Sakız adasının sembolü olan sakızı nereden alabileceğinizi söyleyelim. Biz neredeyse tüm adayı dolaştığımızdan şunu rahatça söyleyebiliriz ki Sakız kordon boyundaki iki üç sakız satan yer, adada en çok çeşiti bulabileceğiniz ve en uygun fiyatlı yerler. Hiç başka yer aramayla uğraşmayın. Özellikle To Çikido’nun solunda köşedeki hediyelik eşya dükkanı bu konuda en ekonomik çözüm.

Sakız’dan Dönüş

Biz sabah 8 feribotu ile döndük. İşlemler uzun sürer diye 6:50 gibi limanda olduk ama pek gerek yokmuş. Arabaları ilk geldiğimizde çıkış yaptığımız kapının önüne bırakıp yürüyerek binanın üst tarafındaki girişten girdik. Görevliler zaten saat 7 gibi geliyorlar. Masalarına geçmeleri falan derken 7:15’e kadar bir işlem yapılamıyor. Araç sürücülerinden araçları liman içine park etmelerini istiyorlar.

Sakiz Donus

Pasaport çıkışını yaptıktan sonra, girişte arabayı kaydettirdiğiniz yerden tekrar arabanın çıkışını yapıyorsunuz. Arabaya kimse bakmıyor. Eğer tax free işleminiz varsa sol taraftaki odada evrağa damga basıyorlar. Sonra feribot görevlileri sırayla arabaları içeriye çağırıyorlar. Dönüşte araba sayısı fazla olduğundan, geminin ortasındaki asansörle bizim arabayı alt kata indirdiler.

Sakiz Dönüş

Feribota binen yolcuların biniş kartları bilgisayarla kontrol ve kayıt ediliyor. Arabalar için de ayrıca bir Yunan görevli gelip elindeki listeye plaka, isim vs kaydediyor. O gelmeden feribot kalkmıyor. Sonrası Çeşme limanı. Çeşme’de arabayı yine terminalin arkasına park edip gümrük işlemlerini yapmak için içeriye giriyorsunuz. Burada arabanın özellikle şase numarasına çok dikkatle bakıyorlar. Bagaj ve arka koltuğa da bakıyorlar. Aşırı detaylı bakmıyorlar ama biz koliyle sakız reçeli aldığımızdan, o koliyi açtırdılar. İsterseniz duty free’ye uğrayıp pasaport çıkışını da yaptıktan sonra arabanıza binip limandan çıkabilirsiniz.

Son söz olarak şunu belirtelim ki, sessiz, temiz, lezzetli, huzurlu ve ekonomik bir tatil yapmak isterseniz Sakız adasına gitmeyi kesinlikle düşünmelisiniz. Biz uzun kaldık ve adada 870 km yol yaptık ama adayı tanımak için 3-4 gün yeterli olacaktır. Tadını çıkarmak ise daha uzun sürer.

Şimdiden iyi tatiller.

Gürkan, Temmuz 2015, 2016, 2017

Yunanistan ile ilgili diğer yazılarımıza da göz atmak isterseniz buyrunuz ⇒ Yunanistan Yazıları

Karaburun (İzmİr)

TATİL PLANI

Bu sene, her yıl olduğu gibi, yine koylarına günlük turlar atabileceğimiz bir yer seçimi ile tatil planına başladık. Bu yıl baba-anne ve çocuk üçlüsünden oluşan çekirdek ailemiz,  çok daha kalabalık bir kitle ile tatil planı gerçekleştirdi ve 8 kişi ile ekonomik bir tatil için planlama başladı. İzmirli arkadaşlarımın tavsiyesi ve araştırmalarım ile bu yılki “ah keşke burada yaşasak” yerimizi, İzmir/Karaburun olarak belirledik. Kalabalık bir grup için uygun yer bulmak kolay değil. Özellikle internetten ve sahibinden.com sitesinden yaptığımız araştırmalar ile bir çok telefon görüşmesi sonucu 3 katlı bir villayı tercih etmemize rağmen sığmakta yine de zorlandık diyebilirim. Karaburun – Akvaryum Sitesindeki villamız bizi ilk karşılayışında beklentilerimizin çok altında kaldı. 15 günlük 2000 TL + 200 TL su, elektrik vb. giderler için ödenen depozito tutarındaki evimiz, iyi bir temizlik ile yaşanır hale geldi.(Bu tarz bir kalacak yer seçiminde, kalacak yeri önceden görmenizi önemle tavsiye ediyorum.)

