Saat 04:00 Atatürk Havalimanı’nda uykulu gözlerle etrafı izlerken içimdeki heyecanı bastırmaya çalışıyorum. Paris aktarmalı Havana yolculuğumuz için Air France kontuarının önünde 06:25 uçağının check in işlemini yaparken şanslı hissediyorum kendimi.
Uzun, çok uzun bir yolculuk bizi bekliyor. 06:25’te İstanbul – Paris uçuşumuz başlıyor.
Türkiye saati ile 09:50 de Paris’e iniş yapıyoruz. Fransa bir saat geri olduğu için burada saat 08:50.
Paris – Havana uçuşu 10:45’de, 2 saat Paris Havaalanında beklemek durumundayız. Aktarmalı uçuşların kaçınılmaz durumu. Burası ile ilgili aklımda kalan tek şey Paris Havaalanında interneti sadece 30 dakika ücretsiz kullanabilmeniz. Beni çok şaşırtmıştı.
Paris’ten pistin yoğunluğu sebebi ile 1 saat rötarlı olarak saat 11:45’de havalanabiliyoruz. Çift katlı, yolcu otobüsü gibi tıklım tıkış ve daracık koltukları ile Air France sınıfta kalıyor.
Sıkıntılı bir 10 saat sonunda Jose Marti – Habana Havaalanına iniyoruz.
Havana yolculuğunuz esnasında gidiş için toplam uçakta geçireceğiniz tam 13,5 saat. Aktarma işlemleri, uçak gecikmeleri ile yolculuğunuz 16,5-17 saat sürecek. Fakat Türkiye ile Küba arasında -7 saat fark var. 06:25 te başlayan uçuşumuz Türkiye saati ile 22:30 da, Küba saati ile 15:30 da sona eriyor.
Fidel’in Ülkesi
Jose Marti’ye inince ilk dikkatimi çeken yoğun kırmızı renk oluyor. Havaalanı kırmızı ağırlıklı sarı ve eski tabii. Bu tabir tüm Küba seyahati için sanırım en açıklayıcı tabir. Fakat eski kelimesinin iyi veya kötü anlamı sizin beklentiniz ile değişiklik gösteriyor. Ben en baştan belirtmeliyim ki benim için hep iyi anlamda oldu.
Rehberimiz uçaktan inince bizi şöyle uyardı “burada zaman sizin bildiğiniz gibi akmaz,Türkiye’de gibi düşünmeyin ve acele etmeyin. Tadını çıkarın saatlerin.” ve akabinde şuna bağladı “Pasaport kontrolü çok uzun sürebilir.” Böylelikle beklentimizi en kötüye getirdi ama o kadar uzun sürmedi veya sürdü ama heyecandan anlamamış da olabilirim :)
Yeri gelmişken tüm gezimizi organize eden El Mundo Travel firmasının değerli arkadaşlarına teşekkürlerimizi iletmeden geçmeyelim.
Küba’ya girişte vize işi biraz karışık çünkü Küba Büyükelçiliği’nin vize vermeye yetkili kıldığı acenteler var ve acenteler size vize verebiliyor. Sizin yeşil pasaportunuzun olması bile önemli değil hatta öyle durumda daha çok bekliyorsunuz diye bir konuşmaya da şahit oldum. Pasaportunuza her ülkede olduğu gibi burada da damga basıyorlar fakat ABD’ye girişte sorun olabilir gerekçesi ile elimize bir yazı tutuşturdular.
Bunu görevliye gösterince damgalamıyor. Ben tabii ki gururla damgalattım, bir daha Komünist Küba damgası nereden bulacaksınız :)
(Not: Artık Amerika’ya girişte de sorun olmuyormuş, ama ne olur ne olmaz diyorsanız Küba halkı sizi anlayışla karşılıyor. En kötüsü pasaportunuzu değiştirebilirsiniz.)
Havaalanının kapısından çıkınca insan sanki 1950’ye falan çıkacak gibi hissediyor ama hiç de öyle olmuyor, araçlar ve sokaklar gayet modern, şaşırıyorum. Nerede bu klasik arabalar! Var tabii ki ama her giden sadece onların fotoğrafını çektiği için zannediliyor ki Küba’da sadece 1950-1960 model araba var, ama öyle değil.
Hotel Nacional
Bizleri bekleyen servisimiz ile 30 dakikalık bir yolculuktan sonra Havana’nın 3 temel bölgesinden biri olan Vedado’daki Hotel Nacional‘e geliyoruz.
Tarihin bir parçası olduğumu işte bu anda hissediyorum.
