Etiket arşivi: unesco

Gaziantep | Zeugma Müzesi

İstanbul – Gaziantep için benim seyahat tercihim uçak oldu. Sabiha Gökçen Havalimanından Pegasus firması ile uçtum. Yıl içinde fiyatları takip ederseniz çok uyguna bilet bulabiliyorsunuz, hele hafta içi gitme şansınız oluyorsa.  İlk olarak bunu belirteyim.

Gaziantep denildiğinde ilk akla gelen haliyle yemek oluyor. Tam bir gastronomi şehri olduğu su götürmez bir gerçek. Bu bölgenin yemek konusunda haklı bir ünü var; Adana, Hatay, Mardin, Şanlıurfa ve Gaziantep.

Gaziantep için sadece yemek yenilebilecek bir yer demek şehre büyük haksızlık olur. Tabi eski dönemlerde İpek ve baharat yolunun en önemli duraklarından biri olduğu düşünülürse, yemek konusundaki gelişmişliğini açıklamak daha kolay olacaktır.

Unesco’nun yaratıcı şehirler ağı listesine gastronomi alanında girmeyi başarmış bir şehir, Gaziantep. Listeyi merak edenler ve gurur duymak isteyenler şuradan bakabilir. Unesco Yaratıcı Şehirler Listesi

Benim deneyimlediğim yerler şöyle;

Küşlemeci Halil Usta. Burası Zeugma Müzesi’nin hemen arkasında bulunuyor ve ününün hakkını kesinlikle sonuna kadar veriyor.

Adını aldığı kebap tabi ki ilk tercih olmalı, kesin ve net. Çok lezzetli küşleme yapıyor. Halil Usta’yı da işinin başında görünce hala neden bu kadar başarılı bir yer olduğunu hemen anlıyorsunuz.

Küşleme ile birlikte gelen salata da ayrıca çok güzel. Bitirirseniz korkmayın hemen tazeliyorlar ama salata ile doyma riski var :)

İmam Çağdaş. Sanırım ünü şehri aşmış lokanta burası. Şehrin merkezinde, Bakırcılar çarşısının içi denebilecek bir bölgede. Ününden dolayı da sürekli dolu.

Kuşbaşılı Ali Nazik kebabı ve havuç dilim baklavası ilk tercihler olabilir. Ünü, lezzetinin önüne geçmiş gibi geldi bana. Biraz pahalı olması da sanırım bu ünden kaynaklanıyor.

Kasap Halil Usta. Sanırım Antep’de adınız Halil ise direk kebapçı olarak hayata başlıyorsunuz :)

Tugay semtindeki lokantada her türlü kebap çeşidi menüde mevcut ama özellikle beyran çorbası ve fıstıklı pidesi ile ününün hakkını veriyor.

Çok fazla yiyerek bu lezzetten sakın mahrum kalmayın. Tatlı olarak böyle farklı bir lezzet denemediğinize eminim.

Koçak Baklava. Gaziantep dendiğinde olmazsa olmazlardan biri de tatlı. Yani baklava, bu konuda ilk söylenilen isim de Koçak Baklava.

Gaziantep’de çok yerde tatlı yedim. Baklava aldım. Kötüsüne rastlamadım diyebilirim. İçindeki fıstık oranı, şerbet miktarı, hamurunun kalınlığı, kaç kat olması gerektiği üzerine bir sürü şey dinledim. İstanbul dönüşü eşe dosta nereden alayım dediğim zaman herkes ağız birliği etmişcesine Koçak ismini verdi. Fakat açıkça söylüyorum, fiyat lezzet oranına bakarsak bu kadar farka değmediği kanaatindeyim. Evet güzel ama, sağındaki solundaki baklavacıların tadı kötü veya aralarında çok fark var denemez. Gaziantep’e gelip de bir şey yediğiniz zaman psikolojik olarak kötü gelme ihtimali yok :)

Tahmis Kahvesi. Şehre geldiğinizde Zeugma ziyaretinden önce veya sonra uğramanızı şiddetle tavsiye ettiğim Bey Mahallesi var. Restore edilen eski yerleşim yeri. Yoruldunuz, oturup şöyle bir tarihin içinde zahter (dağ kekiği) çayı olsun, menengiç kahvesi olsun, türk kahvesi olsun içmek isteyeceksiniz işte size mükemmel öneri.

