TATİL PLANI
Bu sene, her yıl olduğu gibi, yine koylarına günlük turlar atabileceğimiz bir yer seçimi ile tatil planına başladık. Bu yıl baba-anne ve çocuk üçlüsünden oluşan çekirdek ailemiz, çok daha kalabalık bir kitle ile tatil planı gerçekleştirdi ve 8 kişi ile ekonomik bir tatil için planlama başladı. İzmirli arkadaşlarımın tavsiyesi ve araştırmalarım ile bu yılki “ah keşke burada yaşasak” yerimizi, İzmir/Karaburun olarak belirledik. Kalabalık bir grup için uygun yer bulmak kolay değil. Özellikle internetten ve sahibinden.com sitesinden yaptığımız araştırmalar ile bir çok telefon görüşmesi sonucu 3 katlı bir villayı tercih etmemize rağmen sığmakta yine de zorlandık diyebilirim. Karaburun – Akvaryum Sitesindeki villamız bizi ilk karşılayışında beklentilerimizin çok altında kaldı. 15 günlük 2000 TL + 200 TL su, elektrik vb. giderler için ödenen depozito tutarındaki evimiz, iyi bir temizlik ile yaşanır hale geldi.(Bu tarz bir kalacak yer seçiminde, kalacak yeri önceden görmenizi önemle tavsiye ediyorum.)
YOLCULUK
Şahsi araçlarımız ile İstanbul’un Anadolu yakasından akşam 24:00 de yolculuğumuz başladı. Biz körfezi dolaşmayarak Eskihisar’dan feribotla Topçular’a geçişi tercih ettik.
Kendi aracı ile gidemeyenler, belki İzmir havaalanından ya da başka bir noktadan araba kiralayıp gitmek isterlerse, en uygun kiralama firmasını şuradaki siteden kolaylıkla bulabilirler.
İzmir’e kadar gayet rahat bir güzergah var. İzmir’den sonraki çetrefilli yol durumu, yeni yol çalışması ile kolaylaşıyor. 2014 yazı itibari ile yol 1/3 oranında tamamlanmış durumda. Eski yolu tercih etmek isteyen sürücüler bol viraj için hazırlıklı olmalılar. Tabi bol viraj daha ilgi çekici bir manzara vadediyor. İzmir-Karaburun arası yeni yolu kullandığınızda takribi 1 saat sürüyor. İstanbul Anadolu yakasından başlayan sürüşümüz 9 saatlik rahat bir yolculukla Karaburun’da son buluyor.
KARABURUN (Mimas)
“Büyük şehrin, küçük, el değmemiş cenneti”
Karaburun (Mimas), tanrıça Athena’nın zeytini ilk yetiştirdiği yer. Nergis Çiçeğinin yetiştiği ilk toprak. Mitolojik olarak bir çok hikayenin geçtiği yer. Ayrıca ünlü şair Homeros’un burada doğduğu varsayılmakta.
Karaburun’un yolunda 300’e yakın viraj varmış. “Yolu olmadığından gelişmedi” diyorlar. Şehir Merkezini köy gibi düşünün. Fazladan sadece Mini Tansaş, Şok ve 2 eczane var. Ziraat Bankası, İş Bankası ve Garanti Bankası paramatiği var. Petline dışında en yakın benzin istasyonu 20 km uzakta. Bu bilgiler ile giderseniz sıkıntı çekmezsiniz. Burada şöyle bir haksızlığa da neden olmayalım. Bu bahsettiklerim sayesinde her şey taze, kokusunda, tadında ve doğallığında, daha ne olsun.
Biz görkemli mitolojisinden büyülensek de sıcak yaz günlerinde tanrıları rahat bırakarak, diğer büyüleyici kısım olan denize dönelim…
Şunu da baştan söylemem lazım, benim yüzme tercihim şnorkel ile denizaltı tabiatını izleyerek yüzmek. Şnorkelsiz yüzmek söz konusu olunca, çok kirli olmamak kaydıyla, hiç bir deniz diğerinden farklı gelmiyor. Bu kişisel yüzme tercihine göre inceleyeceğim gittiğimiz koyları…
Mimoza Koyu
İlk gün gittiğimiz Karaburun merkezdeki Mimoza koyu, bizim için tam anlamıyla hayal kırıklığı oldu. Karaburun’un en önemli koylarından olduğu için çok merak ederek gittiğimiz bir yerdi. Bayram tatilinin de etkisi ile inanılmaz bir kalabalık ve koyda bulunan iki tesisin bangır bangır disko müziği ile sadece 1 saat kadar kalabildiğimiz hayal kırıklığımızdır.