Aman allahım kimler kalmamış ki burada, benim için onların dolaştığı yerlerde dolaşmak kutsal bir alanı gezmek gibi;
Rita Hayworth, Ernest Hemingway, Gary Cooper, Nat King Cole, Frank Sinatra, Ava Gardner, Marlon Brando, Walt Disney, John Wayne, Yuri Gagarin, Jean Paul Sartre, Simone de Beauvoir, Comandante Camilo Cienfuegos ve Comandante Ernesto ‘Che’ Guevara (satranç turnuvaları sırasında), Gabriel García Márquez, Robert de Niro, Diego Armando Maradona, Geraldine Chaplin, Francis Ford Coppola, Muhammed Ali, Hugo Chavez, Oliver Stone, Steven Spielberg…
Sadece bazı isimler bunlar.
Ayrıca The Godfather Part II yi izleyenler, oteli oradan da hatırlayacaklardır.
Otelimiz tarih kokuyor. Bunu soyut olarak değil somut olarak da söylüyorum. Zaten ahşap bir iç döşemeye sahip haliyle kokusu da bununla birleşiyor.
Beni rahatsız etmedi.
Otelimizin girişinde büyük bir kemerli kapı var.
Sağ tarafta resepsiyon ve odalara çıkan asansörlerin bulunduğu koridor ile puro ve rom alabileceğiniz dükkanların olduğu bölüm var.
Özellikle asansörler çok güzeldi. Eski filmlerde görebileceğiniz kafesli içi ahşap, büyük düğmeli ve dijital bir unsuru bulunmayan asansörler.
Sol tarafta yemek bölümü, küçük bir hediyelik eşya dükkanı, oturma gruplarının bulunduğu koridor.
Giriş kapısının tam karşısından da arka bahçeye çıkan başkaca büyük bir kapı.
Hemen girişten itibaren heykellerle, resimlerle süslenmiş bir alan.
Odalar, tarihi doku korunarak modernize edilmiş gibi duruyor, ahşabın yoğunluğu ilk dikkat çeken unsur. Televizyon ve buzdolabı var. Sıcak su her zaman var, aslında bizdeki 4 yıldız bir otel kalitesi var ve Küba’nın olmazsa olmazı sallanan sandalye :)
Burada kısaca para biriminden de bahsedelim ki, buzdolabını kullanmamanız gerekliliğini bilin :)
Kübada 2 tür para birimi var:
1. CUC (Peso Convertible ), turistlerin kullandığı, dönüştürülebilir peso ve 1 cuc=1,1974 € olan para birimi, bu da şu demek 1 cuc = 3,30 TL (Biz gezimizi 2014 Aralık ayında yaptık.) Güncel kurda 1 cuc= 0,90 € ya kadar gerilemiş. Yani 2,72 TL olmuş. (Mayıs 2015)
2. CUP (Peso Cubano), halkın kullandığı yerel para birimi, size sadece 1 cuc a satarlarlar. Başka türlü pek elinize geçemez, zira Havana’da artık herkes cuc peşinde. Çoğu yerde bu paraya ulaşabileceğinizi, halkın bu para birimi ile alışveriş ettiği yerlerde sizin de bu birimle alışveriş edebileceğinizi okuyacaksınız, en baştan söyleyeyim bunu unutun. Belki 10 yıl önce evet ama artık herkes ama herkes cuc peşinde…
Giderken yanınızda Euro götürün, dolar bozdurmak %10 komisyon sebebi ile zarar etmenize yol açar. Götürdüğünüz parayı, eğer bizim gibi otelde kalacaksanız orada bozdurabilirsiniz ya da havaalanının çıkışında sol ve sağda döviz büroları mevcut, merak etmeyin nereye giderseniz gidin aynı kur.
Otele geri dönersek en son buzdolabından uzak durun demiştim, neden? Şöyle ki küçük su otelde 2,5 CUC, otelin hemen yanındaki büfede 1,5 LT su 0,50 CUC, varın hesabını siz yapın.
Odadan manzara da şöyle, yüksek binalar eskinin mafya kumarhane ve otelleri, şimdi ise sadece oteller.
İlk gün yorgunluğu, bu mesafe uçuşlarda muazzam oluyor. Jet-lag olmadım ama çok yoruluyor insan. Size önerim bu kadar uzun uçacaksanız 2 saat uyuyun, sadece 2 saat ve gittiğiniz yerdeki saate göre mutlaka uyumadan akşamı bekleyip öyle uykuya geçin, yoksa 2-3 gün yorgun ve sersemlemiş bir halde dolaşabilirsiniz.