Ben keşfettim dermişim. Yok yok zaten Gaziantep dendiğinde ilk söylenilen yerlerden biri de Tahmis Kahvesidir. Merkezde bulunur. Bey Mahallesine ve Bakırcılar çarşısına çok yakındır, hatta içi denebilir.

Gaziantep’in kahvesi olarak ün yapan menengiç kahvesinin ve zahter çayının en güzelini içebileceğiniz yerlerinin başında gelir. Eski binası, sunumu ile kesinlikle memnun ayrılacağınız bir mekandır.

Özellikle yukarıda gördüğünüz ikramı sizi mutlu eder. Ben hala internet üzerinde sipariş ile buradan, kuruyemiş, menengiç ve zahter alıyorum.

Bakırcılar Çarşısı. Merkez’de bulunan çarşı, zanaatkarlar yeridir. Eskinin dericileri, bakırcıları, kalaycıları burada bulunur. Şimdi şimdi turizm ile birlikte fıstıkçılar, baharatçılar veya yeme içme yerlerinin sayısı da çarşı içinde hayli çoğalmış durumda.

Bırakın herhangi bir şey almayı, burada gezmek, buranın havasını solumak bile size kendinizi iyi hissettirecektir.

Bakırcılar Çarşısı dendiği zaman büyük bir alan düşünün. İçinde hanlar, pasajlar, sokaklar var. Gezilecek çok yer var. Çarşının merkez tarafından başladığı yerde meydan var. Kolaylıkla bulabileceğiniz bir yer. Fotoğrafını da aşağıya bırakayım göz aşinalığınız olsun.

Bey Mahallesi

Zeugma Müzesi ne kadar kıymetli ise, Gaziantep’e gelip Bey Mahallesini gezmeden dönüyorsanız, şehri gezmemiş olarak da kabul edilebilirsiniz.

Kentin merkezindeki mahalle,  yıllardır atıl durumdayken, 2007 yılında Büyükşehir Belediyesi Koruma Uygulama Denetim Bürosu (KUDEB) öncülüğünde sokak sağlıklaştırma projesi ile evler restore edilerek, şimdiki haline getirdi.

Mahalle, tarihi taş konakları ve müzeleri ile tam bir turizm merkezi haline gelmiş durumda. Mahallede bulunan “Atatürk Evi”, “Oyun ve Oyuncak Müzesi”, “Hasan Süzer Etnografya Müzesi” ve “Ali İhsan Göğüs Müzesi” de ya ücretsiz olarak ya da 2 TL gibi cüzi bir ücret ile ziyaretçilere hizmet veriyor.

Atatürk Evi. Girişi 2 TL olan müze için çok büyük bir yer düşünmeyin. Yarım saatte gezip görebileceğiniz küçük bir mini müze. Bu taş evlerin içini geziyor olmak için bile ziyaret edilebilir.

Youtube kanalımızda video paylaşmıştık.

Oyun ve Oyuncak Müzesi. İstanbul da bulunan Sunay Akın Oyuncak müzesi (Yazımız mevcuttur.:) ile kardeş müze olarak hizmet veriyor.

Aynı girişten hem Ali İhsan Göğüs Müzesi’ni hem de Oyun ve Oyuncak müzesini gezebiliyorsunuz. Bu müzelerin sokağı özellikle sosyal medyada çok popüler olduğundan kesin görmüşsünüzdür.

Saklambaç oynayan çocuklar ile fotoğraflar baya baya popüler. Müze iki katlı, çok güzel eski oyuncakları görmek sizi mutlu edecektir.

Ali İhsan Göğüs Müzesi. Oyuncak müzesinin ön bölümündeki yapıda bulunuyor. Ücretsiz gezebilirsiniz. Gazeteci ve siyasetçi olan Ali İhsan Göğüs’ün yaşamını yakından tanıma şansı buluyorsunuz.

