İstanbul – Gaziantep için benim seyahat tercihim uçak oldu. Sabiha Gökçen Havalimanından Pegasus firması ile uçtum. Yıl içinde fiyatları takip ederseniz çok uyguna bilet bulabiliyorsunuz, hele hafta içi gitme şansınız oluyorsa. İlk olarak bunu belirteyim.
Gaziantep denildiğinde ilk akla gelen haliyle yemek oluyor. Tam bir gastronomi şehri olduğu su götürmez bir gerçek. Bu bölgenin yemek konusunda haklı bir ünü var; Adana, Hatay, Mardin, Şanlıurfa ve Gaziantep.
Gaziantep için sadece yemek yenilebilecek bir yer demek şehre büyük haksızlık olur. Tabi eski dönemlerde İpek ve baharat yolunun en önemli duraklarından biri olduğu düşünülürse, yemek konusundaki gelişmişliğini açıklamak daha kolay olacaktır.
Unesco’nun yaratıcı şehirler ağı listesine gastronomi alanında girmeyi başarmış bir şehir, Gaziantep. Listeyi merak edenler ve gurur duymak isteyenler şuradan bakabilir. Unesco Yaratıcı Şehirler Listesi
Benim deneyimlediğim yerler şöyle;
Küşlemeci Halil Usta. Burası Zeugma Müzesi’nin hemen arkasında bulunuyor ve ününün hakkını kesinlikle sonuna kadar veriyor.
Adını aldığı kebap tabi ki ilk tercih olmalı, kesin ve net. Çok lezzetli küşleme yapıyor. Halil Usta’yı da işinin başında görünce hala neden bu kadar başarılı bir yer olduğunu hemen anlıyorsunuz.
Küşleme ile birlikte gelen salata da ayrıca çok güzel. Bitirirseniz korkmayın hemen tazeliyorlar ama salata ile doyma riski var :)
İmam Çağdaş. Sanırım ünü şehri aşmış lokanta burası. Şehrin merkezinde, Bakırcılar çarşısının içi denebilecek bir bölgede. Ününden dolayı da sürekli dolu.
Kuşbaşılı Ali Nazik kebabı ve havuç dilim baklavası ilk tercihler olabilir. Ünü, lezzetinin önüne geçmiş gibi geldi bana. Biraz pahalı olması da sanırım bu ünden kaynaklanıyor.
Kasap Halil Usta. Sanırım Antep’de adınız Halil ise direk kebapçı olarak hayata başlıyorsunuz :)
Tugay semtindeki lokantada her türlü kebap çeşidi menüde mevcut ama özellikle beyran çorbası ve fıstıklı pidesi ile ününün hakkını veriyor.
Çok fazla yiyerek bu lezzetten sakın mahrum kalmayın. Tatlı olarak böyle farklı bir lezzet denemediğinize eminim.
Koçak Baklava. Gaziantep dendiğinde olmazsa olmazlardan biri de tatlı. Yani baklava, bu konuda ilk söylenilen isim de Koçak Baklava.
Gaziantep’de çok yerde tatlı yedim. Baklava aldım. Kötüsüne rastlamadım diyebilirim. İçindeki fıstık oranı, şerbet miktarı, hamurunun kalınlığı, kaç kat olması gerektiği üzerine bir sürü şey dinledim. İstanbul dönüşü eşe dosta nereden alayım dediğim zaman herkes ağız birliği etmişcesine Koçak ismini verdi. Fakat açıkça söylüyorum, fiyat lezzet oranına bakarsak bu kadar farka değmediği kanaatindeyim. Evet güzel ama, sağındaki solundaki baklavacıların tadı kötü veya aralarında çok fark var denemez. Gaziantep’e gelip de bir şey yediğiniz zaman psikolojik olarak kötü gelme ihtimali yok :)
Tahmis Kahvesi. Şehre geldiğinizde Zeugma ziyaretinden önce veya sonra uğramanızı şiddetle tavsiye ettiğim Bey Mahallesi var. Restore edilen eski yerleşim yeri. Yoruldunuz, oturup şöyle bir tarihin içinde zahter (dağ kekiği) çayı olsun, menengiç kahvesi olsun, türk kahvesi olsun içmek isteyeceksiniz işte size mükemmel öneri.