YOLCULUK

Şahsi araçlarımız ile İstanbul’un Anadolu yakasından akşam 24:00 de yolculuğumuz başladı. Biz körfezi dolaşmayarak Eskihisar’dan feribotla Topçular’a geçişi tercih ettik.

Kendi aracı ile gidemeyenler, belki İzmir havaalanından ya da başka bir noktadan araba kiralayıp gitmek isterlerse, en uygun kiralama firmasını şuradaki siteden kolaylıkla bulabilirler.

İzmir’e kadar gayet rahat bir güzergah var. İzmir’den sonraki çetrefilli yol durumu, yeni yol çalışması ile kolaylaşıyor. 2014 yazı itibari ile yol 1/3 oranında tamamlanmış durumda. Eski yolu tercih etmek isteyen sürücüler bol viraj için hazırlıklı olmalılar. Tabi bol viraj daha ilgi çekici bir manzara vadediyor. İzmir-Karaburun arası yeni yolu kullandığınızda takribi 1 saat sürüyor.  İstanbul Anadolu yakasından başlayan sürüşümüz 9 saatlik rahat bir yolculukla Karaburun’da son buluyor.

KARABURUN (Mimas)

“Büyük şehrin, küçük, el değmemiş cenneti”

Karaburun (Mimas), tanrıça Athena’nın zeytini ilk yetiştirdiği yer. Nergis Çiçeğinin yetiştiği ilk toprak. Mitolojik olarak bir çok hikayenin geçtiği yer. Ayrıca ünlü şair Homeros’un burada doğduğu varsayılmakta.

Karaburun’un yolunda 300’e yakın viraj varmış. “Yolu olmadığından gelişmedi” diyorlar. Şehir Merkezini köy gibi düşünün. Fazladan sadece Mini Tansaş, Şok ve 2 eczane var. Ziraat Bankası, İş Bankası ve Garanti Bankası paramatiği var. Petline dışında en yakın benzin istasyonu 20 km uzakta. Bu bilgiler ile giderseniz sıkıntı çekmezsiniz. Burada şöyle bir haksızlığa da neden olmayalım. Bu bahsettiklerim sayesinde her şey taze, kokusunda, tadında ve doğallığında, daha ne olsun.

Biz görkemli mitolojisinden büyülensek de sıcak yaz günlerinde tanrıları rahat bırakarak, diğer büyüleyici kısım olan denize dönelim…

Şunu da baştan söylemem lazım, benim yüzme tercihim şnorkel ile denizaltı tabiatını izleyerek yüzmek. Şnorkelsiz yüzmek söz konusu olunca, çok kirli olmamak kaydıyla, hiç bir deniz diğerinden farklı gelmiyor. Bu kişisel yüzme tercihine göre inceleyeceğim gittiğimiz koyları…

Mimoza Koyu 

İlk gün gittiğimiz Karaburun merkezdeki Mimoza koyu, bizim için tam anlamıyla hayal kırıklığı oldu. Karaburun’un en önemli koylarından olduğu için çok merak ederek gittiğimiz bir yerdi. Bayram tatilinin de etkisi ile inanılmaz bir kalabalık ve koyda bulunan iki tesisin bangır bangır disko müziği ile sadece 1 saat kadar kalabildiğimiz hayal kırıklığımızdır.

karaburun mimoza 3

Geniş bir koydur ve sağ tarafı tenhadır, fakat taşlıktır. Koyun bu kadar sağ yanına geldiğinizde, bir kaç adım sonra Bodrum Koyu olduğundan tercih o yöne doğru oluyor.

Bu arada Mimoza Koyu’nun artık mavi bayraklı olmadığını da hatırlatmak gerekiyor. Siz yine de ben sağdan sağdan bir bakayım denize derseniz, kıyıda deniz çayırlarının kaplı olması belki sizi de, ilk başta, benim gibi rahatsız edebilir. Bu rahatsızlığın bu bitkiyi yosun ile karıştırmaktan kaynaklı olduğunu belirteyim. Denizler için çok önemli fotosentez kaynakları olduklarını öğrenince, görüntü rahatsızlığım bile geçti diyebilirim. Koyda deniz sıcaklığı orta derece, değişkenlik göstermiyor. Denizaltı canlılığı yoğun, Ege’nin balık çeşitliliğine rastlayabiliyorsunuz.