Hasan Süzer Etnografya Müzesi restorasyon çalışması sebebi ile açık olmadığı için gezme şansı bulamadım ama hepsi birbirine çok yakın yerlerde. 1-2 saat içinde tüm müze binaları gezebilirsiniz. 1-2 saat de mahalleyi gezmeye ve bir kahve, çay içmeye ayırırsanız, mutlu olarak ayrılırsınız.

Yine youtube kanalımızda Bey Mahallesi için de kısa bir videomuz var.

Bey Mahallesi için daha uzun uzun yazmaya gerek yok sanırım, eski taş evler,

binaların içine yapılmış kafeler, ki oturun biraz soluklanın iyi gelecektir.

Bu bölgede 19. yy’a ait Kurtuluş Cami’si de restore edilmiş. Burayı da görmenizi tavsiye ederim.

Dışı kadar içi de güzel bir yapı.

Gaziantep’in bir de dünyada büyüklük olarak nadir olan parkı var. Merkezden başlayan park hakikatten çok uzun, içinde oturma alanları, kafeler, spor alanları var. Zamanınız varsa dolaşmak için çok ideal.

Evet, artık gelelim asıl yerimize…

Zeugma Müzesi

Gaziantep’e, yemeye içmeye gelmiş olabilirsiniz, müze çok ilginizi çekmiyor olabilir ama burası fikrinizi değiştirecektir.

Belkıs/Zeugma Antik Kenti, Nizip İlçesi, Belkıs Köyü sınırları içerisinde Fırat Nehri’nin kıyısında kurulmuş bir kent. Aslında müzenin olduğu yer ile bir alakası yok.

Kendi döneminde nüfusu 80.000’e kadar çıkmış kent o dönem için en büyük yerleşim yerlerinden biri olarak kabul ediliyor.

Zeugma, değişik dönemlerinde değişik isimlerle anılmış.
Bilinen en eski ismi; Büyük İskender’in generallerinden Selevkos Nikator, kendi adıyla, Fırat Nehri’nin adını birleştirerek verdiği “Selevkos Euphrates ( Fırat’ın Silifkesi )” adı.

Roma hakimiyetine girdiğinde (1. yy) köprü, geçit anlamına gelen “Zeugma” adını alıyor.

80 bin kişilik nüfus size çok gelmediyse şöyle kıyaslayabilirsiniz. Antakya (Antiokheia) ile İskenderiye’den (Aleksandreia)’dan daha küçük, Atina (Athena) ile aynı büyüklükte. Pompei ve şimdi dev bir metropol olan Londra (Londinum)’dan ise birkaç kat büyük.

1987 yılında ilk kazı çalışması başlayana kadar, tam anlamıyla talan edilmiş. Dünyanın her yerinden tarihi eser hırsızları, dünyanın en nadide mozaik ve diğer eserlerini parça parça kaçırmışlar.

Tarihimizin kıymetini bilmediğimiz için ancak 1987’de arkeolojik çalışmalar başlamış fakat bu sefer de Hasankeyf’in başına gelen buranın da başına gelmiş. Baraj yapımı sebebi ile vizyonsuz, kişiliksiz, cahil cühela yöneticilerin bitmemesi, neyin daha değerli olduğunu kavrayamaması yüzünden, bu bölge de su altında kalmış.

2000 li yıllara kadar, gasp, talan devam etmiş. Korumak için o kadar geç kalınmış ki dünya üzerinde 1 tane bulunan bir heykel, sadece 6 tane bulunan mozaikler, çeşitli ülkelerin müzelerini süslemeye gitmiş.

Müzeyi gezerken bu eksik parçaları gördüğünüzde içiniz cız ediyor. Dünya’nın en büyük antik kentinden geriye kurtarabildiğimiz şeyler çokmuş gibi görünmesine rağmen aslında bir avuç.

Müze girişi 20 TL, müze kartlar geçerli. Ben 10 TL vererek kulaklık aldım kesinlikle tavsiye ediyorum. Eserleri boş boş izlemek yerine haklarında bilgi almak çok daha keyifli. Ayrıca her mozaik için numaralandırma olduğundan, nereden, ne zaman çıkartılmış, önemi ne öğreniyorsunuz.

