Etiket arşivi: ipsala

Thassos (Taşoz) Adası

Samos, Sakız, Midilli derken Thassos’a gitmeden olmaz dedik ve bir cesaretle bayram tatilinde yola düştük. İpsala sınır kapısından çıkarak kendi aracımızla gittik. İyi ki de gitmişiz, çok beğendik. Adada 5 gece geçirdiğimiz bu gezide neler gördüğümüzü anlatalım.

Aradığı konuya daha hızlı gitmek isteyenler aşağıdaki listeden seçim yaparak ilgili konuya atlayabilirler.

Arabayla adaya gidiş

Yurtdışına arabayla çıkmayı daha önce Sakız ve Bulgaristan gezilerimizde detaylı şekilde anlattığımızdan, burada tekrar etmeyeceğiz. İstanbul’dan İpsala sınır kapısına gidiş 3 saat kadar sürüyor. Döneme ve saate göre değişen bir sürede sınırları geçtikten sonra Yunanistan’ın geniş ve boş otoyolunda 2 saat kadar yol almanız gerekiyor.

yunan-otoyol

Otoyolun uzunca bir kısmı ücretsiz ancak Thassos’a varmak için kullanacağınız kesiminde 2.40 € ödemeniz gereken bir gişeden geçiliyor, bu nedenle yanınızda bozuk olmasa da bir miktar euro bulundurmanızda fayda var.

Thassos’a hem Kavala’dan hem de Keramoti’den feribot seferleri var. Kavala hem daha uzakta hem de seferler daha seyrek, bu nedenle Keramoti’den geçmek daha mantıklı. Keramoti’ye varmak için otoyolda Xanthi (İskeçe) çıkışlarını geçtikten 20-30 km kadar sonra tabelalardaki yazıları takip etmeniz yeterli. Otoyoldan çıktıktan sonra da, feribota kadar tabelalarla rahatlıkla geliniyor.

Feribotlar oldukça sık ve kısa arabalar için 16 €, uzun arabalar için 20 €, kişi başı da 3.50 € olan biletler sadece limanda feribota binmeden önce alınabiliyor. Feribotlar oldukça büyük ve güverte altına da araç aldıklarından kapasiteleri oldukça yüksek.

keramoti-feribot

Biz gelir gelmez feribota binsek de, Keramoti limanında zaman geçirmek için birçok imkanın bulunduğunu hissettik.

keramoti-liman

Feribotun adaya varması 45 dakika kadar sürüyor. Gümrük geçişleri ve beklemeleri de dahil ettiğinizde adaya toplam gidiş süresinin toplamda 7-8 saati rahatlıkla bulacağını söylemek isterim. Ancak bu kadar yoldan sonra varacağınız yer emin olun buna değer.

thassos-liman

Thassos, çevresi yaklaşık 90 km olan ve tümünü arabayla rahatça 1.5-2 saatte dönebileceğiniz temiz yollara sahip bir ada. Keramoti’den gelen feribot, adanın kuzeyindeki adaya adını veren Thassos kentine yanaşıyor.

Thassos adasında konaklama

Adanın her tarafında konaklamak mümkün. Ancak görülmesi gereken koylar, yakında bol market olması, civarda birçok tavernanın bulunması gibi kriterler düşünüldüğünde seçenekler azalıyor. Kuzeyde Thassos civarında, doğuda Chrisi Ammoudia (Golden Beach) civarında, ya da güneyde Limenaria civarında kalmak seçenekler arasında. Denize girilecek yerleri de ileride anlatacağımızdan, size en uygun yeri seçmeniz kolay olacaktır. Biz Limenaria civarını tercih ettik ve ilk 3 geceyi geçireceğimiz Thassos’tan 40 km kadar uzakta bulunan Potos’taki otelimiz Studios Panagiota‘ya yaklaşık 50 dakikalık bir sürüşten sonra vardık.

potos-sahil

Potos, küçük ve kalabalık bir limanı olan, bolca kafe, taverna, fırın, market ve mağaza bulunan sevimli bir köy. Samimi ve güleryüzlü halkıyla, bol yiyecek seçeneği ve lezzetli tavernalarıyla bize adanın en güzel yerini seçmiş olduğumuz hissini verdi. Köşedeki mısırcıdan akşamları haşlanmış mısır almak ve hatta yıllar sonra çarpışan arabalarla karşılaşmak bizi evimizde hissettirdi.

potos-carpisan-araba

Son iki gecemizi ise, Limenaria’daki Konstantinos Beach 1 adlı tesiste geçirdik. Bu tesis denize sıfır olduğundan daha keyifliydi ama Limenaria’yı Potos kadar çok sevemedik. Sahile sıralanmış evler ve otellerden oluşan, daha yokuşlu, büyükçe bir kent.

limenaria

Burada da birçok market, taverna, fırın ve mağaza mevcut ama daha sıkışık ve yokuşlu bir kent.