Geniş bir koydur ve sağ tarafı tenhadır, fakat taşlıktır. Koyun bu kadar sağ yanına geldiğinizde, bir kaç adım sonra Bodrum Koyu olduğundan tercih o yöne doğru oluyor.
Bu arada Mimoza Koyu’nun artık mavi bayraklı olmadığını da hatırlatmak gerekiyor. Siz yine de ben sağdan sağdan bir bakayım denize derseniz, kıyıda deniz çayırlarının kaplı olması belki sizi de, ilk başta, benim gibi rahatsız edebilir. Bu rahatsızlığın bu bitkiyi yosun ile karıştırmaktan kaynaklı olduğunu belirteyim. Denizler için çok önemli fotosentez kaynakları olduklarını öğrenince, görüntü rahatsızlığım bile geçti diyebilirim. Koyda deniz sıcaklığı orta derece, değişkenlik göstermiyor. Denizaltı canlılığı yoğun, Ege’nin balık çeşitliliğine rastlayabiliyorsunuz.
Düzeltme: 2015 yılı Ağustos ayında yolumuzu mecburiyetten Karaburun’a düşürmek zorunda kalınca, Mimoza Koyu’nu tekrar görme fırsatımız oldu. Sanki geçen yıl geldiğimiz yer burası değil. Tatilini 1 haftadır bu koyda geçiren arkadaşıma geçen yılı anlattığımda bana “ne içtin sen” der gibi bakıyordu. Çok güzel bir tatil geçirdiklerini ve koyun berrak ve temiz suyunda, çocukları ile çok rahat ettiklerini söylediler. Müzik ve kalabalık sadece hafta sonunda oluyormuş.
Koya ait 3 fotoğrafı bu yıl (2015) çektim. Böylesine bir doğa harikasının hakkını yememek adına da düzeltme yapmak ihtiyacı duydum.
Bodrum Koyu
Karaburun’daki 12 günlük tatilimizin, çokça da yanımızdaki iki ufaklık nedeni ile 6 gününü geçirdiğimiz koy. Pişman mıyım? Hayır …
Bodrum Koyu, yaklaşık 200 metrelik bir koy. 3 işletme ve 1 bakkal bulunuyor. İşletmelere ait şemsiye ve şezlonglar da var, belediyenin koyduğu ücretsiz şemsiyeler de. Biz Paşa Cafe & Bar’a ait olan 2 şezlong +1 şemsiye, gün boyu 15 TL olan tarafı tercih ettik. Koyun en sol tarafı. Dağınıklık için kusura bakmayın, tatil hali :)
Sualtı tabiatı olarak kesinlikle memnun kalacağınız koy, aynı zamanda bir dalgıçlık kulübüne de ev sahipliği yapıyor. Siz yüzerken 3 metre altınızdan 4-5 kişilik dalgıç grubu geçebiliyor. Tek dalışın 70 TL, 3 günlük bröve verilerek verilen eğitimin 700 TL olduğu şeklinde bilgi aldım.
Koyun sol kısmı yaklaşık 5-6 metre ilerleyince derinleşiyor, sağa gittikçe derinlik daha yakında (3-4 m) artıyor. Suya giriş her yerde taşlık ama beni rahatsız etmedi, ayakkabısız da rahatça girilebilir. Su serin, mavi bayraklı ve tertemiz. Özellikle sabahları billur gibi oluyor. Ayrıca şnorkel yüzücüleri için balıklar, deniz kestaneleri ve midye kabukları dışında bir sürpriz olarak batırılmış küçük bir tekne var. Dip derinliği 6,5 metre. Maalesef yanımda deniz kamerası olmadığından fotoğraf koyamıyorum, gidip görmeniz gerekecek…
Kuyucak
Merkezden 1 km çıkınca Kuyucak Plajına geliyorsunuz. Mavi bayraklı koy sizlere sessizlik ve ada manzarası vadediyor. Bu küçük adamızın adı İstanbul’dan tanıdık; Büyük Ada, fakat burada yerleşim yok. Kuyucak Plajında, baraka bir tesis var, bu tesise ait 2 şezlong 1 şemsiye 7,50 TL. Alkollü, alkolsüz içecekler ile yiyecek çeşitleri mevcut. Biz tostunu çok sevdik. Ayrıca 50 m ilerisinde çok güzel bir balık lokantası var. Deniz kenarı, salaş bir yer.