Her şeye rağmen Gaziantep Büyükşehir Belediyesi’ne teşekkür edilmesi gerekiyor. Son dönemde çalışmalara destek vermeseler sanırım elimizde bu eserler de olmayacaktı. Ayrıca yurt dışındaki eserlerin ülkeye iadesi konusunda da hükümet ile iş birliği yaparak ciddi bir caba gösterilmiş ve geri alınan mozaikler olmuş.

Bu inanılmaz mozaiklerin hepsinin tek tek hikayeleri için şuradan da bilgi alabilirsiniz. Zeugma Mozaik Hikayeleri

Bazı mozaikler çok nadide, çok değerli. Eşi benzeri olmayanlar var, türünün tek örnekleri var. Siz yukarıda verdiğim linkten okuyabilirsiniz. Ben sadece 2-3 tanesine değinmek istiyorum.

Ares (Mars) Heykeli, müzenin en değerlilerinden biri. Roma dönemine ait 1,50 m boyunda bronz bir Mars heykeli. “Mars” Roma’da çok önemli bir tanrı. Bereketi ve gücü simgeleyen savaşçı tanrı. Yaklaşık 1800 yıl toprağın altında kalanmış bronz bir heykel. Mars heykelinin üzerinde bir de yanık izi var. Arkeologlar bunun M.S 252’de Parthlar‘ın, Zeugma’yı ele geçirerek yakıp yıkmasından kalan izler olduğunu düşünüyorlar. Şehrin tarihsel hikayesinin bir yansıması bu heykel ayrıca diğer Mars heykellerinden farklı olarak, boyutu büyük ve elinde tarım için kullanılan bir alet tutan tek mars heykeli.

Çingene Kızı (Gaia), müzemizin göz bebeği, en ünlüsü. Çok başarılı bir pazarlama faaliyeti olduğu da su götürmez. Böylesine güzel bir simge herkesin ilgi ve dikkatini çektiği gibi çok da merak uyandırıyor. Müzeyi de buna göre dizayn etmiş ve bu mozaiği görmek için büyülü bir geçitten geçirmişler.

1992 yılındaki kazılardan çıkarılan bu güzel kızımızı arkeologlar çingeneye benzetince ismi öyle kalmış. Mozaikteki asma figürlerinden yola çıkarak aslında bu kızın tanrıça Gaia olma olasılığınında yüksek olduğu düşünülüyor.

Çingene kızımız minicik ve aslında gerçek yeri tek başına değil. Büyük bir mozaiğin parçası ama ona ayrı bir önem atfedilerek, biraz gizem, biraz sihir ile müzenin popülaritesi de artsın diye onu yalnız başına bırakmışlar.

“Kahvaltı Sofrasındakiler” mozaiği de çok güzel korunmuş parçalardan oluşuyor. Üstündeki yazının dünyadaki diğer örneklerinden farklı bir anlamı var. “Oceanos ve Tethys” Mozaiği de ayrıca en etkileyici olanlarından biri.

Mozaik sanatçısının imzasını taşıması açısından, Dünya’da sadece 6 adet olduğu söyleniyor ve bu 6 mozaiğin 4 tanesi Zeugma’da. Muhteşem bir miras.

Yeni arkeolojik bulgular ve farklı mozaik örnekleri ile müze ek binası ile büyümeye devam ediyor. Müzenin tek kötü tarafı hediyelik eşyaların olduğu bölüm. Hepsi dandik, kalite ve estetikten uzak, böyle bir müzeye çok daha kaliteli ürünler yakışır. Ben çıkışta almak istedim ama alacak bir şey bulamadım. Elimde güzel bir Çingene Kızı illüstrasyonu olmadan çıktım.

Yukarıdaki fotoğrafta da gördüğünüz gibi Zeuma’yı uzaylıların yaptığını ve zıtar vorstaki Yoda’nın da bu işte parmağı olduğunu size ispatlayarak yazımı bitiriyorum.

Gaziantep’e geldiniz, yediğiniz içtiğiniz sizin olsun, gezip gördüğünü anlat dendiğinde, Zeugma’yı, Bey Mahallesi’ni, Parkını anlatabilirsiniz. Kale’yi unutmadım ama gitme fırsatı bulamadığımdan yazamadım. Afiyet olsun.

