Selanik & Halkidiki

2014 yaz başında, Selanik ve Halkidiki’yi kapsayan bir tura katıldık. Selanik’te bir gece, Halkidiki’de üç gece geçirdiğimiz bu tur sayesinde Yunanistan’ı biraz tanımış olduk. Bu tur için Yunanistan’ın bize verdiği uzun süreli vize sayesinde de Prag ve Samos‘a gitmemiz kolay oldu.

Aslında Halkidiki, Selanik’in güneyindeki yarımadaların adı. Biz tam olarak, trident şeklinde olan bu üç yarımadadan batıda olanına yani Kassandra’ya gittik. Bu trident’in mitolojideki deniz tanrısı Poseidon’un asasını sembolize ettiğini de söyleyelim.

Otobüsle yaptığımız ve grup dışında gezme imkanımızın pek olmadığı bu turda, serbest gezemediğimiz için fazla detaya sahip olamadık. Ama yine de, Selanik ve Kassandra bölgesinin güzelliğini biraz olsun anladık.

Selanik’e Gidiş

İstanbul’dan saat 22:30 gibi otobüse bindik. Yolda bir mola vererek gece 1 gibi İpsala Sınır Kapısı’na vardık. Daha önce otobüsle sınır geçmediğim için bana ilginç geldi. Özel tur otobüsü olduğumuz için, rehberimiz pasaportları topladı ve toplu bir şekilde çıkış işlemini gerçekleştirdi. Otobüsü sayan polis haricinde kimseyle bir karşılaşmamız olmadı. Türk tarafından çıktıktan sonra Duty Free’ye uğradık. Fiyatlar havaalanı ile neredeyse aynıydı. Yanımıza bir kaç şey aldıktan sonra Yunan tarafı sınırına geldik.

Yunan tarafında sıkı bir kontrol var. Biz özel bir tur otobüsü olduğumuzdan pek kontrol edilmedik. Ama tarifeli otobüs seferi yapan firmaların araçları sıkı bir şekilde kontrol ediliyor. Valizler indiriliyor, içleri açılıyor. Önümüzdeki otobüslerin kontrolden geçmelerini beklemek epey zaman aldı ama sıra bize gelince hızlı geçtik. Özel araçla geçenler ayrı bir sıradan geçiyorlar ve gördüğüm kadarıyla da epey hızlı geçiyorlar. Sınır bölgesinin tümünde fotoğraf çekmek yasak.

Sınırı geçtikten sonra güzel bir otoyol ile sabah 6’ya kadar yol aldık ve sabah bir tesiste kahvaltı için mola verdik. Sonrasında saat 8 gibi Selanik’e girdik.

Selanik

Selanik, girişten itibaren düzenli bir kent olduğunu hissettiriyor. Giriş yolu çevre yolu gibi, sağda solda büyükçe mağazalar olan bir yol. Şehre yaklaştıkça yollar daralıyor ve binalar çoğalıyor. Rehberimizin açıklamaları sayesinde biraz şekillendirebildik ama tur harici gitsek de şehri kolay anlardık.

Otel giriş saatinden çok erken şehre vardığımızdan, öğlene kadar şehir turumuzu yapalım dedik ve ilk durak Aziz Dimitrios Kilisesi oldu.

Selanik-Dimitrios

Eski bir Roma hamamı üzerine kurulmuş olan bu kilise, 400 yıl kadar cami olarak kullanılmış. Sonrasında tekrar kilise haline getirilmiş. Sabah erken saat olduğu halde, işe giderken ibadet için uğrayan kişiler vardı. Yunanlar epey dindarlar gibi geldi bize.

Kiliseyi ziyaret ettikten sonra Selanik Kalesi’ne çıktık.

Selanik-Kale

Yedi Kule olarak da bilinen kale, şehrin tepesinde bir seyir terası gibi. Tüm turist otobüsleri burayı ziyaret ediyorlar. Surların arka tarafında da şehir devam ediyor.

Selanik-Kale2

Ama ön tarafta şahane bir manzara var. Tüm Selanik şehrini görebileceğiniz bu nokta, uzun seyahatin sonunda bir ferahlık hissi veriyor.

Selanik-Kaleden

Buradan bakınca tam karşıda görülen, denize inen geniş aralıktaki yuvarlak yapıyı insan merak ediyor. Kalenin önünde bir çok hediyelik eşya satıcısı var. Daha Selanik’e gelir gelmez hemen hediyelik almak insana garip geliyor ama daha sonra gördük ki en çok çeşit ve en uygun fiyatlar buradaymış. İyi ki birkaç magnet almışız.