karaburun mimoza 1

Düzeltme: 2015 yılı Ağustos ayında yolumuzu mecburiyetten Karaburun’a düşürmek zorunda kalınca, Mimoza Koyu’nu tekrar görme fırsatımız oldu. Sanki geçen yıl geldiğimiz yer burası değil. Tatilini 1 haftadır bu koyda geçiren arkadaşıma geçen yılı anlattığımda bana “ne içtin sen” der gibi bakıyordu. Çok güzel bir tatil geçirdiklerini ve koyun berrak ve temiz suyunda, çocukları ile çok rahat ettiklerini söylediler. Müzik ve kalabalık sadece hafta sonunda oluyormuş.

karaburun mimoza 2

Koya ait 3 fotoğrafı bu yıl (2015) çektim. Böylesine bir doğa harikasının hakkını yememek adına da düzeltme yapmak ihtiyacı duydum.

Bodrum Koyu

Karaburun’daki 12 günlük tatilimizin, çokça da yanımızdaki iki ufaklık nedeni ile 6 gününü geçirdiğimiz koy. Pişman mıyım? Hayır …

Karaburun Bodrum 5

Bodrum Koyu, yaklaşık 200 metrelik bir koy. 3 işletme ve 1 bakkal bulunuyor. İşletmelere ait şemsiye ve şezlonglar da var, belediyenin koyduğu ücretsiz şemsiyeler de. Biz Paşa Cafe & Bar’a ait olan 2 şezlong +1 şemsiye, gün boyu 15 TL olan tarafı tercih ettik. Koyun en sol tarafı. Dağınıklık için kusura bakmayın, tatil hali :)

Karaburun Bodrum 4

Sualtı tabiatı olarak kesinlikle memnun kalacağınız koy, aynı zamanda bir dalgıçlık kulübüne de ev sahipliği yapıyor. Siz yüzerken 3 metre altınızdan 4-5 kişilik dalgıç grubu geçebiliyor. Tek dalışın 70 TL, 3 günlük bröve verilerek verilen eğitimin 700 TL olduğu şeklinde bilgi aldım.

Koyun sol kısmı yaklaşık 5-6 metre ilerleyince derinleşiyor, sağa gittikçe derinlik daha yakında (3-4 m) artıyor. Suya giriş her yerde taşlık ama beni rahatsız etmedi, ayakkabısız da rahatça girilebilir. Su serin, mavi bayraklı ve tertemiz. Özellikle sabahları billur gibi oluyor. Ayrıca şnorkel yüzücüleri için balıklar, deniz kestaneleri ve midye kabukları dışında bir sürpriz olarak batırılmış küçük bir tekne var. Dip derinliği 6,5 metre. Maalesef yanımda deniz kamerası olmadığından fotoğraf koyamıyorum, gidip görmeniz gerekecek…

Kuyucak

Merkezden 1 km çıkınca Kuyucak Plajına geliyorsunuz. Mavi bayraklı koy sizlere sessizlik ve ada manzarası vadediyor. Bu küçük adamızın adı İstanbul’dan tanıdık; Büyük Ada, fakat burada yerleşim yok. Kuyucak Plajında, baraka bir tesis var, bu tesise ait 2 şezlong 1 şemsiye 7,50 TL. Alkollü, alkolsüz içecekler ile yiyecek çeşitleri mevcut. Biz tostunu çok sevdik. Ayrıca 50 m ilerisinde çok güzel bir balık lokantası var. Deniz kenarı, salaş bir yer.

Karaburun Kuyucak 1

Koyun karşısında küçük bir ada var. Güzel manzarası, rüzgarsız bir havada güzel denizi ile bütünleşiyor. Taşlık girişi biraz rahatsız etse de, sualtı tabiatı keyifli bir koy. Deniz serin, akşama doğru biraz üşüyebilirsiniz. 3-4 m sonra derinleşiyor. Derinleştikten sonra zemin kum, bolca karagöz, sivriburun karagöz, zargana, kefal görebilirsiniz.

Karaburun Kuyucak 2

İncirli Koy (Akvaryum Koyu)

Karaburun merkezin incisi, mini minnacık cenneti, adının hakkını tam anlamıyla veren akvaryumlardan ama topu topu 15 m. olan koy o kadar popüler ki iğne atsan yere düşmez durumda. Biz denizin tadını çıkarmak için sabah 08:00 de gidip 10:00 a kadar durduk. Öğleden sonraki ziyaretlerimizde ise sadece güzelliğinin tadını çıkardık.