Barış, Ekim 2019

Lvıv

Ukrayna’nın herhangi bir yeri ile ilgili bir yazı yazmak kanaatimce büyük bir risk almaktır. “Ön yargıyı parçalamak, atomu parçalamaktan zordur” diyor, Albert Einstein. Bizim ülkemizin bakışını yansıtan en doğru söz bu sanırım. Çabamız ön yargınızı kıracak bir yazı kaleme almak.

Bir grup seyahati olarak 12:30’da Türk Hava Yolları ile Ukrayna’nın Polonya sınırında bulunan Lviv’e seyahatimiz başlıyor.

Lviv 1

Atatürk Havaalanında rahat bir çıkış işlemleri süresi geçiriyoruz. Bu zamanın kısalması ve sorunsuz geçmesi seyahatimizi organize eden İnventive House daki arkadaşlarında çabası ile olduğu muhakkak. Yolculuğumuz 2 saat sürüyor.

lviv 2

Lviv, Ukrayna’nın en batısı ve rahatlıkla en Avrupalı şehri diyebiliriz. Havalimanından 1 saat süren bir otobüs yolculuğu ile şehir merkezine varılıyor. Otelimiz ise şehre 15 dakika yürüme mesafesinde, nefis, dev bir korunun ucundaki, 4 yıldızlı Dnister Premier Otel.

lviv 3

Otel odası gayet iyi durumdaydı, çok rahat ettiğimi söyleyebilirim. Ayrıca tur firmamızın burayı tercih etmesine merkeze uzak diye ilk başta şikayetçi olduysak da, öylesine bol bir oksijenle uyandım ki, her sabah öylesine dinç ve dinlenmiş kalktım ki sonrasından şükranlarımı sundum burasını tercih edenlere.

Lviv, Ukrayna’nın özellikle iç turizminde hayli ciddi bir yer tutuyor. Şehir başkent Kiev’den sonra en çok turist alan yer. Şehir merkezi olarak kabul edilen Rynok (Pazar) Meydanını görünce buna hiç şaşırmıyor insan, her yer sanki özenle dizayn edilmiş gibi duruyor.

Lviv 4

Şehir 2014 yılı itibari ile 758 yıllık. 1256 yılında kurulduğu söyleniyor. 2008 yılında şehir merkezi UNESCO tarafından Dünya Kültür Mirası olarak kabul edilmiş.

Birinci gün otele yerleştikten sonra akşam yemeğine kadar çıkıp şehrin kokusunu almaya çalıştım. Sokaklarını boş boş dolaştım. Öylesine rahat bir şehir ki Lviv, gezerken dinleniyorsunuz sanki.

Lviv 33

Ayrıca devasa şehirlerden değil, tempolu bir yürüyüşle, merkezin etrafındaki tüm sokakları 3-4 saatte gezebiliyorsunuz.

Lviv 6

Turizmden beslendiği daha ilk bakışta belli oluyor. Sokaklarının düzenli ve temiz oluşu, her ayrıntıya dikkat edilerek, tabelaların, görsel sanat ürünlerinin yerleştirilmesi, geniş araç girişi olmayan alanlar ve heykeller ile süslü köşeler…

Lviv 34

Galiçya-Volinya Prensi Danylo Halytsky’nin kurduğu söylenen bu şehre prens oğlu Leo’nun adını vermiş. Rusça’da Lvov, Ukraynaca’da Lviv kelimesi aslan anlamına geldiğinden şehirde aslanlı heykellerin oranı da oldukça fazla.

Lviv 7

Özellikle şehrin merkezindeki binaların kenarları bile çeşitli figürlerle süslenmiş.

Lviv 8

Tarihi dokunun çok iyi korunmuş ve çok iyi restore edilmiş olduğu göze çarpan ilk unsur.

Lviv 35

Bu korunmuşlukla birlikte, sokaklara görsel açıdan da estetik katan bir ekip var ve bu ekip sürekli bir şeyleri dizayn ediyor gibi. Bu durum şehrin sokaklarını gezerken, açık hava müzesindeymişsiniz ve hiç bir ayrıntıyı kaçırmamalıymışsınız gibi hissetmenize neden oluyor. Ben çok keyif aldım.

