Etiket arşivi: trekking

Kayaköy | Fethiye

Kayaköy, Muğla’nın Fethiye ilçesinde beşbin yıllık tarihi ile göz kamaştıran bir yer.

Kayaköy için Fethiye’den iki ayrı araç güzergahı var. Biz kendi aracımız ile gittik.

Fethiye merkezden buraya minibüsler de geliyor, kanıtı da aşağıdaki fotoğraf olsun :)

Kayaköy, Fethiye’nin güney kısmında yer alıyor ve Ölüdeniz’e oldukça yakın. Ölüdeniz Hisarönü yolu üzerinden Kayaköy tabelasını takip ederek gelebileceğiniz gibi, Fethiye merkezden Kayaköy tabelasını takip ederek ormanlık yoldan da gelebilirsiniz.

Her iki yol da çok keyifli, orman içerisinden, ağaç kokuları ile geliyorsunuz. İkisini de kullanmanızı öneririm.

Tarihi M.Ö. 3,000 yılı olarak öngörülen bu yerleşim yerine giriş 5 TL. Müze kartınız varsa ücretsiz girebiliyorsunuz.

Kayaköy’de o tarihten günümüze kadar ulaşmış birçok lahit, mezar, şapel ve iki kilise kalıntısı mevcut. 400’e yakın konut var ve öylesine mükemmel bir dizilim söz konusu ki hiç biri diğerinin önünü kapatmadan yamaca sıralanmış durumda.

Ören yeri içinde bulunan (Aşağı Kilise ve Yukarı Kilise) iki büyük kilisenin restorasyon çalışmaları devam ediyor. Şapelleri, okul ve gümrük binası olarak kullanılmış yapıları görebilirsiniz.

Kayaköy, Likya uygarlığından kalma kalıntıların üzerine kurulmuş bir Rum Köyü, Rumca adı Levissi…

Köyün kendi içinde hüzünlü denebilecek bir mübadele tarihi var. Rumlara karşılık, Türklerin alınarak buraya yerleştirilmesi ama Türklerin taş evlerde yaşamak istememesi ve Fethiye’nin ovalarına yayılmaları ve akabinde bu bölgede meydana gelen büyük bir deprem sonucunda bölgenin tamamem yerle bir olmasına rağmen Kayaköy’ün sağlam kalması fakat, ova köylülerinin cam çerçeve ne varsa yağmalaması ile ıssız, harabe bir hale gelen beşbin yıllık yerleşim yeri.

Aslında tarihsel bilgi konusunda interneti kaynak olarak kullanabilirsiniz. Çok geniş kapsamlı yazılar var. Biz kısaca, buranın ruhunu anlatabilecek kadarını yazdık. Likya Uygarlığında çok önemli bir yeri olan Karmilasos’un, kendi dönemsel zenginliği; evlerin ve yolların yapısından, kültürel zenginliği; yerleşim içerisindeki kilise, şapel, okul gibi yapılarından, insani kültürlüğü ise birbirlerine saygı ve verdikleri değeri, hiç bir komşunun diğerinin alanını işgal etmemesinden görebiliyoruz.

Fethiye’ye geldiğinizde Kayaköy’e mutlaka uğrayın demiyoruz. Kayaköy’e uğramak için Fethiye’ye gelin. Tarihin ne olduğunu, içinde yürüdüğünüz zaman çok daha iyi anlıyorsunuz.

“Deniz seviyoruz biz” diyorsanız, Türkiye’deki en güzel koyların hemen dibinde bir yer. “Yürüyüş seviyorum” diyorsanız, direk Kayaköy’ün içinden geçen Likya Yolları var. Yakın koylara inen 8-10 km’lik trekking yolları. Bilgi almak isterseniz şu sitenin açıklamasını beğendim, buraya tıklayın…

Köyün içerisinde gücünüzü de test edebilirsiniz. Tepede tüm çevreye hakim bir şapel var. Oraya çıkın, çıkana kadar çok yorulacağınız kesin ama insanlığın yürüdüğü o zor yolları, şimdi yürüyor olmanın duygusu ve o tatlı yorgunluğun tepedeki muhteşem manzara ile buluştuğunuz anki hissini hiçbir şehir size vermeyecektir.

8 yaşındaki oğlum ve eşim ile dönemine göre düşündüğünüzde muhteşem döşenmiş bir taş yoldan tırmanıp, hakim tepeye ulaştığımızda yorgunluğumuz kalmadı.

Tarihin yanında oturarak bugüne baktık. Doğanın muhteşemliği ile bedenimiz gerçek anlamda dinlenmiş oldu.