Karaburun incirlikoy 1

Girişi kum, biz sabah girdiğimizde 2-3 kişi olduğundan çok sakin, durgun ve berraktı. Kalabalık arttıkça kıyı bulanıklaşıyor. Sualtı ise inanılmaz. Şnorkeli çıkartmak istemedim. Balıklar, midyeler, çeşitli deniz canlıları, kayalık alanlar. Bu minik koyda tüm Karaburun’daki balıklar var desem çok az abartmış olurum.

Karaburun İncirli

Karaburun’un en lüks sahili burası diyebilirim. Çimenlik alanlar, armut oturmalar, şezlonglar vs. Kazıklanmadan gönül rahatlığı ile yiyecek içecek siparişi verebilirsiniz, fiyatlar makul. Şemsiye ve 2 şezlong 15 TL, armutlar 5 TL gün boyu kiralık.

Bu arada zamanı gelmişken Karaburun Belediyesinin bir uygulamasını çok takdir ettim, hangi koya giderseniz gidin, orada hangi işletme olursa olsun, mutlaka ücretsiz şemsiye koyulmuş ve kimse tarafından rahatsız edilmeden bu hizmetten faydalanabiliyorsunuz. Hatta bazı işletmeler oralara da servis yapıyor.

Dolungaz

Karaburun merkezden Bozköy istikametine giderken 3 km kadar sonra Dolungaz diye eski bir tabela görüyorsunuz. Eğer burası ile ilgili bir bilginiz yoksa asla merak edip gireceğinizi zannetmiyorum. Biz bilinçli bir hareketle tabelayı görür görmez sağa dönüyoruz. Toprak yol nereye kadar müsaade edecek diye düşünürken bir deniz manzarası çıkıyor ki karşınıza; “Gemliğe doğru / denizi göreceksin / sakın şaşırma.” diyen Orhan Veli Kanık’a sevgi, saygı ve özlemlerimizi gönderiyoruz.

Karaburun dolungaz 1

Dolungaz aslında Karaburun’un kamping alanı. Çadırınızı alıp gelebilirsiniz. Ya da prefabrik yapılarda kalabilirsiniz, internette kısa bir araştırma ile kamping için bilgi sahibi olabilirsiniz. Dolungazda herhangi bir tesis mevcut değil, kamp alanı girişi paralı olduğundan biz girmedik.

karaburun dolungaz 2

Arabamızı üst yola park ettik ve keçi yolundan bu yukarıda gördüğünüz muhteşem denize indik. Sahil epey taşlık, ayakkabı şart diyebilirim. Koyun sağ kısmındaki kayalık beni daha çok cezbetti ve ben oradan suya girdim.

Karaburun dolungaz 3

Girerken de çıkarken de bu kısmı kullandım ve dubaların halatlarına tutunarak bir rodeocu gibi dalgalara karşı durmak inanılmaz keyif verdi.

Deniz, kayaların olduğu bölümde çok dalgalı ama koyun içinde rahat yüzebiliyorsunuz. Kıyıdaki taşlık kısım 4-5 metre sonra kumlaşıyor. Koyun solunda ve sağındaki kayalık kısımlar çok keyifli bir şnorkel deneyimi sağlıyor fakat dalgalı olduğundan çok dikkatli olmak gerekiyor.

karaburun dolungaz 4

Dolungaz’ı, eğer kamp için kullanmayacaksanız, 2-3 saatliğine değerlendirebilirsiniz. Her gün gelseniz de sıkılmayacağınız bir eğlencelik.

Kaynarpınar

Karaburun ile Mordoğan arasındaki İncecik köyüne bağlı iskele, küçük sahili ile sizi kendine aşık edebilir. Karaburun merkezden 15 dakikalık bir araba sürüşü ile vardığımız sahil beldesi, tam bir mini Karaburun. Bakkal, tüpçü, balık lokantası, fırın…

İzmirli arkadaşlarımızla buluştuğumuz mini sahil, yürüyerek bile girebileceğiniz mini bir mağaraya sahip. Sürekli mini diye yazıyorum fakat hakikatten doğa burada büyüyecek bir bebek gibi duruyor.