Koyun karşısında küçük bir ada var. Güzel manzarası, rüzgarsız bir havada güzel denizi ile bütünleşiyor. Taşlık girişi biraz rahatsız etse de, sualtı tabiatı keyifli bir koy. Deniz serin, akşama doğru biraz üşüyebilirsiniz. 3-4 m sonra derinleşiyor. Derinleştikten sonra zemin kum, bolca karagöz, sivriburun karagöz, zargana, kefal görebilirsiniz.
İncirli Koy (Akvaryum Koyu)
Karaburun merkezin incisi, mini minnacık cenneti, adının hakkını tam anlamıyla veren akvaryumlardan ama topu topu 15 m. olan koy o kadar popüler ki iğne atsan yere düşmez durumda. Biz denizin tadını çıkarmak için sabah 08:00 de gidip 10:00 a kadar durduk. Öğleden sonraki ziyaretlerimizde ise sadece güzelliğinin tadını çıkardık.
Girişi kum, biz sabah girdiğimizde 2-3 kişi olduğundan çok sakin, durgun ve berraktı. Kalabalık arttıkça kıyı bulanıklaşıyor. Sualtı ise inanılmaz. Şnorkeli çıkartmak istemedim. Balıklar, midyeler, çeşitli deniz canlıları, kayalık alanlar. Bu minik koyda tüm Karaburun’daki balıklar var desem çok az abartmış olurum.
Karaburun’un en lüks sahili burası diyebilirim. Çimenlik alanlar, armut oturmalar, şezlonglar vs. Kazıklanmadan gönül rahatlığı ile yiyecek içecek siparişi verebilirsiniz, fiyatlar makul. Şemsiye ve 2 şezlong 15 TL, armutlar 5 TL gün boyu kiralık.
Bu arada zamanı gelmişken Karaburun Belediyesinin bir uygulamasını çok takdir ettim, hangi koya giderseniz gidin, orada hangi işletme olursa olsun, mutlaka ücretsiz şemsiye koyulmuş ve kimse tarafından rahatsız edilmeden bu hizmetten faydalanabiliyorsunuz. Hatta bazı işletmeler oralara da servis yapıyor.
Dolungaz
Karaburun merkezden Bozköy istikametine giderken 3 km kadar sonra Dolungaz diye eski bir tabela görüyorsunuz. Eğer burası ile ilgili bir bilginiz yoksa asla merak edip gireceğinizi zannetmiyorum. Biz bilinçli bir hareketle tabelayı görür görmez sağa dönüyoruz. Toprak yol nereye kadar müsaade edecek diye düşünürken bir deniz manzarası çıkıyor ki karşınıza; “Gemliğe doğru / denizi göreceksin / sakın şaşırma.” diyen Orhan Veli Kanık’a sevgi, saygı ve özlemlerimizi gönderiyoruz.
Dolungaz aslında Karaburun’un kamping alanı. Çadırınızı alıp gelebilirsiniz. Ya da prefabrik yapılarda kalabilirsiniz, internette kısa bir araştırma ile kamping için bilgi sahibi olabilirsiniz. Dolungazda herhangi bir tesis mevcut değil, kamp alanı girişi paralı olduğundan biz girmedik.
Arabamızı üst yola park ettik ve keçi yolundan bu yukarıda gördüğünüz muhteşem denize indik. Sahil epey taşlık, ayakkabı şart diyebilirim. Koyun sağ kısmındaki kayalık beni daha çok cezbetti ve ben oradan suya girdim.
Girerken de çıkarken de bu kısmı kullandım ve dubaların halatlarına tutunarak bir rodeocu gibi dalgalara karşı durmak inanılmaz keyif verdi.
Deniz, kayaların olduğu bölümde çok dalgalı ama koyun içinde rahat yüzebiliyorsunuz. Kıyıdaki taşlık kısım 4-5 metre sonra kumlaşıyor. Koyun solunda ve sağındaki kayalık kısımlar çok keyifli bir şnorkel deneyimi sağlıyor fakat dalgalı olduğundan çok dikkatli olmak gerekiyor.