Thassos adasının plajları

Gelelim adanın en sevdiğimiz yanına. Eylül ortasında gittiğimiz halde ılık bir denizle karşılaştığımızdan mı, neredeyse her köşe başında müthiş bir koy olduğundan mı bilmiyoruz ama bu ada deniz konusunda çok bol seçenek sunuyor. Tümüne gidememiş olsak da gittiğimiz sırayla plajları anlatalım.

Notos

Yanı başında adanın beş yıldızlı otellerinden birisi bulunan sakin bir koy. Yolun kenarına arabanızı parkedip denize doğru taşlık bir patikadan yokuş aşağı inmeniz gerekiyor.

notos-1

Bir miktar şezlong bulunuyor, kiralayan amca bir köşede oturuyor ve tesis yok. Pırıl pırıl bir deniz, sahil ve deniz ince kum, balıklar etrafınızda yüzüyor ve şnorkel kullanmasanız bile onları görebiliyorsunuz. Çok derin değil ve ılık. Sağ ve soldaki kayalık kesimlerde bolca balık görebilirsiniz.

notos-2

Hemen belirteyim, biz yine katlanır sandalyelerimiz ve şemsiyemizle gittik, o nedenle boş şezlong bulma derdimiz olmadı. Hazırlıksız iseniz erken gitmenizi tavsiye ederim.

Agia Anna

Notos’un bir kilometre kadar ilerisinde, yine yolun kenarına parkedip bir miktar yürünerek inilen ve çok etkileyici bir koy. Yoldan bakınca ağaçların arkasında bir güzellik olduğu hemen belli oluyor.

agia-anna-1

Bir özel mülkün çitlerinin kenarındaki patikadan aşağıya indiğinizde denizin müthiş rengiyle karşılaşıyorsunuz.

agia-anna-2

Yunanistan’da sahili kapatmak kimsenin hakkı olmadığından, koyu sarmalayan dev bahçenin kenarından yürüyerek koyun kumsalına ulaşabiliyorsunuz. Yine üç beş şezlong var, yine kiralayan bir amca var ve yine tesis yok. Ama muhteşem bir deniz var.

agia-anna-3

Etraftaki çam ağaçlarının altında gölge bulmanız kolay. Plaj ve deniz kum, derin değil, su pırıl pırıl ve kenarlardaki kayalıklar çok renkli. Yüzmesi ve zaman geçirmesi çok keyifli bir yer. Muhtemelen rüzgarlı havalarda bile sakinliğini koruyordur.

Psili Ammos

Her yunan adasında olduğu gibi, kumsalı büyük olan bir Psili Ammos da burada var. Ama iğne atsan yere düşmeyecek, popüler olduğundan arabayı park edeceğiniz yer bulmakta zorlanacağınız, tesisi olan, bol şezlonglu bir plaj.

psili-ammos

Durduk, baktık ve koşarak uzaklaştık. Sadece kum olduğunu ve kalabalık olduğunu hatırlıyoruz.

Astrida (Astris)

Psili Ammos’tan bir kilometre kadar ileride, uzunca bir sahil. Sakin insanların tercih ettiği, çok güzel bir tavernası olan, bol şezlong ve şemsiye olan ama kalabalık olmayan bir plaj.

astris

Sahili kum ama deniz iri taşlı. Deniz ayakkabısı tavsiye edilir. Su biraz serince ve çok keyifli değil ama yine de pırıl pırıl. Tesis olsun diyenlerdenseniz Psili Ammos’a gideceğinize buraya gidin deriz. Tavernadan içecek bir şeyler aldığınızda ya da yemek yediğinizde elbette şezlonga ücret ödemiyorsunuz.