Ben keşfettim dermişim. Yok yok zaten Gaziantep dendiğinde ilk söylenilen yerlerden biri de Tahmis Kahvesidir. Merkezde bulunur. Bey Mahallesine ve Bakırcılar çarşısına çok yakındır, hatta içi denebilir.
Gaziantep’in kahvesi olarak ün yapan menengiç kahvesinin ve zahter çayının en güzelini içebileceğiniz yerlerinin başında gelir. Eski binası, sunumu ile kesinlikle memnun ayrılacağınız bir mekandır.
Özellikle yukarıda gördüğünüz ikramı sizi mutlu eder. Ben hala internet üzerinde sipariş ile buradan, kuruyemiş, menengiç ve zahter alıyorum.
Bakırcılar Çarşısı. Merkez’de bulunan çarşı, zanaatkarlar yeridir. Eskinin dericileri, bakırcıları, kalaycıları burada bulunur. Şimdi şimdi turizm ile birlikte fıstıkçılar, baharatçılar veya yeme içme yerlerinin sayısı da çarşı içinde hayli çoğalmış durumda.
Bırakın herhangi bir şey almayı, burada gezmek, buranın havasını solumak bile size kendinizi iyi hissettirecektir.
Bakırcılar Çarşısı dendiği zaman büyük bir alan düşünün. İçinde hanlar, pasajlar, sokaklar var. Gezilecek çok yer var. Çarşının merkez tarafından başladığı yerde meydan var. Kolaylıkla bulabileceğiniz bir yer. Fotoğrafını da aşağıya bırakayım göz aşinalığınız olsun.
Bey Mahallesi
Zeugma Müzesi ne kadar kıymetli ise, Gaziantep’e gelip Bey Mahallesini gezmeden dönüyorsanız, şehri gezmemiş olarak da kabul edilebilirsiniz.
Kentin merkezindeki mahalle, yıllardır atıl durumdayken, 2007 yılında Büyükşehir Belediyesi Koruma Uygulama Denetim Bürosu (KUDEB) öncülüğünde sokak sağlıklaştırma projesi ile evler restore edilerek, şimdiki haline getirdi.
Mahalle, tarihi taş konakları ve müzeleri ile tam bir turizm merkezi haline gelmiş durumda. Mahallede bulunan “Atatürk Evi”, “Oyun ve Oyuncak Müzesi”, “Hasan Süzer Etnografya Müzesi” ve “Ali İhsan Göğüs Müzesi” de ya ücretsiz olarak ya da 2 TL gibi cüzi bir ücret ile ziyaretçilere hizmet veriyor.
Atatürk Evi. Girişi 2 TL olan müze için çok büyük bir yer düşünmeyin. Yarım saatte gezip görebileceğiniz küçük bir mini müze. Bu taş evlerin içini geziyor olmak için bile ziyaret edilebilir.
Youtube kanalımızda video paylaşmıştık.
Oyun ve Oyuncak Müzesi. İstanbul da bulunan Sunay Akın Oyuncak müzesi (Yazımız mevcuttur.:) ile kardeş müze olarak hizmet veriyor.
Aynı girişten hem Ali İhsan Göğüs Müzesi’ni hem de Oyun ve Oyuncak müzesini gezebiliyorsunuz. Bu müzelerin sokağı özellikle sosyal medyada çok popüler olduğundan kesin görmüşsünüzdür.
Saklambaç oynayan çocuklar ile fotoğraflar baya baya popüler. Müze iki katlı, çok güzel eski oyuncakları görmek sizi mutlu edecektir.
Ali İhsan Göğüs Müzesi. Oyuncak müzesinin ön bölümündeki yapıda bulunuyor. Ücretsiz gezebilirsiniz. Gazeteci ve siyasetçi olan Ali İhsan Göğüs’ün yaşamını yakından tanıma şansı buluyorsunuz.