Biz de şöyle bir otel etrafını turlamak için çıkıyoruz ve halkla ilk temasımız “hey turko,selamun aleykum” cümlesi ile oluyor. 5 gün boyunca en rahatsız olduğum durum işte bu, sürekli bir “hey turko” durumu “cohiba(puro), leydi ve drink” nasıl bir izlenim bırakmışız artık varın siz hesaplayın. Aslında burası ile ilgili verimli bir araştırma yapmıştım ve tedirginliğin nedeninin kendi yaşadığımız şehirler olduğunu, bu ülkede suç oranının neredeyse sıfır olduğun biliyordum, yine de insan panikliyor. Otele geri dönüyoruz.
Küba deyince aklınıza gelmesi gereken 2 şey; müzik ve dans olmalı. Otelin arka bahçesinde 4 kişilik bir müzisyen grubunun nefis konserleri eşliğinde mojito içerek ilk gecemizi noktaladık.
2. güne sabah otelde kahvaltı ile başlıyoruz. Küba’da, bizim ülkemiz gibi gelişmiş mutfağı olan ülke insanları için sanırım en sıkıntılı durum; yemek. Kahvaltıda meyve ve yumurta ağırlıklı bir menü her gün için tercihim oldu. Küba’da yiyebileceğiniz en bol şey tropikal meyveler. Muz, avokado, mango, ananas, Fruta Bomba (çekirdekleri karpuz çekirdeğine benzeyen bir meyve). Küba’da muz iki şekilde yeniyor. Biri meyve olarak, diğeri kızartılarak. Meyveler gerçekten çok lezzetliydi, meyve suyu da keza öyle, birkaç hamur işi ağırlıklı kahvaltımı keyifle her sabah tekrarladım.
Bugünün programı şehir turu. Otelimizin önü klasik arabalarla doluyor, bu araçlarla şehir turu atabilirsiniz, 25-30 cuc civarı bir ücret alıyorlar.
Bu klasik arabalarla tur olayı tam bir ritüel, her sabah tekrarlanıyor.
Saat 11:00 gibi başlayan Havana turumuz hızlandırılmış video gösterimi gibi ya da fragman diyelim biz ona… Vedado bölgesinden başlayarak ilk olarak Devrim Meydanı’na oradan Centro Habana’ya ve oradan da öğle yemeği için eski Havana denilen Habana Vieja’ya geçerek sonlandı.
Devrim Meydanı her zaman turist kafilelerinin sabah saatleri için ilk uğrak yeri ve inanılmaz kalabalık oluyor. Ben tek başıma yaptığım turda boş bir anına denk gelerek burada güzel zaman geçirme fırsatı buldum.
Devrim Meydanı’ndan sonra bizler için çok önemli bir yere geliyoruz.
Evet Atatürk’ümüzün büstü, o dünyaca ünlü Malecon Caddesinin üstünde gayet merkezi bir yerde, bir yanında ünlü Hintli Şair Rabindranath Tagore,
Diğer yanında Peru’lu siyasetci ve deneme yazarı José Carlos Mariátegui…
Burası bizim gurur kaynağımız oluyor. Hatta daha sonraki günlerde, bir coco taxi şöförüne nereli olduğumu anlatmaya çalışırken, Atatürk dedim. Evet anladım seni, büyük bir lider, bizim Castro gibi dedi.
Daha önce de yemek ile ilgili küçük bir bilgi vermiştim. Küba için en ideal yemek balık. Et ile ilgili bir beklentiniz olmasın, hayvancılık gelişmiş olmadığından pek bir alternatif yok. Sebze meyve durumu da sanırım iklimsel olarak pek verimli değil. İkinci bir alternatif de tavuk. Yemek konusunda vasat olan ülkenin içki konusunda bir hayli başarılı olduğunu söylemem gerek. Her zaman ve her yerde çok lezzetli mojito, daiquiri, cuba libre, pina colada içebilirsiniz, ayrıca yerli birasını ben çok beğendim. Onun da adı Bucanero.
Mojito; şeker, limon suyu ve nane yaprakları üzerine buz, soda ve isteğe göre rom ilavesiyle hazırlanan bir içecek.
Daiquiri; Rom,Limon suyu ve şekerle hazırlanan bir kokteyl.
Cuba Libre; Rom,kola ve limonla hazırlanan kokteyl.
Pina Colada; Hindistan cevizi yağı,ananas suyu ve isteğe göre rom katılarak yapılan, özellikle Pınar Del Rio bölgesine gittiğimizde sürekli tükettiğimiz kokteyl.