karaburun kaynarpınar 1

İşte sahili, tam boy bu kadar. Mağaramız da hemen orada. Sahilin arka planı bir insan boyu kadar örme duvar ve ağaçlar doğal gölgelik oluyor. Hoş bir sürpriz olarak bir ardıç ağacı var. Ardıç ağacı enstrüman yapımcıları için çok değerli, ayrıca enstrüman yapımcısı arkadaşımdan  öğrendiğime göre  üzerinizde bir dalı bulunursa veya yurt dışına çıkartmaya çalışırsanız ceza alıyormuşsunuz. Tambur yapımcısı arkadaşımın yalancısıyım. Bu sürprizin mutluluğunun yanında denizin sürü sürü balıklar ile bizi karşılaması ise apayrı bir keyif oldu. Denizden kayalıklar istikametinde yüzdüğünüzde hem gizli, irili ufaklı mağaralar keşfediyorsunuz hem de 10 insan gitse dolacak minyatür bir koyu.

Bir Karaburun klasiği olarak giriş taşlık, su serin ama pırıl pırıl, her koyda size yaşattığı yüzme keyfi burada da aynı. Kaynarpınar’ın girişi itibari ile sağ bölümü bu sahil, sol bölümü ise balık lokantası, araları 150 metre.karaburun kaynarpınar 2

Arkadaşlarımızın tavsiyesi ile Kaynarpınar İskele Balık Lokantasında akşam yemeğimizi yedik. Denizde de sık sık rastladığımız lidaki balığı ile kefal tercihimiz oldu. Yolunuz buraya düşerse, ki düşürün mutlaka, taze Karaburun balıklarını mutlaka tadın. Lokanta,size lüks ya da meşhurluk vadetmiyor, ama uygun fiyata lezzet sunuyor. Kesin bilgi :)

karaburun kaynarpınar 3

Kahvenizi de bu manzarada içebilir, benden daha iyi resimler de çekebilirsiniz. Sadece bir teşekkür yeterli olur :)

Hamzabükü

Deniz, kirlenmemek için gökyüzünün bile rengini almamış, öyle berrak. Hamzabükü’nü ilk gördüğümde ki yorumum bu oldu.

karaburun hamzabuku 1a

Hamzabükü, Karaburun merkeze 15 km uzaklıktaki Sarpıncık Köyü’ne bağlı, Sarpıncık Köyü’ne giderken eski Rum taş evlerinden oluşan dağ köylerini de görebiliyorsunuz.

Karaburun Dag Koyu

Köyden 5 km uzaklıktaki deniz kenarına inen epey dolambaçlı bir yol var, nispeten rahat, fakat merak etmeyin değecek.

karaburun hamzabuku 6

Büke neredeyse tam ortadan giriş yapılıyor. Sol tarafında 3 tane tek katlı yapı var. Sağ tarafı kayalıklardan oluşuyor. Kayalıklara çıkma denememiz de oldu, zor bir tırmanış ama imkansız değil. İmkansız olmaması tehlikeli olmadığı anlamına gelmiyor tabii…

karaburun hamzabuku 2

Plaj öğlen birde bomboştu, daha sonra üst resimde fark etmiş olacağınız ya da şu an bakarak fark ettiğiniz kırmızı şemsiyeli 5 genç geldi o kadar. Koyda hiçbir tesis yok, tüm yiyecek içeceklerinizi yanınızda götürmeniz gerekiyor. Elbette şemsiyenizi de.

Plaj küçük çakıl taşlarından oluşuyor. Denize giriş ise nispeten daha büyük taşlarla dolu, bu durum girişi biraz zorlaştırıyor. Su çok enteresan bir şekilde yüzeyde sıcak, daldığınızda dipte soğuk. Ayrıca yüzerken de soğuk akıntılardan geçiyorsunuz. Özellikle sağ bölümdeki kayalıkların tam önünde çok soğuk kısa bir bölüm bulunuyor.

Tam burada affınıza sığınarak ikinci vecizemi söylemeden edemeyeceğim; burası bir şnorkelli yüzücü için mükemmel, iki şnorkelli yüzücü için vazgeçilmez bir yer.

karaburun hamzabuku 5

Hamzabükü, tüm Karaburun koyları içerisinde en beğendiğim yer diyebilirim. Sanırım gidiş yolunun yoruculuğu az tercih edilmesine neden oluyor ama hem tam bir sakinlik hem de tam bir temizlik söz konusu. Deniz altı balık sürüleri ile dolu, ayrıca Ege’nin meşhur balıkları karagöz, lidaki, kefal, zargana, gelincik balığı gibi ve tek tek görebileceğiniz akvaryum balığı gibi balıkları da bolca görebilirsiniz.