Arsanas

Muhteşem bir koy. Astris’ten 4-5 kilometre kadar doğuda yolun dağın tepesinden geçtiği bir noktada aşağıda görünüyor ve sizi davet ediyor. Ormanın içinden küçük bir tabelayla sağa ayrılıyorsunuz ve önce uzaktan Livadi plajını görüyorsunuz.

livadi

Ama asıl amaç orası değil, biz gidip görmedik bile. Yol sola kıvrılarak hafif tepeye çıkıyor ve bitiyor. Arabanızı bir köşeye bırakarak taşlara çizilmiş okları takip etmeye başlıyorsunuz. Adadaki en yaman plaj inişi burada.

arsanas-1

Bu merdivenlerden indiğinizde, yukarıdan görmüş olduğunuzdan çok daha güzel bir koyla karşılaşıyorsunuz.

arsanas-2

İki şezlong ve bir şemsiyeyi 5 €’ya kiralayıp az yukarıdaki derme çatma tesisten frappenizi alabilirsiniz. Plaj kum, deniz ise taşlık. Ancak yukarıdaki resimde de görüldüğü gibi denizin girişine rahat yürünebilsin diye ince bir patika yapmışlar, dolayısıyla deniz ayakkabısı olmadan rahatlıkla girilebiliyor.

arsanas-3

Deniz hızla derinleşiyor ve birazcık serin. Ancak bir şnorkelci için cennet denebilecek kadar güzel bir yer. Deniz dibinde kocaman kayalar, bol balık, uzun bir görüş mesafesi ile özellikle sol taraftan açık denize kadar gidesiniz gelir. Sağ taraf da güzel ancak Livadi’ye doğru gittikçe biraz bulanıklaşıyor. Denizden çıkmak istemeyeceğiniz muhteşem bir plaj, kesinlikle gitmeye değer.

Marble Beach

Bir efsaneye göre yolu çok kötüymüş, gitmeye de değmezmiş. Sakın inanmayın, muhakkak gidin. Yolu sadece biraz tozlu, arabanıza zarar vermez. Aşağıda bozuk denen yolun neye benzediğini görebilirsiniz.

marble-beach-yol

Bu görüntü Thassos’tan Panagia’ya giderken sola ayrılan yoldan. Makriammos üzerinden de gelen bir yol varmış, onu bilmiyoruz. Siz bizim yoldan gidin, rahat edin. Ana yol üzerinde büyük mermer blokların üzerindeki Marble Beach yazılarını takip ederek gidebilirsiniz. Yolun sonunda varacağınız cennet şöyle bir şey.

marble-beach-1

Evet, kalabalık ve müzik var ama böyle bir güzellik her yerde bulunmaz. Sadece plaj değil, denizin içi de bembeyaz mermer tanelerinden oluşuyor. Çok değişik bir yer. Deniz ılık ve çabuk derinleşiyor, şnorkel için çok uygun değil ama denemek lazım, çok enteresan. Mermer tanelerine basmak ve denizi bembeyaz görmek gerçekten çok garip.

marble-beach-2

Şunu da söylemeden geçmeyelim, burada yiyecek satan bir tesis yok ancak içecek ve şezlong bulabilirsiniz. Gidin, üşenmeyin.

Porto Vathy

Aslında Marble Beach’in yan koyu. Hatta yukarıda bahsettiğimiz yol önce buraya geliyor, sonra Marble Beach’e geçiliyor. Biz bu koyda denize girmedik ama Marble’da bir kez denize girip, gelip burada uzun süreli kalınabilir.

marble-beach-porto-vathy

Burada hem tesis var, hem de daha geniş bir yer. Az çok da denizi mermer taşlı. Diğer yandan, Marble’dan çıkarken de bu koydan geçip dümdüz devam edilen yolu kullanabilirsiniz. Bu yol da yine biraz tozlu ama çok güzel manzaralara sahip.

marble-beach-cikis

Golden Beach

Uzun bir plaj. Biz denize girmedik, sadece Marble Beach çıkışında içinden geçtik. Sahile inip bakındık. Kaldığımız bölgeye çok ters olduğundan zaman geçiremedikse de en azından bir fotoğrafını koyalım dedik.

golden-beach

Sığ görünüyordu. Aslında bu bölge, bizim kaldığımız güney bölgenin alternatifi. Biraz daha ilerideki Paradise Beach ile beraber bu bölge uzun kum plajları ile ünlü. Çok sayıda konaklama tesisi de bulunmakta. Bu tarafla ilgili çok bilgi veremedik çünkü diğer yazılarımızı okuyanlar bilirler, uzun kumsallardansa küçük koyları daha çok severiz.