Selanik-Kale3

Kale’den inince Atatürk’ün evini ziyarete gittik. Selanik’te özellikle Kale’ye çıkarken ve inerken geçtiğiniz mahallelerde Osmanlı etkisini rahatlıkla görüyorsunuz. Yüzyıllarca Osmanlı hakimiyetinde kalmış bu şehirde, 1917’de çıkan büyük yangın olmasa, bugüne çok daha fazla yapı kalırmış. Atatürk’ün doğduğu ev de tipik bir Osmanlı evi.

Selanik-Ataturk-1

Ev yeni restore edilmiş. Müze olarak kullanılıyor ve giriş ücretsiz. Ancak tüm turlar buraya uğradığından ve ev ahşap olduğundan, içerisi çok kalabalık olmasın diye turları teker teker içeriye alıyorlar. Rehberimizin anlattığına göre, restorasyon öncesi evde birçok eşya varmış. Ancak şu anda içerisi neredeyse boş. Birkaç küçük maket yapılmış, duvarlar bembeyaz, resimler ve yazılar var, birkaç da multimedya var. Boş bir ev haline gelmiş. Pek sevimli olmamış. Ama Atatürk’ün balmumu heykeli çok başarılı olmuş.

Selanik-Ataturk-2

İnsan mutlu oluyor Ulu Önder’i bu şekilde karşısında görünce. Özellikle küçük çocukların yoğun ilgisi derinden etkiledi beni. Keşke restorasyon daha sıcak bir sonuç verseydi. Restorasyon öncesi halini göremediğimiz için üzülmedik desek yalan olur.

Selanik-Ataturk-3

Evin bahçesi çok hoş olmuş. Evi gezdikten sonra fotoğraf çektirenler bahçeyi şenlendiriyor.

Müze ziyaretine biraz da dinlenme süresi eklendiğinden, etraftaki kafelerde demli çay içme şansı da bulunuyor. Biz müzeye girmeden önce birer bardak çay içmiş olduğumuzdan, kalkış saatine kadar civardaki sokaklara ufak bir kaçamak yaptık. İyi ki de yapmışız. Kale’den gördüğümüz yuvarlak yapıya meğerse çok yakınmışız.

Selanik-Rotunda1

Bu yapının adı Rotunda imiş. Rehberimize sorunca öğrendik ki, Roma döneminde mozole olarak yapılan, sonra kilise olan, Osmanlı döneminde Hortacı Süleyman Efendi Camii olan bu yapı, şu sıralar restorasyonda ve müze olarak kullanılacak. Bahçesindeki minare, Selanik’te kalan son minare imiş.

Selanik-Rotunda3

Bahçeye girdiğinizde çok güzel bir şadırvanla karşılaşıyorsunuz. Önce bize kapalıymış gibi geldi ama kapıdaki görevli içeriye girmenin serbest olduğunu söyleyince içeriye girdik. İçerisi iskeleler ile kaplı ve Osmanlı döneminde üzeri sıvanmış olan mozaikleri tekrar açığa çıkarıyorlar. Ya da bize öyleymiş gibi geldi çünkü içeride hiçbir bilgi ya da görevli kişi yoktu.

Selanik-Rotunda-Tavan

Kısa da olsa küçük bir tur dışı kaçamak güzel oldu. Sonradan öğrendik ki, tur zaten bu yapıya uğramayıp önünde kısa bir bilgi veriyormuş. İyi ki gelmişiz.

Rotunda’nın diğer kapısından çıkıp arka taraftan otobüse dönerken gördük ki bu bölge Selanik’in üniversiteler bölgesiymiş. Gençlerin oturduğu bir çok kafe var. Bir binanın duvarındaki şu kocaman graffiti de pek hoşumuza gitti.

Selanik-Graffiti

Sonrasında tam vaktinde otobüse yetiştik ve turumuz deniz kenarına doğru devam etti. Deniz kenarındaki en dikkat çekici yapı Beyaz Kule.

Selanik-BeyazKule-1

Beyaz Kule Selanik’teki en turistik nokta bence. Deniz kenarındaki en ihtişamlı süsü. Beyaz isminin verilmesi ile ilgili rivayetler, belki de gerçekler var ama uzmanlık alanımız değil, bu konuda bir çok kaynak bulunabiliyor.