Öğle yemeğinden sonra, eski Havana’yı turlayarak, turistler için oluşturulmuş büyük bir alışveriş bölgesine gidiyoruz. Küba’nın avm’si diyelim buraya :)
Sahil bölgesindeki prefabrik bir yapı görünümünde olan bu yapı içerisinde resimler, magnetler, kılık kıyafet ve envai çeşit yerel hediyelikler var.
Küçük küçük dükkanlar şeklinde olan yerde en belirgin durum sıkı pazarlığın dönmesi, ne fiyat veriyorlarsa utanmayın çekinmeyin üçte biri fiyat teklifi ile başlayın pazarlığa, en kötü yarı fiyatına alırsınız.
Buradan alınabilecek en güzel şey resim ama (büyüklüğüne göre değişse de) elle tutulur bir tablonuz olsun istiyorsanız minimum 300 cuc’u gözden çıkartmanız gerekiyor. Resim aldığınızda özel bir mühürle mühürletmeniz gerekiyor yoksa ülkeden çıkartamıyorsunuz. Bu mühürü burada basan yer mevcut.
Artık akşam oluyor ve otele dönüş vakti geliyor. Otelimizin arka bahçesinde okyanusu izleyerek, mojito içerek geceyi bitiriyoruz. Otelimizin arka bahçesi Malecon Caddesine bakıyor, 7,5 Km uzunluğundaki caddede akşamları halk toplanıyor.
Dans edip müzik dinliyorlar. İçki içiyorlar. Geziyorlar ve çok eğleniyorlar. İsterseniz aralarına katılabilirsiniz şiddet olayı görülmüyor. İçip sapıtmayın tabii…
Dünün yorgunluğu ile birleşen bugün, tatlı bir uykuya götürüyor beni.
Pınar Del Rio
Bugünün programı Havana’ya 180 km uzaktaki Pınar Del Rio; Gezilecek, görülecek o kadar yer var ki; Unesco Dünya Mirası listesinde olan Vinales Vadisinden mağaralara, puro fabrikalarına kadar.
Dünyanın en kaliteli tütünlerinin yetiştiği yerlerden biri bu bölge, herkes puronun bir yerinden tutuyor mutlaka. Yolculuğumuzun ilk durağı olarak Pina Colada’sı çok ünlü bir tesiste duruyoruz. Bir köy evi ve ahırı var etrafta ve tabii ki içinde puro satılıyor.
İnsanların yoksulluğu sizi şaşırtabilir ama burada yoksulluk tanımını siz yapıyorsunuz unutmayın. Kendi yaşadığınız coğrafya ve buraya kadar gelebilme ekonomik gücüne sahip kişi olarak bakarsanız evet yoksullar. Muş’ta kaldım bir dönem size garanti ederim orası daha yoksul.
Burası ya herkeste var ya hiç kimsede yok bölgesi.
Bölge doğal yetişen ürünleri ile yiyecek ve içeceklerde çok lezzetli.
Ballı pina kolada da bunlardan biri, inanılmaz bir tadı var, fiyatı 3 cuc, isterseniz içine rom da koydurabilirsiniz fiyat 5 cuc oluyor.
Pınar Del Rio’daysak Küba dan çıkmadık, müzik ve dans her yerde ve tabii ki klasik arabalar :)
2. Durağımız Vinales Vadisi;
1999 yılında Unesco Dünya Mirası Listesine girmiş olana bölge, hala geleneksel tarımın yapıldığı bir yer.
17.YY’da tarımın başladığı biliniyor. Bölge karstik bir yapı, etrafı 400 m’lik yar ve uçurumlarla çevrili. Bu uçurumların içinde de Cueva del Indio, Cueva de San Miguel ve Caverna de Santo Tomás gibi pek çok mağara var.
Mağaralar bölgesinden önce doğal tavuk yiyeceğimiz bir mağara lokantasına geliyoruz. Burada tam bir doğallık söz konusu çünkü hayvanlar doğal ortamında besleniyor. Lokantaya giriş bir mağaradan geçerek yapılıyor.
Şapkalı masalarımızın altında yemeğimizi yedikten sonra yürüyerek yolun karşısında bulunan Cueva del Indio mağarasına gidiyoruz.
Mağaranın girişinde turist kafileleri için animasyon yapılıyor. Eski insanların avcılığı ve yaşayışı kısa bir gösteri ile canlandırılıyor.
Mağaramızın bir özelliği var; içinde kayıkla gezilmesi. Kısa bir tur tabii, 8 kişilik kayıklarla 100 m kadar gidip duvar kabartmalarını izliyorsunuz.