Plajları burada bitirirken, bir gün de kuzeyde, Thassos’un batısında, ünlü La Scala plajının bir kaç koy yanında denize girdiğimizi belirtelim. Güzeldi, biraz serindi, ama güney kadar şahane değildi. Ne tarafta kalacağınızı planlarken işinize yarayabilir. La Scala’ya gitmedik, sosyal imkanları belli ki çok güzel ancak yorum yapamıyoruz.

Thassos adasının köyleri

Thassos gittiğimiz diğer Yunan adaları gibi değil. Çok fazla dolaşacak köy yok. Potos ve Limenaria’yı konaklama bölümünde biraz anlatmıştım, burada bir de Limenaria’da gün batımını göstereyim, biraz daha hissedersiniz.

limenaria-sunset

Bir de her gelenin gitmesi gerektiği söylenen bir köy var. Aşağıda anlatalım.

Panagia

Zamanınız varsa gidin. Başka Yunan adasının, hatta Gökçeada’nın rum köylerini görmediyseniz gidin. Tipik bir rum köyü neye benzere en yakın köyü görmek için gidin.

panagia-2

Biraz sokaklarında dolaşın, arabanızı park etmenin zor olduğu belki de tek köyü görmüş olun. Ara sokaklardan aşağıdaki Golden Beach manzarasını görmeden dönmeyin.

panagia-1

Ama sakın ünlü denilen ve her giden yemeli denen oğlak çevirme ve kokoreçi yemek için gitmeyin. Kuyrukta masa beklemek ve sonra da arılardan kaçınarak çok da müthiş olmayan bir yemeği yemek zorunda kalırsınız. O kadar ki, garson masanıza tabakları atarcasına bırakır, içkinizi getirmeyi unutur, hatırlattığınızda bahçeden içeriye bağırarak söyler. Açık söylüyorum, şu aşağıdaki görüntü hiç de umulan lezzeti barındırmıyordu.

panagia-3

Thassos adasında ne yenir?

Diğer ada yazılarımızda çok uzun anlatmıştık ancak bu sefer çok kısa geçeceğiz. Çok net. Aşağıda gördüğünüz yenir.

limenaria-ahtapot

Özetle, Thassos merkezinde Mouses çok iyi, Potos’ta Taverna Irene çok iyi, yukarıda dediğim gibi Panagia’da Elena kötü, Limenaria’da Ağkistri muhteşem. Yukarıdaki resim oradan. Limenaria merkezden 400 metre kadar batıda, sahilden yürüyün bulursunuz. Buralara gidebilirsiniz, gördüğünüz bir yerde de yiyebilirsiniz. Biz oğlak haricinde kötü bir şey yemedik.

Son Söz

Öncelikle bu kadar çok yerden bahsetmişken adanın bir haritası üzerinde nerelerden bahsettiğimizi gösterelim.

[geo_mashup_map]
Thassos adası gezdiğimiz diğer Yunan adalarından çok farklı. Öncelikle çok yeşil. Sahil yolunun orman içinden geçmesi büyük bir fark. Neredeyse her adım başında bir başka güzel koyla karşılaşabilirsiniz. Merkezleri bizim tatil merkezlerimize çok benziyor. Türk turist kadar Bulgar, Romen ve Slovak turist var, dolayısıyla pahalı değil. Yeme içme konusunda basit alternatifler de mevcut ve birçok pastane bulunuyor. Biz çok rahat ettik.

Ufak bir eksik ise adada birçok market olsa da büyük market yok. Ancak neredeyse her ihtiyacınızı bu marketlerden karşılayabilirsiniz. Bir de pek ATM cihazı görmedik, yanınızda nakit bulundursanız iyi olur. Kredi kartı ise neredeyse her yerde geçiyor.

Biz bu adayı gerçekten çok sevdik. Eylül ayında bile deniz ılıktı ve çok yeşildi. Gidilecek birçok yeri, mesela Giola’yı ve Archangel manastırını göremedik ama elbet tekrar geliriz.

Adadan dönüşte yine limana gidip ilk feribota bindik. Bayram dönüşü olsa da çok beklemek zorunda kalmadan rahatça karşıya geçtik.

thassos-feribot

Sonrası geldiğimiz gibi otoyoldan dönüş ve İpsala. Ancak burada anlatmasak da, dönüşte yol üzerinde olan Dedeağaç’a uğrayıp son bir ahtapot yemeyi de ihmal etmedik. Siz de deneyebilirsiniz.