Sol bölüm kayalıklardan oluştuğu için yüzmeye pek uygun değil. Orası için de en iyi fikir şu gibi duruyor :)

karaburun hamzabuku 3

Nacizane diyebilirim ki gelin, görün, tadını çıkarın. Burada zaman yok. Stres yok, gürültü yok. Alabildiğine engin bir deniz ve küçük dalga sesleri…

Badembükü

Karaburun’un artık sol tarafına geçiyor ve merkezden, yol durumunu da düşünürsek, 1,5 – 2 saat kadar uzaklaşmış bulunuyoruz. Hamzabükünden  asfalt yol la15 dakika daha batıya, Parlak Köyüne doğru yol aldıktan sonra, toprak yoldan 5 km içeri giriyorsunuz ve yine bir doğa harikası sizi bekliyor.

Karaburun Badembuku 1

Maalesef yol özellikle son 2 km çok bozuk ve engebeli, koyun içinde tesis yok. Köy bölümünde pansiyonculuk başlamış ama bakışları daha turiste alışamamışlar gibi. Bizim geldiğimiz gün o kadar dalga vardı ki sadece kıyıda dalgalara karşı oynadık.

Karaburun Badembuku 2

Tatilimizin en eğlenceli saatleri burada geçti diyebilirim. Yüzemedik, deniz altını izleyemedik ama yalancı sörfçüler olarak dalgalardan sıkı bir dayak yedik. Şöyle bir gözünüzde canlanması açısından aşağıdaki fotoğraf iyi olabilir :)

Karaburun Badembuku 3

Bu kadar dalgada haliyle koy boştu, fakat bizimle birlikte koyu paylaşan bir grup genç, sanırım burayı özellikle tercih etmişler, dalgalarla dans ediyorlardı, hiç çekinmeden girip çıkıyor ve eğleniyorlardı.

Karaburun Badembuku 4

Seyahat programınıza burasını da mutlaka alın, bizim gibi denk gelirseniz kıyıda oynayarak eğlenir, durgun bir zamanına denk gelirseniz kayalıkların dibini izler mest olursunuz.

Burada ülkemiz adına üzücü bir durum yaşadık. Koyda yer yer katranlar vardı ve köylülere “neden” diye sorduğumuzda, maalesef “yabancı gemilerin pisliklerini açığa döküp kaçtığını dalgalarla da kıyıya kadar gelebildiğini” söylediler. Böylesi güzelliklerimizi çok çok daha iyi korumamız gerekiyor.

Karaburun Badembuku 5

Son söz olarak, resimdeki çocuğu görebildiniz mi?

Saip

Karaburun Merkeze 3 km kala Saip diye bir tabela göreceksiniz, dikkatinizi çekmeyebilir ama bilin ki burayı özleyeceksiniz.

Saip Köyü, ortasından İzmir-Karaburun yolunun geçerek birbirinden ayrıldığı alt kıyı bölümü ve üst dağ eteği köyü ile iki ayrı güzelliği birleştiriyor.

Karaburun Saip 1 

Saipaltı bölümü iskeleyi barındırıyor. Bu iskele aynı zamanda Foça’ya geçiş limanı. İskelenin ucundaki fenerin yanından merdivenlerle inilen bir denize giriş bölümü var.

Karaburun Saip 2

Aslında köye indiğinizde küçücük bir sahil mevcut fakat kıyı deniz çalıları ile o derece kapanmış ki buradan suya girmektense fenerin orasını tercih ediyorsunuz. Zemin kum ama 15 – 20 m  lik bir yüzüş ile karşı kıya geçtiğinizde sizi Egenin o güzel balıkları, deniz kestaneleri, istiridyeleri, girinti ve çıkıntıları bekliyor.

Karaburun Saip 3

Deniz çok soğuk değil hatta sıcak bile denebilir. Ayrıca buradan suya atlayarak da girebildiğiniz için başka bir eğlence de çıkmış oluyor.