3-4 dakika sonra da mağaranın arka bölümünden çıkıyorsunuz. Çıkışta fotoğraf için kayık yan döndürülüyor ve bu fotoğraf ortaya çıkıyor.
Kayıktan inince tabii ki hediyelik eşya satan bir dükkan sizi bekliyor.
Yolculuğumuzun şimdiki durağı puro fabrikası,
Bu arkadaş canlı manken, buradan sonrasına yani kapıdan içeriye video kamera, fotoğraf makinesi, telefon hatta çanta bile sokmak yasak.
Eğer Ferhan Şensoy üstadın Şans Kapıyı Kırınca filmindeki gibi bacak arasında puro saran genç kızlarla dolu bir fabrika olduğunu düşünüyorsanız, sizin için tam bir hayal kırıklığı olacağı kesin. Zira dörtlü sıralarda 10 sıra olarak oturmuş kızlı erkekli, teyzeli amcalı işçiler bildiğiniz elle sarıyor. Bu kadar. Buraya yapılan gezini asıl amacı da zaten bunu görmeniz değil el yapımı purolardan almanız.
Tüm Küba gezinizde size satılmaya çalışılacak olan şey; Puro. Zaten ekonomisi bu ürünle ayakta, Fidel Casto’nun sözü bile var; “Puro, benim sağlığım için zararlı ama Küba’nınki için çok yararlı” diye.
Sokaktan puro almayın. Bu kadar net. Gitmeden önce internetten bir sürü şey okuyacaksınız. Gerçek puro için fabrikaların ve devletin mağazaları her yerde var. Fiyatı ucuz diye ne aldığınızı bilmediğiniz bir şeye para ödemiş olursunuz.
Yasak olmasına rağmen fabrika önünde bile ceketinin içinde Cohiba kutusu ile biri gelebiliyor yanınıza. Bu satıcı 100 cuc istiyor aynı kutu fabrika mağazasında 400 cuc, çok cezbedici değil mi? Ama hiç almayın daha iyi para için sağlığınızdan olmayın.
El sarımı orjinal purolar; Cohiba, Romeo & Julieta, Monte Cristo, Partagas …
Fabrika sarımı olarak özellikle Guantanamera sürekli karşınıza çıkar, fiyatı ucuzdur ama fabrika sarmasıdır. İlgi alanınıza giriyorsa gitmeden önce şu siteyi incelemenizi tavsiye ederim… Puroanaliz.com
Küçük bir dip not olarak da benim çok ilgimi çeken; Fidel Castro’nun Cohiba Esplendidos içtiği, Che’nin ise Monte Cristo.
Puro fabrikasını geride bırakarak, duvar resmi diye bahsedilen bir yere geliyoruz.
Brezilyalı ünlü ressam Diego Riviera’nın öğrencisi Leovigildo González Morillo, 1961 yılında Fidel Castro’dan buraya bir resim yapmak için izin istemiş ve o tarihten beri yenilenerek korunan bu Mural de la Prehistoria adlı, evrim teorisini anlattığı düşünülen resim ortaya çıkmış. Resim yağlı boya çalışması…
Etrafı tamamen boş ve tertemiz, ayrıca küçük bir büfe mevcut. Yine 3 cuc’a ballı pina kolada veya 5 cuc’a rom katılmış içebilirsiniz. Her yerde aynı fiyat geçerli.
Havana’ya dönme vakti. Dönüş için Vinales Kasabasından geçerken, burasının güzelliği bizi alıkoyuyor ve 1 saat bu kasabada mola vererek gezmeyi tercih ediyoruz.
Burası aslında daha Küba gibi Küba, Havana sanki sadece turistlerin yaşadığı bir yer olmuşken burada insanlar hayalinizdeki Kübalı; neşeli,güler yüzlü…
Evler tek katlı, verandalı ve tabii ki 2 adet sallanan sandalyeli. Bu olmazsa olmaz bir ev eşyası
Ben buraya gelirken internet üzerinden yaptığım araştırmalar sonucu yanımda; silgi, kurşun kalem, tükenmez kalem, not defteri vs.. getirdim. Yolda rastgele çocuklara hediye etmek için. Öyle mutlu oluyorlar ki, çocukların gözlerindeki gülümseme hiç bir duygu ile tarif edilemiyor.
Ben tek katlı evleri ile Vinales kasabasını çok sevdim, hayalimdeki Küba burası aslında …
Akşam oluyor ve uzun bir geri dönüş yolumuz var. Yürümekten ayaklarımız sızlıyor. 2 saatlik yolculuk sonunda iyi bir uyku yarınki yürüme için enerji toplamamızı sağlayacak.