Evet, tepelere de çıktıktan sonra, buradan ayrılmaya içimiz elvermedi diyebilirim. Tekrar evlerin içine girdik, son kez bakalım dedik. Karşımıza iyi korunmuş evlerden biri çıkınca şaşırdık.

Evin çevresinde bir aile var. Takı falan satıyorlar, içini gezmemize de müsade edildiğinden, dikkatli bir şekilde içine de baktık.

Burada yaşayan insanlar geliyor gözünüzün önüne, etrafta koşturan çocuklar, sevinçler, hüzünler… Herşey çok enteresan, her duygu çok insanca.

Sanırım en doğru cümleyi yazının sonuna geldiğimde kurabiliyorum. Kayaköy, size insan olduğunuzu hissettiriyor, her köşesinde tekrar ve tekrar hatırlatıyor.

Burasını bir arınma yeri olarak düşünün, etrafınızda var olan şeyleri sadece taş, sadece ağaç, sadece çalı çırpı, sadece toprak olarak görmeyin, serbest bırakın beyninizi ve kalbinizi…

Atalarımızın ayak izlerinin üzerinde yürüyoruz, bize bıraktıkları bir ruh var ve burada o ruhu hissedebiliyorsunuz.

Neyse fazla da duygusala bağlamadan bitirelim. Kayaköy gezimizden kalbimize, beynimize, ruhumuza ve yanımıza hediyeler alarak ayrılıyoruz. Sizi de bekler, sessiz ve sakince…

Barış, Temmuz 2016

Akçakoca ve Aktaş Şelalesi

Pazar günümüz İstanbul’da geçmesin diye yine yollara düştük. Bu sefer epey uzağa, Akçakoca’ya gittik. Düzce’de kahvaltı yaparız diye yola çıkmıştık ama maalesef bulduğumuz yerler çok kalabalıktı, biz de devam edip 3 saatlik bir yolculuk sonrası Akçakoca’ya vardık. Gezdiğimiz yerleri aşağıdaki haritada görebilirsiniz.

Akcakoca

Akçakoca sakin bir sahil kasabası. Karadeniz’in güzel kıyısına yayılmış, modern ve keyifli bir yer. Çok acıkmış olduğumuzdan, sahile iner inmez bulduğumuz hoş bir kafe olan UndanKale‘de kahvaltıya oturduk, çok da memnun kaldık.

Akcakoca-1

Deniz kenarında epey doyurucu bir kahvaltıya kişi başı 15 TL ödedik. Bol peynir ve reçel çeşitli kahvaltının tek zayıf yanı zeytiniydi ama hem konforu ile hem de denize girenleri izleyerek geçirdiğimiz güzel zaman ile bizi çok memnun bıraktı.

Kahvaltıdan kalkınca Akçakoca’nın sembolü olan Ceneviz Kalesi’ne doğru yola çıktık. Yol boyunca Akçakoca’nın sahilini ve cıvıl cıvıl insanlarını izledik. Gerçekten hoş ve keyifli bir kent.

Akcakoca-Ceneviz-1

Ceneviz Kalesi’nin tarihi 1200’lü yıllara varıyormuş. Belli ki bir dönem iç avlusu düzenlenmiş. Sonra restorasyon yapılacak diye kapatmışlar ancak yıllardır bir şey yapılmadığı çok belli. İnsanlar da kapının yanındaki bir boşluktan rahatça girip çıkıyorlar.

Akçakoca Ceneviz Kalesi

İçeride piknik yapanlar, dinlenenler ve fotoğraf çekenler var. Gayet güzel bir yer, bizim çok hoşumuza gitti. Kalenin iki tarafında da plaj var. Batı tarafındaki plajda bir de tesis var.

Akçakoca Ceneviz Kalesi Plaj

Henüz Mayıs başı olsa da, denize giren epey kişi vardı. Kalenin doğu tarafındaki plaj ise bizim daha çok hoşumuza gitti. Nasıl inildiğini arayıp bulmasak da, burada şnorkelle yüzmek çok keyifli olur muhtemelen.

Akçakoca Ceneviz Kalesi

Kalenin içi ve surları epey harap durumda. Nasıl restore edileceğini bilmiyorum ama umarım (eğer yapılırsa) düzgün bir restorasyon olur.

Akçakoca Ceneviz Kalesi

Kaleden çıkınca Aktaş Şelalesi’ne doğru yola çıktık. Şelaleye Aktaş köyünden geçilerek gidiliyor. Fındık ağaçları ile dolu bir vadiden gidilen şahane bir yolu var.