Burada kısa bir süre durduktan sonra Aristoteles Meydanı’na gittik ve öğle yemeği için serbest zamanımız oldu. Selanik’in en canlı meydanı olan bu bölge restoranlar, mağazalar ve kafelerle dolu. Denize kadar inen bu geniş açıklıkta zaman geçirmek güzel.

Sonrasında otelimize geçtik ve odamıza yerleştiğimizde tüm gecenin yorgunluğu üstümüze çöktü. Otelden çıkıp gezmeyi planlıyorduk ama uykuya yenik düştük, akşama kadar dinlendik. Otobüsle gelmek gerçekten çok yorucu. Şehri daha çok gezmek istesek de kafamızı kaldıramadık desek yeridir.

Neyse ki akşam üstü Beyaz Kule’nin önünden kalkan bir tekne ile denizden bir tur yaptık. Selanik’i neden İzmir’e benzettikleri denizden bakınca daha iyi anlaşılıyor.

Selanik-Denizden

Ama bize göre kordon harici İzmir’e hiç benzemiyor. Deniz kenarındaki bir şehir için denize parelel binalar olması da pek garip değil aslında. Benzetme çabası ile benzetildiğini düşünüyoruz hala.

Akşam bir rum tavernasına gittik. Grup olarak giderseniz, tur ücretine dahil olsa bile, bize kalsa bu tip bir yere gitmeyin. Grup Türk olunca canlı müzik bizim de bildiğimiz rum şarkılarından oluşuyor, hatta Türkçe sözlerle söyleniyor, yemekler de fiks menü olunca lezzetsiz oluyor. Arkadaşlarla geçen zaman her türlü güzel ama bize kalsa herhangi bir taverna’ya gidip istediğinizi yiyip içseniz çok daha güzel olur. İleriki günlerde bunu anladık zaten.

Halkidiki

Ertesi sabah otelden ayrılıp Halkidiki’ye doğru yola çıktık. Yaklaşık 3 saatlik bir yolculuk sonrası, öğleye doğru, otelden önce son köy olan Kallithea köyünde mola verdik. Burada markete uğradık ve karnımızı doyurduk. Bizim tatil yerlerimizde olduğu gibi her tarafı turistlere göre tasarlanmış, deri mağazaları ve her tür yemeğin satıldığı kişiliksiz restoranları ile bu köy pek de hoşumuza gitmedi.

Bu bölgede büyük otel yok denecek kadar az. Daha sonra da gördüğümüz gibi genelde küçük pansiyonlar var. Epey eskiden yapılmış olan bizim de kaldığımız Pallini Beach Hotel, dört yıldızlı ama bana göre üç yıldız bile etmez. Grup olduğunuzda bu tip büyük otellerden başka seçeneğiniz olmuyor. Otele giriş yapıp odamıza çıktığımızda güzel bir manzara gördük ama yağmur başlamıştı.

Halkidiki-Otel-Yagmur

Aslında son gün hariç her gün yağmur yağdı. Yağmursuz bir anda bu tarafın manzarası şöyle.

Halkidiki-Otel-Manzara-2

Denizin turkuaz kısımlarında zemin kum. Çok temiz, berrak bir denizi var buranın. Biraz güneş çıktığında sahil hemen doluyor.

Halkidiki-Otel-Sahil

İncecik kum denizi bulandırmıyor. Haziran ayında sezon tam açılmamış olsa da deniz epey kalabalıktı. Temmuz ve Ağustos ayında çok kalabalık olacağına eminim. Otelde kablosuz internet sadece lobide var, yarım saati 3 €’dan kredi alıyorsunuz ama genelde çalışmıyor. Maillere bakmak tam bir eziyet oldu açıkcası. Yarım saat interneti 3 günde bitiremedik, o kadar kötüydü.

Halkidiki-Otel-Manzara

Otelin diğer tarafındaki manzara da güzel. Karşıda trident’in ikinci kolu olan yarımada görünüyor. Buraya ya kendi arabanızla gelmeli ya da buradan araba kiralayarak her iki yarımadayı da gezmeli. Çok güzel yerlerin olduğuna hiç şüphe yok.

Otelde ilk akşam açık büfe yemek yeme talihsizliğini yaşadıktan sonra, diğer iki akşam yakınlardaki Afytos köyüne gittik. Afytos çok güzel bir köy. Eski evlerle dolu.