Devrim Müzesi
Bugünkü programımıza sabah Devrim Müzesi ile başlıyoruz. Havana’da 3 türlü taksi ulaşımı var. En çok rağbet gören tabii ki turistlerce çok kullanılan klasik araba taksileri,
Neredeyse tüm klasik arabalar taksi zaten. Yakın mesafe 5 cuc, diğer mesafeler ne tuttururlarsa, sıkı pazarlık yapın paranız cebinizde kalsın yoksa aynı mesafeye 40 cuc’a da giden var, 5 cuc’a da varın siz hesaplayın.
Klasik taksilerin hepsi devlete ait, normalde hepsinin taksimetre açması lazım ama açanına denk gelmedim.
Diğer bir ulaşım aracı coco taksi, tarif etmek zor şöyle bir şey:
Bu araçlar tam olarak macera severler için :) Önde şöför oturuyor,arkada iki kişilik koltuklar var ve allah ne verdi ise gidiyorlar. Bizim bindiğimiz taksimetre açtı normalde 10 cuc’a gittiğimiz yere 4 cuc’a gittik.
Üçüncü olarak da bici taksi denilen, bisiklet taksiler.
İnsan gücü ile iş gören 1-1,5 cuc ücrete çok uzak mesafe olmadan giden araçlar.
Havana’da ulaşım sadece bunlar değil, aynı zamanda halkın çok yoğun kullandığı otobüsler de var. Siz de bunlardan faydalanabilirsiniz, kesinlikle bir yasak veya kısıtlama yok, fakat şartları görünce kullanmıyorsunuz; birincisi zaman değerli, ikincisi çok kalabalık.
Artık müzeyi gezmeye başlayabiliriz. Müze Batista rejimi döneminde Batista’nın sarayı olarak kullanılmış, devrimden sonra haklın hizmetine müze olarak açılmış.
Yan cephesi
3 cuc ücret ile giriş yapılıyor.
Elinizdeki fazla yükleri bırakacağınız bir vestiyer mevcut ve ücretsiz.
İki bölümden oluşuyor: bina ve bahçe
Öncelikle müze binasını geziyoruz. Batista döneminde 1957 yılında 35 üniversite öğrencisi saraya saldırıyor ve 32 öğrenci öldürülüyor. Kurşun izleri tüm binada ve girişte sizi karşılayan Jose Marti büstünün arkasında hala duruyor.
Müze Küba devrimini anlamanız için çok değerli bir yer. Sokaklar güzel, ama müzeyi gezmeden Küba’yı anlamak zor.
Devrim yürüyüşünün başlangıcı olan Granma çıkarmasının da Che ve Camilo Cienfuegos’lu bir balmumu heykeli konulmuş.
Ben devrimin oluşumunu burada uzun uzun anlatmayı gerekli görmüyorum. Merak edenler internetten bilgi edinebilir.
Müzede komutanların kullandığı silahlar, yazışmalar,
kıyafetler, resimler,heykeller, tablolar ve
çeşitli alet edevatlar bina bölümünde sergileniyor.
Devrimin mimarı komutanlara her katta ve her odada bir saygı duruşu var.
Burada şunuda belirteyim, Küba’nın hiç bir yerinde Fidel Castro’ya ait heykel, poster, afiş göremiyorsunuz. Baskın olarak Che var ve diğerleri… Castro bu benim devrimim dememiş, kendisine tapınılmasını istememiş ve özellikle hayatını kaybetmiş olan komutanları tüm ülkede yüceltmiş.
Müze içerisinde de bu durum gözetilmiş. En az göreceğiniz kişi Fidel Castro.
Binanın etkileyici iç avlusu, dış avlusu ve tavan süslemelerini de
görüp bahçe bölümüne geçiyorum. Geçerken bu resimle karşılaşınca kısa süreli bir şaşkınlık yaşıyorum tabii :)
Devrimi kaçınılmaz kıldıkları için bu dört kişiye özellikle teşekkür edilmiş. Sol baştan: Batista’ya devrimi yapmak konusundaki katkısından dolayı, George H. W. Bush’a devrimi pekiştirdiği için, Ronald Reagan’a devrimi güçlendirdiği için ve George W.Bush’a sosyalizmi vazgeçilmez kıldığı için teşekkür bir borç bilinerek buradan edilmiş. :)
Bahçede ilk olarak bu sönmeden yanan ateşi görüyorsunuz. Devrim için ölenlerin anısına sonsuza kadar yanacak olan simgesel ateş bu.
Hemen ateşin arkasında çok geniş olmayan bir alan var. Burada uçak, tank, füze örnekleri konulmuş.