Dolungaz’ı, eğer kamp için kullanmayacaksanız, 2-3 saatliğine değerlendirebilirsiniz. Her gün gelseniz de sıkılmayacağınız bir eğlencelik.
Kaynarpınar
Karaburun ile Mordoğan arasındaki İncecik köyüne bağlı iskele, küçük sahili ile sizi kendine aşık edebilir. Karaburun merkezden 15 dakikalık bir araba sürüşü ile vardığımız sahil beldesi, tam bir mini Karaburun. Bakkal, tüpçü, balık lokantası, fırın…
İzmirli arkadaşlarımızla buluştuğumuz mini sahil, yürüyerek bile girebileceğiniz mini bir mağaraya sahip. Sürekli mini diye yazıyorum fakat hakikatten doğa burada büyüyecek bir bebek gibi duruyor.
İşte sahili, tam boy bu kadar. Mağaramız da hemen orada. Sahilin arka planı bir insan boyu kadar örme duvar ve ağaçlar doğal gölgelik oluyor. Hoş bir sürpriz olarak bir ardıç ağacı var. Ardıç ağacı enstrüman yapımcıları için çok değerli, ayrıca enstrüman yapımcısı arkadaşımdan öğrendiğime göre üzerinizde bir dalı bulunursa veya yurt dışına çıkartmaya çalışırsanız ceza alıyormuşsunuz. Tambur yapımcısı arkadaşımın yalancısıyım. Bu sürprizin mutluluğunun yanında denizin sürü sürü balıklar ile bizi karşılaması ise apayrı bir keyif oldu. Denizden kayalıklar istikametinde yüzdüğünüzde hem gizli, irili ufaklı mağaralar keşfediyorsunuz hem de 10 insan gitse dolacak minyatür bir koyu.
Bir Karaburun klasiği olarak giriş taşlık, su serin ama pırıl pırıl, her koyda size yaşattığı yüzme keyfi burada da aynı. Kaynarpınar’ın girişi itibari ile sağ bölümü bu sahil, sol bölümü ise balık lokantası, araları 150 metre.
Arkadaşlarımızın tavsiyesi ile Kaynarpınar İskele Balık Lokantasında akşam yemeğimizi yedik. Denizde de sık sık rastladığımız lidaki balığı ile kefal tercihimiz oldu. Yolunuz buraya düşerse, ki düşürün mutlaka, taze Karaburun balıklarını mutlaka tadın. Lokanta,size lüks ya da meşhurluk vadetmiyor, ama uygun fiyata lezzet sunuyor. Kesin bilgi :)
Kahvenizi de bu manzarada içebilir, benden daha iyi resimler de çekebilirsiniz. Sadece bir teşekkür yeterli olur :)
Hamzabükü
Deniz, kirlenmemek için gökyüzünün bile rengini almamış, öyle berrak. Hamzabükü’nü ilk gördüğümde ki yorumum bu oldu.
Hamzabükü, Karaburun merkeze 15 km uzaklıktaki Sarpıncık Köyü’ne bağlı, Sarpıncık Köyü’ne giderken eski Rum taş evlerinden oluşan dağ köylerini de görebiliyorsunuz.
Köyden 5 km uzaklıktaki deniz kenarına inen epey dolambaçlı bir yol var, nispeten rahat, fakat merak etmeyin değecek.
Büke neredeyse tam ortadan giriş yapılıyor. Sol tarafında 3 tane tek katlı yapı var. Sağ tarafı kayalıklardan oluşuyor. Kayalıklara çıkma denememiz de oldu, zor bir tırmanış ama imkansız değil. İmkansız olmaması tehlikeli olmadığı anlamına gelmiyor tabii…
Plaj öğlen birde bomboştu, daha sonra üst resimde fark etmiş olacağınız ya da şu an bakarak fark ettiğiniz kırmızı şemsiyeli 5 genç geldi o kadar. Koyda hiçbir tesis yok, tüm yiyecek içeceklerinizi yanınızda götürmeniz gerekiyor. Elbette şemsiyenizi de.
Plaj küçük çakıl taşlarından oluşuyor. Denize giriş ise nispeten daha büyük taşlarla dolu, bu durum girişi biraz zorlaştırıyor. Su çok enteresan bir şekilde yüzeyde sıcak, daldığınızda dipte soğuk. Ayrıca yüzerken de soğuk akıntılardan geçiyorsunuz. Özellikle sağ bölümdeki kayalıkların tam önünde çok soğuk kısa bir bölüm bulunuyor.