İskelede eşi ve torunu ile denize giren orta yaşlı hoşsohbet bir abi ile karşılaşıyoruz. Osman Abi, emekli olur olmaz buraya yerleşmiş bir İstanbul göçmeni, bize Karaburun’u, denizi, yıllarınızı vererek öğrenemeyeceğiniz hayat ile ilgili küçük ayrıntıları ve büyük şehirden huzura geçişi anlatıyor.

Karaburun saip 4

Hamzabükü’nü, Badembükü’nü öneriyor. Hayatın aslında böyle bir sahil kasabasında olduğunu öneriyor da biz negatif direnme yapıyoruz.

Kim bilir belki bir gün tekrar karşılaşırız diye Osman Abi’den ve Saipaltı’ndan ayrılıyoruz.

Biz yukarı Saip Köyüne aslında hep saat 12’ye kadar gittik, güzel bir kahvaltı yapıp öyle başladık seferlerimize, denize koşmalarımıza ama son bölüm olarak sunuyoruz size, çünkü biz burayı çok sevdik.

Yoldan 1 km yukarı çıkmanız köye ulaşmanız için yeterli, köy Akdağ’ın eteklerinde kurulmuş.

Karaburun Saip 7

Bu büyüleyici devasa kaya kütlesinin altında köyün en çok ziyaretçi çeken bölümü olarak Saip Kır Kahvesi var.

Karaburun Saip 8

Deniz tatilimizin en keyifli anlarından birini eşim Arzu, teşekkürlerimle anlatıyor…

Saip Kır Kahvesi

Karaburun köylerinden Saip Köyü’nün kahvesi. Saip Kır Kahvesini Nihal Hanım ve eşi Eşref Bey işletiyor. İstanbul’dan kaçış hikayelerinden biri onların hikayesi, “ahh ne güzel darısı başımıza!” derken kahvaltımız geliyor.Tabağın ortasında yöresel otlar ve tel peyniri karışımı, yanlarda domates, 3 çeşit peynir, zeytin, salatalık derken dolu dolu bir tabak. Üstüne Nihal Hanım tarafından yapılmış türlü reçeller..

Karaburun Saip 9

Pembe sümbül reçeli, enginar reçeli, nergis çiçeği reçeli ve adlarını hatırlamadığım orijinal reçeller ile donanıyor masa. Nihal Hanım yumurtanızı nasıl alırsınız diye soruyor hepimize ayrı ayrı ve masada 8 kişiyiz. İsteklerimizi hiç bekletmeden yerine getiriyor. Alerjisi olan ablam için ayrı otlar koyuyor tabağına, onun için özel patates kızartıyor. Kahvaltı bitince, “kahvenizi nasıl alırsınız” diyor, hepimize istediğimiz gibi pişirip, döküm Osmanlı fincanlarında  karışmasın diye de yanlarında değişik nazar boncuklarıyla servis ediyorlar kahvemizi. Yanında da demirhindi şerbetleri.

Karaburun Saip 5

Velhasıl kelam hem karnımız ,hem gözümüz, hem gönlümüz doyuyor Saip Kır Kahvesinde.

Karaburun Saip 10

Nihal Hanım o kadar ilgili ki, Saipaltı’ndaki Osman Abi gibi bir İstanbul’dan kaçış hikayesi daha sunuyor bize, her insan başka bir hikaye, yeni bir dünya…

Son Söz

Mimas, Tanrı Zeus’la savaşan bir titan, bir devdir ve Zeus onu öldürebilmek için üzerine bakır,demir ve kayalar döker. Karaburun’un bu büyük dağlarının altında yatmakta olan bir dev var, belki de burasını hiç bozmadan korumamız için bu bile yeterli bir nedendir.

[efb_likebox fanpage_url=”negordumcom” box_width=”600″ box_height=”” locale=”tr_TR” responsive=”1″ show_faces=”1″ show_stream=”0″ hide_cover=”0″ small_header=”0″ hide_cta=”1″ ]

 

Çocuklarımızın ve kendi çocuk ruhlarımızın anıları ile ayrılıyoruz Karaburun’dan.

Karaburun Bodrum 2

Her dönüş sevinçli olmayabiliyor. Bu bâkir kasabanın 5-6 dükkanlı merkezinden, birkaç kolye ve bileklik hediyesini yanımıza alıp kalbimizi orada bırakıyoruz.

Karaburun son

Bu kadar çok yerden bahsetmişken, kolaylık olsun, aşağıdaki harita üzerinde de gösterelim.

[geo_mashup_map]

Barış, Ağustos 2014.