Yönlendirme tabelaları çok başarılı. Her kavşakta bir tabela mevcut. Aktaş köyüne kadar iki şeritli çok düzgün bir yol var. Yol boyunca çok güzel evler var, Aktaş Köyü’ndeki şu örnek aralarından belki de en güzeli.

Akcakoca-Aktas-Selalesi-Yolu-3

Köyden sonra 3-4 km kadar bir yol daha var. Dar ve iki aracın yan yana geçmesi zor olan bu yolda bizim şansımıza karşıdan araç gelmedi ama arada açılmış olan aşağıdaki gibi geniş geçiş noktalarını aklınızda tutsanız iyi olur.

Aktaş şelalesi yolu

Yolun sonunda bir ailenin işlettiği tesise geliyorsunuz. Otopark için 5 TL alıyorlar. Geniş ve keyifli bir yer. Karadeniz tarzı yapılmış bir evleri var.

Aktaş şelalesi

Arabayı bıraktıktan sonra 700 metre uzunluğunda bir parkura giriyorsunuz. Basit bir parkur, spor ayakkabıyla gidebilirsiniz.

Aktaş Şelalesi

Girişte dikçe bir eğimle dere kenarına iniliyor. Bir kaç yerde toprak kaymasından dolayı patika daralıyor ama çok tehlikeli değil.

Aktaş Şelalesi

Derenin kenarına inerken suyun sesi artıyor, etrafta kuşlar cıvıldıyor ve güzel bir köprüye geliyorsunuz. Buranın verdiği güzel hissi biraz duyasınız diye aşağıdaki videoyu çektik.

Patika, derenin bir sağından bir solundan devam ediyor. Yol üzerinde 3-4 tane köprü var. Sağlam yapılar ve çok güzel görüntüler sunuyorlar.

Aktaş şelalesi

Orman çok sık ve her yerden yeşil fışkırıyor. Dört bir yanda orman gülleri açmış, bu güzel çiçekler kestane balını “Deli” bal yapan bitkilermiş. Yamaçlardan sular akıyor, dere güzel güzel akıyor. Huzur dolu bir yer burası.

Aktaş Şelalesi

Bizim şansımıza, derede balık tutmaya gelen bir köylü de vardı. Elindeki balık ağıyla derenin küçük gölet yaptığı bölgelerde balık tutmaya çalışıyordu.

Aktaş şelalesi

Şelaleye yaklaştıkça sanki doğa daha da güzelleşiyor. Derenin üstüne düşmüş ağaçlar sanki fotoğrafı çekilsin diye buradalar.

Aktaş şelalesi

Patikanın sonunda şelale tüm ihtişamıyla ortaya çıkıyor. Yüksek duvarlardan oluşmuş bu boşlukta serin bir vaha yaratmış. Şelalenin yüksekliğini anlayasınız diye bir video da burada çektik.

Aşağıdaki fotoğrafta görülen, şelalenin sağ duvarındaki, yukarıdan düşmüş kocaman ağaç gövdesinden anlayabileceğiniz gibi epey yüksek bir şelale bu.

Aktaş şelalesi

Şelalede biraz durup suyun sesini dinledikten sonra geriye döndük. Yukarıya çıktığımızda birer çay içtik. Derenin suyundan mı, bizim yorgunluğumuzdan mı bilmiyorum ama içtiğimiz en lezzetli çaylardan biriydi. Bu tesise bir kaç oda da yapmaktalarmış ve yakında burada gecelemek de mümkün olabilecekmiş. Arayıp sormak isteyenler, yetkili kişinin ismini ve telefonunu [email protected] adresinden sorabilirler.

Şelaleden dönünce Fakıllı Mağarası’na doğru yola düştük. Bu mağara Fakıllı köyünün içinde ve yönlendirme tabelaları yine çok başarılı. Mağaraya giriş için muhtarlık kişi başı 3 TL alıyor. Bir bahçeden girilen, epey sığ bir mağara.

Fakıllı Mağarası

Mağaranın içini ışıklandırmışlar ama bazı yerde beyaz, bazı yerde sarı ışıklar var, pek başarılı olmamış.

Fakıllı Mağarası

Betondan yürüyüş yolları ve demir parmaklıklar yapmışlar, pek doğal olmamış. Yunan kolon başlarına benzeyen oturakları olan garip dinlenme yerleri de güzel olmamış.