Lviv 9

Lviv’de sokaklarda o kadar fazla irili ufaklı sanat eseri ve sanat eseri diyebileceğimiz güzellikte objeler var ki, (yukarıdaki fotoğraf gibi) şehirde görsel olarak doyuyorsunuz. Aşağıdaki videoda  da House of Legends adlı binanın ünlü cephesini görebilirsiniz.

Bizim şehircilik anlayışımız ile Avrupalının şehircilik anlayışı arasındaki fark burada ortaya çıkıyor. Biz tarihi şehirlerimizi bile özensiz ve estetikten yoksun binalarla, insanların yaya olarak gezmesi gereken yerleri taşıtlarla, sokaklarımızı çirkin tabelalarla boğuyoruz. Oysa Avrupa’nın normal şehirleri bile düzenli yerleştirilmiş sanatsal objelerle ve binaların yapısı ile korunuyor. Hele, şehir tarihi bir dokuya sahipse… Misal Prag. Sadece resimleri inceleyin söylemeye çalıştığım şeyi daha iyi anlayacaksınız.

Lviv 15

İkinci güne şehre tepeden bakan bir noktadan başlıyoruz. Bu nokta şehrin yüksek yerlerinden ve tüm şehri yukarıdan görüyor. Ayrıca buraya çıkış tam bir doğa yürüyüşü gibi.

Otobüsten tepe noktasına 10 dakikalık yürüyüşümüz esnasında etrafımızdaki heykeller dikkatimi çekiyor. Bilgim yok maalesef ama dini objeler olduğu kesin.

Lviv 10

Tepeden şehrin görünüşü çok etkileyici değil. Şehrin içi tepesinden daha göz alıcı ise de tepe noktasının güzel kısmı yeşillik ve ağaçlık olması. Bu noktadan çektiğim fotoğraflar pek başarılı değil fakat birini daha anlaşılır olması için ekleyelim.

Lviv 11

Tepeden inişi yaya olarak yapmayı tercih ettik. Otobüsümüzü bırakarak şehrin dışından merkeze doğru yürüyüşümüz esnasında şehrin arkalarda kalmış sokaklarını da gezme şansı bulmuş olduk.Bu rota içinde benim için en güzel kısım, eski kitapların satıldığı alan oldu.

Lviv 20

Lviv’in ilk matbaasını kuran İvan Bodaroviç’in heykeli etrafında toplanan satıcı ve alıcı kitap severler, bizim sahaflar tadında.

Kitap alanının yakınlarında Meryem’in Yükselişi Kilisesi (Assumption Church) tarihi bir değere ve Romanesk tarzı diye adlandırılan çan kulesi ile de görsel bir güzelliğe sahip. Aslında yapının bulunduğu alan bir kompleks ve içinde farklı yapılar mevcut.

Lviv 21

Rehberimizin eşliğinde Lviv’in meşhur Kültür Mirası Rynok (Pazar) Meydanı”na yürüyoruz. Yürüyüşümüz esnasında ara bir sokak ve dükkan örneği aşağıdaki gibi.

Lviv 22

Meydan ile ilgili yazımızın üst kısmında kısa bir bilgi vermiştim. Hakikaten gördüğüm en güzel korunmuş ve restore edilmiş yerlerden biri.

Lviv 32

Pazar (Rynok) Meydanının dört köşesini 4 Mitolojik heykel Diana, Neptün, Adonis ve Amphitria heykelleri süslüyor.

Lviv 31

Tam ortasında ise restorasyonu tamamlanmış belediye binası var.

Lviv 5

Meydana çıkan sokaklar arnavut kaldırımı taşları ile döşenmiş ve temizliğine çok önem verildiği belli oluyor. Belediye binasını merkez aldığımızda etrafındaki tüm binalar restorasyon geçirmiş ve hala geçiriyor.

Lviv 37

Meydanın en önemli yapılarından biri de Barok,Gotik ve Rönesans mimarisinin birleşimi Latin Kilisesi (The Latin Cathedral). Ortaçağın en önemli yapılarından biri. Ben gezerken içeride ayin vardı, kenardan sessizce izledik. İçeride fotoğraf çekilmesini istemiyorlardı, çekmedim. Dışarıda da çekmediğimi daha sonra farkettim :) Sadece şu vasat resim var elimde.