Gürkan, Eylül 2016

 

Yunanistan ile ilgili diğer yazılarımıza da göz atmak isterseniz buyrunuz ⇒ Yunanistan Yazıları

 

Selanik & Halkidiki

2014 yaz başında, Selanik ve Halkidiki’yi kapsayan bir tura katıldık. Selanik’te bir gece, Halkidiki’de üç gece geçirdiğimiz bu tur sayesinde Yunanistan’ı biraz tanımış olduk. Bu tur için Yunanistan’ın bize verdiği uzun süreli vize sayesinde de Prag ve Samos‘a gitmemiz kolay oldu.

Aslında Halkidiki, Selanik’in güneyindeki yarımadaların adı. Biz tam olarak, trident şeklinde olan bu üç yarımadadan batıda olanına yani Kassandra’ya gittik. Bu trident’in mitolojideki deniz tanrısı Poseidon’un asasını sembolize ettiğini de söyleyelim.

Otobüsle yaptığımız ve grup dışında gezme imkanımızın pek olmadığı bu turda, serbest gezemediğimiz için fazla detaya sahip olamadık. Ama yine de, Selanik ve Kassandra bölgesinin güzelliğini biraz olsun anladık.

Selanik’e Gidiş

İstanbul’dan saat 22:30 gibi otobüse bindik. Yolda bir mola vererek gece 1 gibi İpsala Sınır Kapısı’na vardık. Daha önce otobüsle sınır geçmediğim için bana ilginç geldi. Özel tur otobüsü olduğumuz için, rehberimiz pasaportları topladı ve toplu bir şekilde çıkış işlemini gerçekleştirdi. Otobüsü sayan polis haricinde kimseyle bir karşılaşmamız olmadı. Türk tarafından çıktıktan sonra Duty Free’ye uğradık. Fiyatlar havaalanı ile neredeyse aynıydı. Yanımıza bir kaç şey aldıktan sonra Yunan tarafı sınırına geldik.

Yunan tarafında sıkı bir kontrol var. Biz özel bir tur otobüsü olduğumuzdan pek kontrol edilmedik. Ama tarifeli otobüs seferi yapan firmaların araçları sıkı bir şekilde kontrol ediliyor. Valizler indiriliyor, içleri açılıyor. Önümüzdeki otobüslerin kontrolden geçmelerini beklemek epey zaman aldı ama sıra bize gelince hızlı geçtik. Özel araçla geçenler ayrı bir sıradan geçiyorlar ve gördüğüm kadarıyla da epey hızlı geçiyorlar. Sınır bölgesinin tümünde fotoğraf çekmek yasak.

Sınırı geçtikten sonra güzel bir otoyol ile sabah 6’ya kadar yol aldık ve sabah bir tesiste kahvaltı için mola verdik. Sonrasında saat 8 gibi Selanik’e girdik.

Selanik

Selanik, girişten itibaren düzenli bir kent olduğunu hissettiriyor. Giriş yolu çevre yolu gibi, sağda solda büyükçe mağazalar olan bir yol. Şehre yaklaştıkça yollar daralıyor ve binalar çoğalıyor. Rehberimizin açıklamaları sayesinde biraz şekillendirebildik ama tur harici gitsek de şehri kolay anlardık.

Otel giriş saatinden çok erken şehre vardığımızdan, öğlene kadar şehir turumuzu yapalım dedik ve ilk durak Aziz Dimitrios Kilisesi oldu.

Selanik-Dimitrios

Eski bir Roma hamamı üzerine kurulmuş olan bu kilise, 400 yıl kadar cami olarak kullanılmış. Sonrasında tekrar kilise haline getirilmiş. Sabah erken saat olduğu halde, işe giderken ibadet için uğrayan kişiler vardı. Yunanlar epey dindarlar gibi geldi bize.

Kiliseyi ziyaret ettikten sonra Selanik Kalesi’ne çıktık.

Selanik-Kale

Yedi Kule olarak da bilinen kale, şehrin tepesinde bir seyir terası gibi. Tüm turist otobüsleri burayı ziyaret ediyorlar. Surların arka tarafında da şehir devam ediyor.

Selanik-Kale2

Ama ön tarafta şahane bir manzara var. Tüm Selanik şehrini görebileceğiniz bu nokta, uzun seyahatin sonunda bir ferahlık hissi veriyor.