Komutanların kullandığı araçlar da müzede sergileniyor, Raul ve Fidel Castro’nun kullandıkları jipler ve Che’nin aracı…
Bahçede Fidel ve devrimcileri Küba’ya taşıyan Granma Yatı da özel bir cam kafes içinde sergileniyor. Fotoğrafını çekemiyorsunuz maalesef.
Müze gezimizi bizden biri; Nazım Hikmet’in Havana Röportajı şiirinden bir bölümle bitirelim. Siz tamamını okuyun :)
…
956’nin kasımında
fidel de içlerinde
82 kişi granma gemisinden denize indi
956’nın kasımında küba kıyılarına sokulan granma gemisinden denize inip yarı bellerine
kadar suya gömülü
ve silâhlarını başlarının üstüne tutarak
ve ansızın
ve bir anda açılan top ve mitralyöz ateşi altında karaya çıkıp
ve karanlıkları polis köpekleri gibi koklayan araştıran ışıldaklardan sakınarak
ve sarıldınız teslim olun seslerini
ve iri kurbağaları çiğneyip bataklıklara
ve şekerkamışı tarlalarına dalarak
ve palmiyelerle hindistancevizi ağaçlarının ardı sıra tepeleri tırmananlar
sierra dağında buluştu
fidel de içlerinde 82’nin 12’si sağ kalmıştı
fidel de içlerinde 12 kişiydiler 56’nın kasımında
fidel de içlerinde 150 kişiydiler aralığında 56’nın
fidel de içlerinde 500 kişiydiler şubatında 57’nin
fidel de içlerinde 1000 oldular 5000 oldular
fidel de içlerinde
fidel de içlerinde bir milyon yüz milyon bütün insanlık oldular
yıktılar batista’yı 959’un ocağında
ve 50 binlik orduyu
ve şekerkamışı milyonerlerini
yerlisini de yankisini de
ve tütün ve kahve milyonerlerinin
yerlisini de yankisini de
ve kışlaları
ve önlerinde cesetler çürüyen karakolları
ve eroin toptancılarını
ve kumarhaneleri
ve birleşik amerika devletleri hava deniz ve kara kuvvetlerini
ve birleşik amerika devletleri dolarını
ve küba’nın havasında ağır çiçek kokularına karışık leş kokusu dağıldı
yani birleşik amerika devletleri korkusu
…
ve her gün biraz daha keyifli türkü söyleyerek geçiyorum havana
sokaklarından
somos sosyalitas palante palante
Nazım Hikmet Ran – Havana Röportajı
Prado Caddesi
Devrim müzesinin hemen karşısında Generalisimo Maximo Gomez heykeli var.
Maxsimo Gomez, Jose Marti ile birlikte 1895’te devrim için Küba’ya gelenler arasındadır. Havana’da ki muhteşem heykellerden biridir. Heykel en alttan üste kadar ayrıntılı figürlerle süslenmiştir.
Malecon Caddesi’ne dönük durur.
Heykelin büyüleyici atmosferini soluyarak, sol tarafa doğru yönünüzü çevirdiğinizde Havana’nın en güzel caddelerinden birine geliyorsunuz; Prado Caddesi yani Aslanlı yol.
Cadde ismini, ortada ki yürüme yolunun kenarlarını süsleyen aslan heykellerinden alıyor. Ortada sadece yayalara ait bir yürüme yolu, sağ ve sol tarafta araçlar için yol ve Havana denilince akla ilk gelen yapılardan olan Capitol Binası’na kadar giden İspanyol Mimarisi örnekleri ile binalar.
Bu caddeyi özel kılan en önemli unsur, içinde hayat olması sanırım, ressamlar,müzik yapanlar, satıcılar, turistler ve ders gören çocuklar…
Havana’ya geldiğinizde kendinize 2-3 saatlik bir zaman ayırın ve burada soluklanın. Oturun etrafı izleyin, kesinlikle çok keyif alacaksınız.
Caddenin sonu sizi Opera ve Capitol Binası’na çıkartacak.
Prado Caddesinde ki yürüyüşümüzün ardından. Hemingway’in izine düşüyoruz. Bu yolculuk için hem Prado caddesinde yorulmuş olmamızdan, hem de Bici Taksiyi merak ettiğimizden, 15-20 dakikalık bu yolu, bisiklet taksi ile gidiyoruz.
2 kişinin bindiği araçları anlatmaya gerek yok. Resimde ki gibi. Önde sürücü arkada siz. Burada çok doğal karşılanan bir ulaşım aracı olsa da, ben önde sizi bir yere götürmeye çalışan kişinin harcadığı eforu görünce, kendimi kötü hissettim. İlk ve son binişim oldu.