Hasan Süzer Etnografya Müzesi restorasyon çalışması sebebi ile açık olmadığı için gezme şansı bulamadım ama hepsi birbirine çok yakın yerlerde. 1-2 saat içinde tüm müze binaları gezebilirsiniz. 1-2 saat de mahalleyi gezmeye ve bir kahve, çay içmeye ayırırsanız, mutlu olarak ayrılırsınız.
Yine youtube kanalımızda Bey Mahallesi için de kısa bir videomuz var.
Bey Mahallesi için daha uzun uzun yazmaya gerek yok sanırım, eski taş evler,
binaların içine yapılmış kafeler, ki oturun biraz soluklanın iyi gelecektir.
Bu bölgede 19. yy’a ait Kurtuluş Cami’si de restore edilmiş. Burayı da görmenizi tavsiye ederim.
Dışı kadar içi de güzel bir yapı.
Gaziantep’in bir de dünyada büyüklük olarak nadir olan parkı var. Merkezden başlayan park hakikatten çok uzun, içinde oturma alanları, kafeler, spor alanları var. Zamanınız varsa dolaşmak için çok ideal.
Evet, artık gelelim asıl yerimize…
Zeugma Müzesi
Gaziantep’e, yemeye içmeye gelmiş olabilirsiniz, müze çok ilginizi çekmiyor olabilir ama burası fikrinizi değiştirecektir.
Belkıs/Zeugma Antik Kenti, Nizip İlçesi, Belkıs Köyü sınırları içerisinde Fırat Nehri’nin kıyısında kurulmuş bir kent. Aslında müzenin olduğu yer ile bir alakası yok.
Kendi döneminde nüfusu 80.000’e kadar çıkmış kent o dönem için en büyük yerleşim yerlerinden biri olarak kabul ediliyor.
Zeugma, değişik dönemlerinde değişik isimlerle anılmış.
Bilinen en eski ismi; Büyük İskender’in generallerinden Selevkos Nikator, kendi adıyla, Fırat Nehri’nin adını birleştirerek verdiği “Selevkos Euphrates ( Fırat’ın Silifkesi )” adı.
Roma hakimiyetine girdiğinde (1. yy) köprü, geçit anlamına gelen “Zeugma” adını alıyor.
80 bin kişilik nüfus size çok gelmediyse şöyle kıyaslayabilirsiniz. Antakya (Antiokheia) ile İskenderiye’den (Aleksandreia)’dan daha küçük, Atina (Athena) ile aynı büyüklükte. Pompei ve şimdi dev bir metropol olan Londra (Londinum)’dan ise birkaç kat büyük.
1987 yılında ilk kazı çalışması başlayana kadar, tam anlamıyla talan edilmiş. Dünyanın her yerinden tarihi eser hırsızları, dünyanın en nadide mozaik ve diğer eserlerini parça parça kaçırmışlar.
Tarihimizin kıymetini bilmediğimiz için ancak 1987’de arkeolojik çalışmalar başlamış fakat bu sefer de Hasankeyf’in başına gelen buranın da başına gelmiş. Baraj yapımı sebebi ile vizyonsuz, kişiliksiz, cahil cühela yöneticilerin bitmemesi, neyin daha değerli olduğunu kavrayamaması yüzünden, bu bölge de su altında kalmış.
2000 li yıllara kadar, gasp, talan devam etmiş. Korumak için o kadar geç kalınmış ki dünya üzerinde 1 tane bulunan bir heykel, sadece 6 tane bulunan mozaikler, çeşitli ülkelerin müzelerini süslemeye gitmiş.
Müzeyi gezerken bu eksik parçaları gördüğünüzde içiniz cız ediyor. Dünya’nın en büyük antik kentinden geriye kurtarabildiğimiz şeyler çokmuş gibi görünmesine rağmen aslında bir avuç.
Müze girişi 20 TL, müze kartlar geçerli. Ben 10 TL vererek kulaklık aldım kesinlikle tavsiye ediyorum. Eserleri boş boş izlemek yerine haklarında bilgi almak çok daha keyifli. Ayrıca her mozaik için numaralandırma olduğundan, nereden, ne zaman çıkartılmış, önemi ne öğreniyorsunuz.