Selanik-Kaleden

Buradan bakınca tam karşıda görülen, denize inen geniş aralıktaki yuvarlak yapıyı insan merak ediyor. Kalenin önünde bir çok hediyelik eşya satıcısı var. Daha Selanik’e gelir gelmez hemen hediyelik almak insana garip geliyor ama daha sonra gördük ki en çok çeşit ve en uygun fiyatlar buradaymış. İyi ki birkaç magnet almışız.

Selanik-Kale3

Kale’den inince Atatürk’ün evini ziyarete gittik. Selanik’te özellikle Kale’ye çıkarken ve inerken geçtiğiniz mahallelerde Osmanlı etkisini rahatlıkla görüyorsunuz. Yüzyıllarca Osmanlı hakimiyetinde kalmış bu şehirde, 1917’de çıkan büyük yangın olmasa, bugüne çok daha fazla yapı kalırmış. Atatürk’ün doğduğu ev de tipik bir Osmanlı evi.

Selanik-Ataturk-1

Ev yeni restore edilmiş. Müze olarak kullanılıyor ve giriş ücretsiz. Ancak tüm turlar buraya uğradığından ve ev ahşap olduğundan, içerisi çok kalabalık olmasın diye turları teker teker içeriye alıyorlar. Rehberimizin anlattığına göre, restorasyon öncesi evde birçok eşya varmış. Ancak şu anda içerisi neredeyse boş. Birkaç küçük maket yapılmış, duvarlar bembeyaz, resimler ve yazılar var, birkaç da multimedya var. Boş bir ev haline gelmiş. Pek sevimli olmamış. Ama Atatürk’ün balmumu heykeli çok başarılı olmuş.

Selanik-Ataturk-2

İnsan mutlu oluyor Ulu Önder’i bu şekilde karşısında görünce. Özellikle küçük çocukların yoğun ilgisi derinden etkiledi beni. Keşke restorasyon daha sıcak bir sonuç verseydi. Restorasyon öncesi halini göremediğimiz için üzülmedik desek yalan olur.

Selanik-Ataturk-3

Evin bahçesi çok hoş olmuş. Evi gezdikten sonra fotoğraf çektirenler bahçeyi şenlendiriyor.

Müze ziyaretine biraz da dinlenme süresi eklendiğinden, etraftaki kafelerde demli çay içme şansı da bulunuyor. Biz müzeye girmeden önce birer bardak çay içmiş olduğumuzdan, kalkış saatine kadar civardaki sokaklara ufak bir kaçamak yaptık. İyi ki de yapmışız. Kale’den gördüğümüz yuvarlak yapıya meğerse çok yakınmışız.

Selanik-Rotunda1

Bu yapının adı Rotunda imiş. Rehberimize sorunca öğrendik ki, Roma döneminde mozole olarak yapılan, sonra kilise olan, Osmanlı döneminde Hortacı Süleyman Efendi Camii olan bu yapı, şu sıralar restorasyonda ve müze olarak kullanılacak. Bahçesindeki minare, Selanik’te kalan son minare imiş.

Selanik-Rotunda3

Bahçeye girdiğinizde çok güzel bir şadırvanla karşılaşıyorsunuz. Önce bize kapalıymış gibi geldi ama kapıdaki görevli içeriye girmenin serbest olduğunu söyleyince içeriye girdik. İçerisi iskeleler ile kaplı ve Osmanlı döneminde üzeri sıvanmış olan mozaikleri tekrar açığa çıkarıyorlar. Ya da bize öyleymiş gibi geldi çünkü içeride hiçbir bilgi ya da görevli kişi yoktu.

Selanik-Rotunda-Tavan

Kısa da olsa küçük bir tur dışı kaçamak güzel oldu. Sonradan öğrendik ki, tur zaten bu yapıya uğramayıp önünde kısa bir bilgi veriyormuş. İyi ki gelmişiz.

Rotunda’nın diğer kapısından çıkıp arka taraftan otobüse dönerken gördük ki bu bölge Selanik’in üniversiteler bölgesiymiş. Gençlerin oturduğu bir çok kafe var. Bir binanın duvarındaki şu kocaman graffiti de pek hoşumuza gitti.

Selanik-Graffiti

Sonrasında tam vaktinde otobüse yetiştik ve turumuz deniz kenarına doğru devam etti. Deniz kenarındaki en dikkat çekici yapı Beyaz Kule.