Tam burada affınıza sığınarak ikinci vecizemi söylemeden edemeyeceğim; burası bir şnorkelli yüzücü için mükemmel, iki şnorkelli yüzücü için vazgeçilmez bir yer.
Hamzabükü, tüm Karaburun koyları içerisinde en beğendiğim yer diyebilirim. Sanırım gidiş yolunun yoruculuğu az tercih edilmesine neden oluyor ama hem tam bir sakinlik hem de tam bir temizlik söz konusu. Deniz altı balık sürüleri ile dolu, ayrıca Ege’nin meşhur balıkları karagöz, lidaki, kefal, zargana, gelincik balığı gibi ve tek tek görebileceğiniz akvaryum balığı gibi balıkları da bolca görebilirsiniz.
Sol bölüm kayalıklardan oluştuğu için yüzmeye pek uygun değil. Orası için de en iyi fikir şu gibi duruyor :)
Nacizane diyebilirim ki gelin, görün, tadını çıkarın. Burada zaman yok. Stres yok, gürültü yok. Alabildiğine engin bir deniz ve küçük dalga sesleri…
Badembükü
Karaburun’un artık sol tarafına geçiyor ve merkezden, yol durumunu da düşünürsek, 1,5 – 2 saat kadar uzaklaşmış bulunuyoruz. Hamzabükünden asfalt yol la15 dakika daha batıya, Parlak Köyüne doğru yol aldıktan sonra, toprak yoldan 5 km içeri giriyorsunuz ve yine bir doğa harikası sizi bekliyor.
Maalesef yol özellikle son 2 km çok bozuk ve engebeli, koyun içinde tesis yok. Köy bölümünde pansiyonculuk başlamış ama bakışları daha turiste alışamamışlar gibi. Bizim geldiğimiz gün o kadar dalga vardı ki sadece kıyıda dalgalara karşı oynadık.
Tatilimizin en eğlenceli saatleri burada geçti diyebilirim. Yüzemedik, deniz altını izleyemedik ama yalancı sörfçüler olarak dalgalardan sıkı bir dayak yedik. Şöyle bir gözünüzde canlanması açısından aşağıdaki fotoğraf iyi olabilir :)
Bu kadar dalgada haliyle koy boştu, fakat bizimle birlikte koyu paylaşan bir grup genç, sanırım burayı özellikle tercih etmişler, dalgalarla dans ediyorlardı, hiç çekinmeden girip çıkıyor ve eğleniyorlardı.
Seyahat programınıza burasını da mutlaka alın, bizim gibi denk gelirseniz kıyıda oynayarak eğlenir, durgun bir zamanına denk gelirseniz kayalıkların dibini izler mest olursunuz.
Burada ülkemiz adına üzücü bir durum yaşadık. Koyda yer yer katranlar vardı ve köylülere “neden” diye sorduğumuzda, maalesef “yabancı gemilerin pisliklerini açığa döküp kaçtığını dalgalarla da kıyıya kadar gelebildiğini” söylediler. Böylesi güzelliklerimizi çok çok daha iyi korumamız gerekiyor.
Son söz olarak, resimdeki çocuğu görebildiniz mi?
Saip
Karaburun Merkeze 3 km kala Saip diye bir tabela göreceksiniz, dikkatinizi çekmeyebilir ama bilin ki burayı özleyeceksiniz.
Saip Köyü, ortasından İzmir-Karaburun yolunun geçerek birbirinden ayrıldığı alt kıyı bölümü ve üst dağ eteği köyü ile iki ayrı güzelliği birleştiriyor.
Saipaltı bölümü iskeleyi barındırıyor. Bu iskele aynı zamanda Foça’ya geçiş limanı. İskelenin ucundaki fenerin yanından merdivenlerle inilen bir denize giriş bölümü var.
Aslında köye indiğinizde küçücük bir sahil mevcut fakat kıyı deniz çalıları ile o derece kapanmış ki buradan suya girmektense fenerin orasını tercih ediyorsunuz. Zemin kum ama 15 – 20 m lik bir yüzüş ile karşı kıya geçtiğinizde sizi Egenin o güzel balıkları, deniz kestaneleri, istiridyeleri, girinti ve çıkıntıları bekliyor.
Deniz çok soğuk değil hatta sıcak bile denebilir. Ayrıca buradan suya atlayarak da girebildiğiniz için başka bir eğlence de çıkmış oluyor.