Halkidiki-AfitosEv

Denizden yüksekte kurulmuş olan bu köyün sokaklarından geçip denize bakan yamaca geldiğinizde güzel bir manzara ile karşılaşıyorsunuz.

Halkidiki-Afitos-Manzara

Sokakları dar, köy içine araç girmiyor, turistik bir yer olmuş ama rahatsız etmiyor, çok keyif aldık. Bir çok kafe ve taverna var.

Halkidiki-Afitos-Sokak

Köyün merkezinde küçük bir kilise var. Önündeki meydan yerel halkın oturduğu kafelerle dolu.

Halkidiki-Afitos-Kilise

Balık lokantalarında çok lezzetli ahtapot, kalamar ve midye yiyebilirsiniz. Fiyatlar bize göre uygun. Her şey 7 ile 9 € arasında ve çok taze. Pişirme yönteminden ya da tazeliğinden olsa gerek hepsi çok lezzetli.

Köyde birçok taverna var ama biz en çok son akşam gittiğimiz yeri sevdik. Köye girerken okulun olduğu meydana gelmeden önceki son köşede bulunan bu tavernada çalışan Niko, her geçeni içeriye davet ediyor. Sakinliği ile çok davetkar olmayan bu mekanda bulduğumuz lezzeti hiç bir yerde bulamadık. Hele bir sahanda midye vardı ki, hala aklımızda. Tavernanın adını veremiyorum ama girişindeki şu resim giderseniz dikkatinizi çekecektir.

Halkidiki-Taverna

Bol yağmurlu Halkidiki günlerimizde son gün hava müsaade etti ve denizin tadını çıkarabildik. Sualtı fotoğrafı çekemedik ama şnorkelimizle denizin temizliğine şahit olduk. Bol balıklı ve kum tabanlı bir deniz.

Dönüş Yolu

Son gün sabah erkenden otobüsümüze binip yola çıktık. Selanik üzerinden otoyola bağlandık. Bir kaç yer daha görelim diye otoyoldan ayrılıp Kavala’ya uğradık.

Selanik-Kavala

Kavala, Osmanlı etkisinin çok daha fazla görüldüğü bir kent. Fazla zaman geçiremedik, 20 dakika kadar limanda durduktan sonra yolumuza devam ettik.

Selanik-Kavala2

Güzel bir kent. Çıkış tarafında güzel sahilleri de var. Ama kısa süreli bir ziyaret en ideali bence.

Kavala çıkışında meşhur Kavala kurabiyesi yapan bir yere uğradık. Biz bir nevi un kurabiyesi olan bu kurabiyeyi pek beğenmediğimizden almadık ama diğer yolcular kutu kutu aldılar. Seveni çok herhalde.

Öğle yemeği için yine yol üzerinde olan İskeçe’ye de uğradık.

Selanik-İskece

Meydanında güzel bir saat kulesi olan, orta büyüklükte, güzel bir kent. Pazar günü olduğu için bir çok yer kapalıydı ama karnımızı doyurup güzel birer kahve içebildik.

Burada sonra İpsala Sınır kapısına devam ettik. Yunan tarafını sorunsuzca çıktıktan sonra Yunan duty free’sine girdik. Fiyatlar çok farklı olmasa da, dönüşte bizim tarafa uğramayacağımız için son ihtiyaçlarımızı buradan karşıladık. Sonrası Türk tarafı sınır geçişi ve İstanbul.

Son Söz

Selanik ve Halkidiki’yi çok sevdik. Selanik’te bir gün geçirmek bize yetmedi. En az iki tam gün geçirilecek bir şehir. Gündüz ve gece sokakları ayrı güzel olan, kordon boyunda neşeli tavernaları olan, bir çok kez gidilebilecek bir şehir.

Halkidiki bölgesi de güzel ancak Selanik üzerinden gitmek gerekiyor ve İstanbul’dan epey uzak kalıyor. Denize girmek için bu kadar mesafe gitmeyi göze alacaksanız, gidilecek daha güzel yerler var. Yine de doğal Yunan köylerini ve tertemiz denizini görmek için bir kez de olsa gidip görmek lazım.

Gürkan, Haziran 2014

Yunanistan ile ilgili diğer yazılarımıza da göz atmak isterseniz buyrunuz ⇒ Yunanistan Yazıları

Söyleyecek sözü olan?

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Time limit exceeded. Please complete the captcha once again.