Selanik-BeyazKule-1

Beyaz Kule Selanik’teki en turistik nokta bence. Deniz kenarındaki en ihtişamlı süsü. Beyaz isminin verilmesi ile ilgili rivayetler, belki de gerçekler var ama uzmanlık alanımız değil, bu konuda bir çok kaynak bulunabiliyor.

Burada kısa bir süre durduktan sonra Aristoteles Meydanı’na gittik ve öğle yemeği için serbest zamanımız oldu. Selanik’in en canlı meydanı olan bu bölge restoranlar, mağazalar ve kafelerle dolu. Denize kadar inen bu geniş açıklıkta zaman geçirmek güzel.

Sonrasında otelimize geçtik ve odamıza yerleştiğimizde tüm gecenin yorgunluğu üstümüze çöktü. Otelden çıkıp gezmeyi planlıyorduk ama uykuya yenik düştük, akşama kadar dinlendik. Otobüsle gelmek gerçekten çok yorucu. Şehri daha çok gezmek istesek de kafamızı kaldıramadık desek yeridir.

Neyse ki akşam üstü Beyaz Kule’nin önünden kalkan bir tekne ile denizden bir tur yaptık. Selanik’i neden İzmir’e benzettikleri denizden bakınca daha iyi anlaşılıyor.

Selanik-Denizden

Ama bize göre kordon harici İzmir’e hiç benzemiyor. Deniz kenarındaki bir şehir için denize parelel binalar olması da pek garip değil aslında. Benzetme çabası ile benzetildiğini düşünüyoruz hala.

Akşam bir rum tavernasına gittik. Grup olarak giderseniz, tur ücretine dahil olsa bile, bize kalsa bu tip bir yere gitmeyin. Grup Türk olunca canlı müzik bizim de bildiğimiz rum şarkılarından oluşuyor, hatta Türkçe sözlerle söyleniyor, yemekler de fiks menü olunca lezzetsiz oluyor. Arkadaşlarla geçen zaman her türlü güzel ama bize kalsa herhangi bir taverna’ya gidip istediğinizi yiyip içseniz çok daha güzel olur. İleriki günlerde bunu anladık zaten.

Halkidiki

Ertesi sabah otelden ayrılıp Halkidiki’ye doğru yola çıktık. Yaklaşık 3 saatlik bir yolculuk sonrası, öğleye doğru, otelden önce son köy olan Kallithea köyünde mola verdik. Burada markete uğradık ve karnımızı doyurduk. Bizim tatil yerlerimizde olduğu gibi her tarafı turistlere göre tasarlanmış, deri mağazaları ve her tür yemeğin satıldığı kişiliksiz restoranları ile bu köy pek de hoşumuza gitmedi.

Bu bölgede büyük otel yok denecek kadar az. Daha sonra da gördüğümüz gibi genelde küçük pansiyonlar var. Epey eskiden yapılmış olan bizim de kaldığımız Pallini Beach Hotel, dört yıldızlı ama bana göre üç yıldız bile etmez. Grup olduğunuzda bu tip büyük otellerden başka seçeneğiniz olmuyor. Otele giriş yapıp odamıza çıktığımızda güzel bir manzara gördük ama yağmur başlamıştı.

Halkidiki-Otel-Yagmur

Aslında son gün hariç her gün yağmur yağdı. Yağmursuz bir anda bu tarafın manzarası şöyle.

Halkidiki-Otel-Manzara-2

Denizin turkuaz kısımlarında zemin kum. Çok temiz, berrak bir denizi var buranın. Biraz güneş çıktığında sahil hemen doluyor.

Halkidiki-Otel-Sahil

İncecik kum denizi bulandırmıyor. Haziran ayında sezon tam açılmamış olsa da deniz epey kalabalıktı. Temmuz ve Ağustos ayında çok kalabalık olacağına eminim. Otelde kablosuz internet sadece lobide var, yarım saati 3 €’dan kredi alıyorsunuz ama genelde çalışmıyor. Maillere bakmak tam bir eziyet oldu açıkcası. Yarım saat interneti 3 günde bitiremedik, o kadar kötüydü.

Halkidiki-Otel-Manzara

Otelin diğer tarafındaki manzara da güzel. Karşıda trident’in ikinci kolu olan yarımada görünüyor. Buraya ya kendi arabanızla gelmeli ya da buradan araba kiralayarak her iki yarımadayı da gezmeli. Çok güzel yerlerin olduğuna hiç şüphe yok.