Lviv 38

Meydanla ilgili tek tek her ayrıntıyı verme şansım maalesef yok ama gezebildiğimiz kadarı ile Rynok Meydanı kabaca budur. Fakat şunu söyleyebilirim tüm binalarının değişik bir hikayesi var. Bazılarına girilip en üst katına kadar çıkılabiliyor. Benim böyle bir şansım olmadı.

Artık yorulduk ve yemek saati geldi. Öğle yemeği için tur firmamiz Darwin restoranı tercih etmiş. Cok leziz bir balık ve çok iyi bir Massandra kırmızı şarabı içtik. Tercih ederseniz memnun kalırsınız. Restoranı bulmak çok kolay, çok ünlü Oil Lamp Restaurant and Muse’ün hemen yanında.

lviv 25

Lviv bu konuda kafeleri ile ünlü olduğu kadar restoranlarıyla da kayda değer bir şehir. Sizler tercihinizi, çok başarılı bulduğum Ukraine All About U sitesini inceleyerek yapabilirsiniz.

Burada Ignacy Lukasiewicz’e de kısaca değinelim. Modern anlamda gaz lambasının keşfini, yukarıda fotoğrafını gördüğünüz binada yani Lviv’de yaptığı söyleniyor.

Lviv 26

Buraya gelen herkesin yaptığını doğal olarak ben de yaptım.

Lviv 27

Öğle yemeğimizin ardından şehri gezmeyi sürdürdük, kiliselere girdik, sokaklarını gezdik. Dükkanları inceledik.

Lviv 28

Lviv beğenilmeyi hakeden bir şehir olarak tüm güzelliğini sunuyor size.

Lviv 23

Yukarıdaki fotoğraf Lviv’in meşhur çikolata dükkanının cephesi. 2014 yılından sonra belediye kararı ile kaldırılacakmış. Belediye dış cephelerde tarihi olmayan hiç bir yapılaşmaya müsaade etmiyor dediler. Lviv’e gittiğinizde buraya uğramanızı ve en üst katında kahve içip, çikolata yemenizi öneririm.

Lviv 24

En üst kata çıkış merdivenleri sizi de büyüleyebilir.

Üçüncü ve son günümüzde, sabah otobüsle hızlı bir şehir turu atıyoruz. Özellikle Aziz George Katedrali (St. George Cathedral) görülmeye değer. Yunan katolik katedrali, rokoko tarzı mimarisi ile şehre tepeden bakıyor.

Lviv 16

Ermeni Katedrali (The Armenian Cathedral) şehrin bir diğer görsel değeri. 1500’lu yıllarda yapılmış. Ağırlıklı Gotik tarz kullanılmış.

Lviv 29

Bu kilisenin şöyle bir hikayesi var, Osmanlı şehri kuşattığı zaman kulesi yıkılıyor. Orijinal çan kulesi 1571 yılında yapılmış. Yıkıldıktan sonra 19. yy’da aslına uygun olarak restore edilmiş.

Son olarak  Aziz Kilisesi (The Church of Sts. Olha and Elizabeth) 1911 yılında yapılmış. Roma ve Yunan Katolik kilise örneği.

Lviv 17

Lviv’de son gün öğle yemeğimizi, şehrin dışına Sovyetler zamanından kalma kahve ve bira tadımı için gittiğimiz Galician Restoranda yiyoruz. Turumuza bu restoranda yemek dahil olduğundan, yemek fiyatlarını bilmiyorum ama duyduklarım doğru ise şehrin en pahalı restoranı burasıymış. Pazarlık yapmadan, fiyat öğrenmeden sakın bir şey yiyip içmeyin dediler.

Bu bölge madenler gibi bir yapı içerisinde değişik bir atmosfer. Ben çok kasvetli bulduğum için beğenmedim.

Öğleden sonra Svoboda Meydanına geliyoruz. Avrupa’nın en güzel opera binalarından biri Svoboda meydanında, The Lviv Theatre of Opera and Ballet.