İskelede eşi ve torunu ile denize giren orta yaşlı hoşsohbet bir abi ile karşılaşıyoruz. Osman Abi, emekli olur olmaz buraya yerleşmiş bir İstanbul göçmeni, bize Karaburun’u, denizi, yıllarınızı vererek öğrenemeyeceğiniz hayat ile ilgili küçük ayrıntıları ve büyük şehirden huzura geçişi anlatıyor.
Hamzabükü’nü, Badembükü’nü öneriyor. Hayatın aslında böyle bir sahil kasabasında olduğunu öneriyor da biz negatif direnme yapıyoruz.
Kim bilir belki bir gün tekrar karşılaşırız diye Osman Abi’den ve Saipaltı’ndan ayrılıyoruz.
Biz yukarı Saip Köyüne aslında hep saat 12’ye kadar gittik, güzel bir kahvaltı yapıp öyle başladık seferlerimize, denize koşmalarımıza ama son bölüm olarak sunuyoruz size, çünkü biz burayı çok sevdik.
Yoldan 1 km yukarı çıkmanız köye ulaşmanız için yeterli, köy Akdağ’ın eteklerinde kurulmuş.
Bu büyüleyici devasa kaya kütlesinin altında köyün en çok ziyaretçi çeken bölümü olarak Saip Kır Kahvesi var.
Deniz tatilimizin en keyifli anlarından birini eşim Arzu, teşekkürlerimle anlatıyor…
Saip Kır Kahvesi
Karaburun köylerinden Saip Köyü’nün kahvesi. Saip Kır Kahvesini Nihal Hanım ve eşi Eşref Bey işletiyor. İstanbul’dan kaçış hikayelerinden biri onların hikayesi, “ahh ne güzel darısı başımıza!” derken kahvaltımız geliyor.Tabağın ortasında yöresel otlar ve tel peyniri karışımı, yanlarda domates, 3 çeşit peynir, zeytin, salatalık derken dolu dolu bir tabak. Üstüne Nihal Hanım tarafından yapılmış türlü reçeller..
Pembe sümbül reçeli, enginar reçeli, nergis çiçeği reçeli ve adlarını hatırlamadığım orijinal reçeller ile donanıyor masa. Nihal Hanım yumurtanızı nasıl alırsınız diye soruyor hepimize ayrı ayrı ve masada 8 kişiyiz. İsteklerimizi hiç bekletmeden yerine getiriyor. Alerjisi olan ablam için ayrı otlar koyuyor tabağına, onun için özel patates kızartıyor. Kahvaltı bitince, “kahvenizi nasıl alırsınız” diyor, hepimize istediğimiz gibi pişirip, döküm Osmanlı fincanlarında karışmasın diye de yanlarında değişik nazar boncuklarıyla servis ediyorlar kahvemizi. Yanında da demirhindi şerbetleri.
Velhasıl kelam hem karnımız ,hem gözümüz, hem gönlümüz doyuyor Saip Kır Kahvesinde.
Nihal Hanım o kadar ilgili ki, Saipaltı’ndaki Osman Abi gibi bir İstanbul’dan kaçış hikayesi daha sunuyor bize, her insan başka bir hikaye, yeni bir dünya…
Son Söz
Mimas, Tanrı Zeus’la savaşan bir titan, bir devdir ve Zeus onu öldürebilmek için üzerine bakır,demir ve kayalar döker. Karaburun’un bu büyük dağlarının altında yatmakta olan bir dev var, belki de burasını hiç bozmadan korumamız için bu bile yeterli bir nedendir.
[efb_likebox fanpage_url=”negordumcom” box_width=”600″ box_height=”” locale=”tr_TR” responsive=”1″ show_faces=”1″ show_stream=”0″ hide_cover=”0″ small_header=”0″ hide_cta=”1″ ]
Çocuklarımızın ve kendi çocuk ruhlarımızın anıları ile ayrılıyoruz Karaburun’dan.
Her dönüş sevinçli olmayabiliyor. Bu bâkir kasabanın 5-6 dükkanlı merkezinden, birkaç kolye ve bileklik hediyesini yanımıza alıp kalbimizi orada bırakıyoruz.
Bu kadar çok yerden bahsetmişken, kolaylık olsun, aşağıdaki harita üzerinde de gösterelim.
[geo_mashup_map]
Barış, Ağustos 2014.