Bu kırmızı bina, Eski Havana yani Habana Vieja denilen kısmın içerisinde ünlü Amerikalı yazar Ernest Hemingway’in kaldığı otel olarak ziyaret ediliyor. Binanın orjinal ismi Ambos Mundo.
Çatı katında lokanta var. Burada yemek yedik. Güzel bir menu olarak; pilav,tavuk,tatlı ve içki 20 Cuc ödedik.
Çatıdan manzara bu, öyle ihtişamlı bir manzara sunmuyor ama dinlendirici bir yönü var. Hemingway bu otelin 511 nolu odasında kalmış, biz oradayken ziyarete kapalıydı.
Buradan çıkınca Hemingway’in Mojito içmek için sürekli gittiği La Bodeguita del Medio ya uğruyoruz. Mojitosu cidden güzel; 7 Cuc.
Ayrıca yazar yemek yemek ve daiquiri içmek içinse Floridita isimli lokantayı tercih ediyormuş. Burada bara yaslanmış bir büstü de mevcut ve iki mekanda inanılmaz derecede kalabalık.
Sonradan fark ediyorum ki Floridiata’da fotoğraf çekmeyi unutmuşum.
Hemingway için Küba’nın ayrı bir değeri ve önemi var. Şimdi müze olan evinide ziyaret etme şansınız var. Evi Havana’ya 15 Km uzakta,fakat bizim zamanımız yok maalesef.
Havana’da Gece Hayatı
Müziğin, dansın ülkesinde gecelerin nasıl olduğunu az çok tahmin edebiliyorsunuzdur. En güzel yanının canlı müzik ile birlikte adanın en kayda değer gruplarının performanslarını izlemek olduğunu belirtmeliyim.
Saat 23:00 te başlayan müzik saat 03:00 e kadar sürüyor. Müzik ve dans sahnenin vazgeçilmezleri.
Gidebileceğeniz ve size önerilecek en bilindik yer Casa De la Musica…
Mekan da Küba’nın en iyi grupları sahne alıp şovlarını sunuyorlar. Büyükçe bir sahne ve önünde masalar olan mekana giriş için 5 Cuc ücret ödemeniz gerekiyor. İçeri de içki için ödeyeceğiniz ücretlerde çok astronomik değil.
Gece dolaşması için bilmeniz gereken en önemli unsurlardan biri de şu ki, özellikle grup gezileri ile birlikte bu şehre gelen erkek Türk turist için hiçbir yerde iyi şeyler duymayacaksınız, sürekli bir hayat kadını pazarlama konuşması ile karşılaşacaksınız, bu durumu üzülerek yazıyorum ama yurt dışındaki Türk erkek imajımız inanılmaz kötü.
Büyük şovları olan bir yer tercih etmeyecekseniz, irili ufaklı birçok mekan bulabilirsiniz. özellikle şurası diye yazmaya gerek yok. Üç aşağı beş yukarı tüm mekanlar birbirine benziyor.
Devrim Meydanı
Bugün Havana’yı yürüyerek dolaşıp, adım adım tadını çıkarmak istiyorum. Tüm programım içinde en keyif aldığım gün bugün oldu.
Vedado bölgesinde
Yazımız Devrim Meydanı, Eski Havana ile devam edecek.
Hasta Siempre Comandante / SONSUZA KADAR
aprendimos a quererte (biz seni sevmeyi)
desde la historica altura (tarihin yükseklerinden öğrendik)
donde el sol de tu bravura (cesaretinin güneşi)
le puso un cerco a la muerte (ölümü kuşattığında (pusu))
aquí se queda la clara (işte burada (duruyor)
la entrañable transparencia (tatlı varlığının)
de tu querida presencia (kalbe sıcaklık veren saydamlığı)
comandante Che Guevara (kumandan Che Guevara)
con soles de primavera (bahar güneşleriyle..)
para plantar la bandera (gülüşünün ışığıyla)
con la luz de tu sonrisa (bayrağı dikmek için)
como revolucionario (devrimci aşkın)
que conducía nueva empresa (seni yeni bir davaya götürüyor)
donde espera la firmesa (ki orada senin kurtarıcı kolunun)
de tu brazo libertario (gücünü (sıkılığını) bekliyorlar)
seguiremos adelante (biz mücadelemize devam edeceğiz)
como junto a tí seguimos (tıpkı sen yanımızdayken olduğu gibi)
y con fidel te decimos (ve fidel’le(Sadakatle) sana diyoruz ki)
hasta siempre comandante (sonsuza kadar, komutan)