Otelde ilk akşam açık büfe yemek yeme talihsizliğini yaşadıktan sonra, diğer iki akşam yakınlardaki Afytos köyüne gittik. Afytos çok güzel bir köy. Eski evlerle dolu.

Halkidiki-AfitosEv

Denizden yüksekte kurulmuş olan bu köyün sokaklarından geçip denize bakan yamaca geldiğinizde güzel bir manzara ile karşılaşıyorsunuz.

Halkidiki-Afitos-Manzara

Sokakları dar, köy içine araç girmiyor, turistik bir yer olmuş ama rahatsız etmiyor, çok keyif aldık. Bir çok kafe ve taverna var.

Halkidiki-Afitos-Sokak

Köyün merkezinde küçük bir kilise var. Önündeki meydan yerel halkın oturduğu kafelerle dolu.

Halkidiki-Afitos-Kilise

Balık lokantalarında çok lezzetli ahtapot, kalamar ve midye yiyebilirsiniz. Fiyatlar bize göre uygun. Her şey 7 ile 9 € arasında ve çok taze. Pişirme yönteminden ya da tazeliğinden olsa gerek hepsi çok lezzetli.

Köyde birçok taverna var ama biz en çok son akşam gittiğimiz yeri sevdik. Köye girerken okulun olduğu meydana gelmeden önceki son köşede bulunan bu tavernada çalışan Niko, her geçeni içeriye davet ediyor. Sakinliği ile çok davetkar olmayan bu mekanda bulduğumuz lezzeti hiç bir yerde bulamadık. Hele bir sahanda midye vardı ki, hala aklımızda. Tavernanın adını veremiyorum ama girişindeki şu resim giderseniz dikkatinizi çekecektir.

Halkidiki-Taverna

Bol yağmurlu Halkidiki günlerimizde son gün hava müsaade etti ve denizin tadını çıkarabildik. Sualtı fotoğrafı çekemedik ama şnorkelimizle denizin temizliğine şahit olduk. Bol balıklı ve kum tabanlı bir deniz.

Dönüş Yolu

Son gün sabah erkenden otobüsümüze binip yola çıktık. Selanik üzerinden otoyola bağlandık. Bir kaç yer daha görelim diye otoyoldan ayrılıp Kavala’ya uğradık.

Selanik-Kavala

Kavala, Osmanlı etkisinin çok daha fazla görüldüğü bir kent. Fazla zaman geçiremedik, 20 dakika kadar limanda durduktan sonra yolumuza devam ettik.

Selanik-Kavala2

Güzel bir kent. Çıkış tarafında güzel sahilleri de var. Ama kısa süreli bir ziyaret en ideali bence.

Kavala çıkışında meşhur Kavala kurabiyesi yapan bir yere uğradık. Biz bir nevi un kurabiyesi olan bu kurabiyeyi pek beğenmediğimizden almadık ama diğer yolcular kutu kutu aldılar. Seveni çok herhalde.

Öğle yemeği için yine yol üzerinde olan İskeçe’ye de uğradık.

Selanik-İskece

Meydanında güzel bir saat kulesi olan, orta büyüklükte, güzel bir kent. Pazar günü olduğu için bir çok yer kapalıydı ama karnımızı doyurup güzel birer kahve içebildik.

Burada sonra İpsala Sınır kapısına devam ettik. Yunan tarafını sorunsuzca çıktıktan sonra Yunan duty free’sine girdik. Fiyatlar çok farklı olmasa da, dönüşte bizim tarafa uğramayacağımız için son ihtiyaçlarımızı buradan karşıladık. Sonrası Türk tarafı sınır geçişi ve İstanbul.

Son Söz

Selanik ve Halkidiki’yi çok sevdik. Selanik’te bir gün geçirmek bize yetmedi. En az iki tam gün geçirilecek bir şehir. Gündüz ve gece sokakları ayrı güzel olan, kordon boyunda neşeli tavernaları olan, bir çok kez gidilebilecek bir şehir.

Halkidiki bölgesi de güzel ancak Selanik üzerinden gitmek gerekiyor ve İstanbul’dan epey uzak kalıyor. Denize girmek için bu kadar mesafe gitmeyi göze alacaksanız, gidilecek daha güzel yerler var. Yine de doğal Yunan köylerini ve tertemiz denizini görmek için bir kez de olsa gidip görmek lazım.

Gürkan, Haziran 2014

Yunanistan ile ilgili diğer yazılarımıza da göz atmak isterseniz buyrunuz ⇒ Yunanistan Yazıları