Her şeye rağmen Gaziantep Büyükşehir Belediyesi’ne teşekkür edilmesi gerekiyor. Son dönemde çalışmalara destek vermeseler sanırım elimizde bu eserler de olmayacaktı. Ayrıca yurt dışındaki eserlerin ülkeye iadesi konusunda da hükümet ile iş birliği yaparak ciddi bir caba gösterilmiş ve geri alınan mozaikler olmuş.
Bu inanılmaz mozaiklerin hepsinin tek tek hikayeleri için şuradan da bilgi alabilirsiniz. Zeugma Mozaik Hikayeleri
Bazı mozaikler çok nadide, çok değerli. Eşi benzeri olmayanlar var, türünün tek örnekleri var. Siz yukarıda verdiğim linkten okuyabilirsiniz. Ben sadece 2-3 tanesine değinmek istiyorum.
Ares (Mars) Heykeli, müzenin en değerlilerinden biri. Roma dönemine ait 1,50 m boyunda bronz bir Mars heykeli. “Mars” Roma’da çok önemli bir tanrı. Bereketi ve gücü simgeleyen savaşçı tanrı. Yaklaşık 1800 yıl toprağın altında kalanmış bronz bir heykel. Mars heykelinin üzerinde bir de yanık izi var. Arkeologlar bunun M.S 252’de Parthlar‘ın, Zeugma’yı ele geçirerek yakıp yıkmasından kalan izler olduğunu düşünüyorlar. Şehrin tarihsel hikayesinin bir yansıması bu heykel ayrıca diğer Mars heykellerinden farklı olarak, boyutu büyük ve elinde tarım için kullanılan bir alet tutan tek mars heykeli.
Çingene Kızı (Gaia), müzemizin göz bebeği, en ünlüsü. Çok başarılı bir pazarlama faaliyeti olduğu da su götürmez. Böylesine güzel bir simge herkesin ilgi ve dikkatini çektiği gibi çok da merak uyandırıyor. Müzeyi de buna göre dizayn etmiş ve bu mozaiği görmek için büyülü bir geçitten geçirmişler.
1992 yılındaki kazılardan çıkarılan bu güzel kızımızı arkeologlar çingeneye benzetince ismi öyle kalmış. Mozaikteki asma figürlerinden yola çıkarak aslında bu kızın tanrıça Gaia olma olasılığınında yüksek olduğu düşünülüyor.
Çingene kızımız minicik ve aslında gerçek yeri tek başına değil. Büyük bir mozaiğin parçası ama ona ayrı bir önem atfedilerek, biraz gizem, biraz sihir ile müzenin popülaritesi de artsın diye onu yalnız başına bırakmışlar.
“Kahvaltı Sofrasındakiler” mozaiği de çok güzel korunmuş parçalardan oluşuyor. Üstündeki yazının dünyadaki diğer örneklerinden farklı bir anlamı var. “Oceanos ve Tethys” Mozaiği de ayrıca en etkileyici olanlarından biri.
Mozaik sanatçısının imzasını taşıması açısından, Dünya’da sadece 6 adet olduğu söyleniyor ve bu 6 mozaiğin 4 tanesi Zeugma’da. Muhteşem bir miras.
Yeni arkeolojik bulgular ve farklı mozaik örnekleri ile müze ek binası ile büyümeye devam ediyor. Müzenin tek kötü tarafı hediyelik eşyaların olduğu bölüm. Hepsi dandik, kalite ve estetikten uzak, böyle bir müzeye çok daha kaliteli ürünler yakışır. Ben çıkışta almak istedim ama alacak bir şey bulamadım. Elimde güzel bir Çingene Kızı illüstrasyonu olmadan çıktım.
Yukarıdaki fotoğrafta da gördüğünüz gibi Zeuma’yı uzaylıların yaptığını ve zıtar vorstaki Yoda’nın da bu işte parmağı olduğunu size ispatlayarak yazımı bitiriyorum.
Gaziantep’e geldiniz, yediğiniz içtiğiniz sizin olsun, gezip gördüğünü anlat dendiğinde, Zeugma’yı, Bey Mahallesi’ni, Parkını anlatabilirsiniz. Kale’yi unutmadım ama gitme fırsatı bulamadığımdan yazamadım. Afiyet olsun.
Barış, Ekim 2019