Fakıllı Mağarası

Mağara pek kısa. Tanıtımında 350 metre ziyarete açık alanı var demişler, muhtemelen de 350 metrekare demek istemişler çünkü içeride en fazla 100 metre yürünecek yol var. Yine de görülesi bir yer, zaten yol üstü. Beyaz oda dedikleri yerde bol damlataş var, çok hoş görünüyor.

Fakıllı Mağarası

Mağaradan çıkınca girişteki güzel bahçede oturup çay da içebilirsiniz ama söyleyelim çay pek başarılı değildi.

Mesafe uzak olunca erkenden dönüşe geçmek şart oluyor. Etrafta gezecek bir kaç yer daha varmış ama biz epey yorulduğumuzdan Akçakoca’dan ayrıldık. Belki bir gece kalıp denize de girilebilir. Düzce’ye doğru Şifalı Su denen bir su kaynağında durmayı planlasak da, çeşmenin başındaki kalabalığı görünce bundan da vazgeçtik.

Dönüş yolunda bir de Sapanca gölü kenarında gözleme yemeye durduk ama burada anlatılacak pek bir şey yok. İstanbul’da trafiğin bittiği bir saatte rahat rahat evimize dönerek bu güzel geziyi de tamamlamış olduk.

Gürkan, Mayıs 2015

Acarlar Longozu ve Maden Deresi

Güneşli bir tatil günü bulduk ve yine İstanbul’dan kaçtık. Uzak gibi görünen ama ulaşması karşıya geçmekten daha kolay olan bir bölgeye gitmeye karar verdik. Sakarya, Karasu, Kandıra bölgesinde aşağıda gördüğünüz rotayı gezip döndük.

Maden-Longoz

Güne güzel bir kahvaltıyla başlamak gerektiğinden, ilk durağımız Sakarya Orman Park oldu.

Orman Park

Yaklaşık 1,5 saat süren ve gayet rahat bir yolculuktan sonra bu güzel yere vardık. Şehrin içinde 18 dönümlük bir ormanın içine başarıyla bir çok mekan sığdırmışlar. Ağaçların altında güzel bir yer olmuş.

OrmanPark-2

Açık büfe kahvaltı ve Köy kahvaltısı alternatiflerinden ikincisini seçtik. Kişi başı 22,5 TL’ye aşağıda gördüğünüz masadakileri sunuyorlar. Lezzet ve içerik açısından pek köy kahvaltısı olmasa da, özellikle ormanın güzelliği ve bol oksijen ile birlikte bizi pek mutlu etti.

OrmanPark-1

Kahvaltıdan sonra Karasu Maden Deresi’ne doğru yola çıktık. Bir saat kadar süren yol çok rahat ve keyifli manzaralar sunuyor. Karasu’ya geldiğinizde sağa doğru devam ediyorsunuz, tabelalar sizi yönlendiriyor. Ana yoldan ayrıldıktan sonraki yol çok güzel.

Maden deresi yolu

Maden Deresi’nde iki tesis var. Birisi alabalık yenen bir restoran, diğeri ise Antik Maden Deresi adlı, piknik imkanı sunan bir tesis.

Maden deresi

Piknik yapılan tesise araba girişi için 10 TL istiyorlar. Biz yürüyüş için geldiğimizden tesis girişine arabayı bırakıp yürüyerek girdik. Normalde buraya park etmeye de 5 TL alıyorlarmış ama henüz kalabalık olmadığından bizden almadılar.

Maden deresi

Ormanla derenin kesiştiği çok güzel bir yer. Dere sakin sakin akarken, piknik alanında yeşillikler içinde yürüyorsunuz.

Maden deresi

Girişteki geniş açık alanda insan kalabalık bir ekiple gelip top oynamak istiyor. Yeşilin her tonu ile gökyüzü harika bir manzara sunuyor.

MadenDeresi-14

İleride mağaralar ve şelale olduğunu öğrenince hedefimiz de belli oluyor. Açıklık bitip de ağaçlar altındaki piknik alanına gelince mangal dumanları dört bir yanı sarıyor ama hızlıca yürüyerek kaçıyoruz.

Maden deresi

Derenin kenarından ilerleyince mağaralara ulaşabileceğimizi düşünüyoruz ama maalesef yol bitiyor. Meğerse ana piknik alanına gelince sola dönen yola sapmak lazımmış. Yukarıdaki patikaya çıkmak için ciddi bir yamaç tırmanışı yapıyoruz.

MadenDeresi-6

Patika üzerinden aşağıdaki manzara daha güzel görünüyor. Yukarıdan derenin görünüşünü aşağıdaki videodan görebilirsiniz.