Lviv 30

Bina muhteşem mimarisi ile Ukrayna’nın da simgelerinden biri, dışı kadar içerisi de mükemmel işlenmiş bir yapı.

Lviv 12

Özellikle damat ve gelinler günün her saati burada. Opera’nın içini 10 grivna (yaklaşık 2,5 TL) vererek gezebiliyorsunuz.

Meydanın üzerinde Ukrayna’nın milli kahramanı Shevchenko’nun heykeli bulunuyor. Meydanın etrafı restore edilmiş sokak ve binalar ile Rynok Meydanına bağlanıyor.

Gece Hayatı

Lviv’in gece hayatı için her ne kadar canlıdır derlerse de, Ukrayna’nın diğer şehirlerindeki dev disko, kumarhane, karaoke konsepti bu şehirde yok. Ben özellikle son gece yemek yediğimiz Fashion Clup‘ı beğendim. Burası saat 22:00’ye kadar restoran olarak hizmet verdikten sonra alt katın orta alanı boşaltılarak disko bar oluyor. Bileğinize bir kağıt bant takılıyor ve kalabiliyorsunuz. Bu bant 100 grivna (25 TL). Ust katta karaoke bar var. Rynok Meydanında bulunan mekan çok büyük bir yer değil.

Diğer çok bilinen bir disko bar ise Metro Clup. Gidenler çok kalabalık olduğunu söyledi. Ben gitmedim. Merkeze 10-15 dakika mesafede.

Merkezdeki diğer bir bar ise buraya gelen herkesin dilinde olan sado-mazo kafe (Masoch Cafe). İçeride kırbaçları ile gezen kızlar var. Sabah bir şey olmuyor ama akşam saatlerinde içeri girip çıkarken kırbacı yiyorsunuz. Yiyen arkadaşım oldu, ben kapısındaki Leopold Ritter von Sacher-Masoch heykeli ile ilgilenmeyi tercih ettim. Merak da bir yere kadar sonuçta.

Gece gezmelerine düşkünseniz ve şehrin gündüz gezmeleri sizi yormuyorsa, buradan bilgi alabilirsiniz.

Son Söz

Lviv için duyduğunuz efsaneleri unutun. Özellikle %65’i kadın efsanesi gerçek dışı, böyle bir durum yok.

Türk lirası Ukrayna parasına göre 4 kat değerli, bunun ne kadar büyük bir avantaj olduğunu alışverişlerinizde göreceksiniz. Alışveriş için normal dükkanları, marketleri tercih ederseniz daha az ödersiniz. Turistlik bölgeler daha pahalı olabiliyor.

İçiniz de rahat olsun, hiç bir dükkan sizi kazıklamaya çalışmaz ve yüksek fiyat çekmez. Bu barda da böyle, kafelerde de böyle.

Taksi kullanabilirsiniz ama net söylüyorum mutlaka pazarlık yapın 50 grivna diyorsa 25 veririm deyin. 25 olmasa da 30’a gidersiniz.

Ukrayna’ya Dolar veya Euro ile gitmeniz iyi olur. TL’yi bozacak yer bulamayabilirsiniz. 1 $ = 8 Grivna, 1 € = 10 Grivna olarak bozuluyordu.(Edit 28.03.2015: bugün şöyle bir bakayım dedim, değişen siyasi durumlardan sonra  1 $ = 21 Grivna, 1 € = 23 Grivna olmuş, 100 dolarınız var ise 2100 grivna alacaksınızki ye ye bitmez :))

Paranızı varsa otelinizin döviz bürosunda ya da havalimanında bozdurun, diğer yerlerde kur farkı çok olabiliyor.

Ukrayna’da İngilizce  az biliniyor. Rusça tek hakim dil. Lviv’de İngilizce ile anlaşma olasılığınız gençlerle var. Üst yaş grubu bilmiyor. Taksiciler de genellikle çat pat seviyesinde.

Lviv 18

Lviv beni büyüledi diyebilirim. Özellikle İstanbul’da yaşayan biri için başka bir şehri beğenmek neredeyse imkansızdır. İstanbulumuz bir yana Lviv’i görmek ve 3-4 günü bu şehirde geçirmek benim gibi sizleri de memnun edecektir.

Barış, Kasım 2013