Patika sonunda yine dere kenarına iniyor ve burada yol yeniden bitiyor. Bu noktadaki derenin güzelliğini aşağıdaki videoda görebilirsiniz.

Meğerse, patika dere kenarına inmeden sola doğru daracık başka bir patika devam ediyormuş. Daracık derken, şu kadar daracık.

MadenDeresi-8

Yine dik bir yamaçtan ama daha  kolayca çıkılan bu patikanın ucunda ilk mağaraya ulaştık.

MadenDeresi Mağara

Mağaranın içinde telefonlarımızın kamera ışığıyla önümüzü görmeye çalışarak ilerledik. Arada gün ışığı gelen, karşıdan gelen trafikle geçişme noktası işlevi gören açıklık alanlar var. Mağaranın küçüklüğünü aşağıdaki fotoğrafta görebilirsiniz.

MadenDeresi Mağara

İlk mağaranın az ilerisinde bir mağara daha var. Onu da geçtikten sonra şahane bir manzarayla karşılaştık.

MadenDeresi-13

Mağaralardan sonra şelaleye doğru devam eden patikaya patika bile denemez. Henüz sezon açılmamış olduğundan olsa gerek, o tarafa geçen de olmadığından patika pek belirsiz ve tehlikeli göründü. Zaten mağaralarda da epey yorulmuş olduğumuzdan şelaleye gitmeden geri döndük. Dönüşte paşa paşa patikadan piknik alanına doğru yürüdük.

MadenDeresi-11

Bu arada, tesisin içinde bungalowlar olduğunu da farkettik. Küçük ve büyük tip bongalowlar, geceliği 150 TL ve 200 TL’den kiralanıyormuş.

MadenDeresi Bungalow

Büyükler 2+1 imiş ve 5-6 kişi rahatça kalabilirmiş. Büyüklerde buzdolabı bile varken, küçüklerde mutfak yokmuş.

Güncelleme: Yazıyı yazalı yıllar oldu, yukarıdaki ücretler hep değişmiş olsa gerek. Buradaki bilgilerin garantisi yok yani.

Maden deresinden çıkıp Acarlar Longozu’na doğru yola düştük. Longoz basitçe su basmış orman alanı (subasar ormanı) olarak açıklanabilir. Daha detaylı bilgiyi Orman bakanlığının ilgili sitesinden bulabilirsiniz. Türkiye’nin tek parça en büyük longozu burasıymış. Girişinde yeterince geniş ücretsiz otopark bulunuyor. Yeme içme için iki tane restoran da var.

Acarlar Longozu

Longoz’un girişi yine bol mangallı bir piknik alanı kıvamında olduğundan, beklemeden longoz üstünde kurulu olan ahşap yoldan yürümeye başladık. Gerçekten enteresan bir yer, dere değil, göl değil, orman değil.

Acarlar Longozu

Maalesef nilüferler açmamıştı ama bu insan kalabalığına rağmen suyun kenarında ördek ve kazları görmek mümkündü.

Acarlar longozu

Ahşap yol çok uzun değil ama yürümesi pek keyifli. Yolun sonundan ileriye doğru baktığımızda şu fotoğraftaki iki küçük kaplumbağayı gördük, bakalım siz görebilecek misiniz?

Acarlar longozu

Longozdan çıktığımızda iyice karnımız acıkmıştı. Geldiğimiz yoldan değil de, Kandıra üzerinden gitmeye ve o tarafta yemek yemeye karar verdik. Yaklaşık 50 dakikalık keyifli bir yolculuk sonrası Kandıra merkeze vardık ve elbette buradan muhteşem köy peyniri, manda yoğurdu, tereyağı ve çerkez peyniri aldık. Daha çok şey alacaktık ama bitiremeyiz ve bozulur diye korktuk açıkcası.

Son durak olarak yemek için Kandıra çıkışında bulunan Mavi Köşe Izgara’ya gittik.

Mavi Köşe

Bu kadar dolaşıp acıkmışken, benzerini sadece Bursa Barakfaki’de yediğimiz olağanüstü lezzetli pirzolayla birlikte, çoban salata, manda yoğurdu, bolca çay ve sıkma portakal suyu ile iki kişi tıka basa yemek yedik ve 75 TL hesap ödedik. Hatta çiğ pirzola da satıyorlardı ama ellerinde kalmadığı için alamadık. Tekrar geleceğiz artık.

Güzel bir cumartesi gezisini böylece bitirdik ve akşam 8’de evimizde olduk.

Gürkan, Mayıs 2015